Ambulance---1. Bölüm-
Bu yazı aslında sağlık
personelinin en azından
bir kısmının yaşadıkları
zorluklara dikkat çekmek
için ama mizahi bir
üslupla kurgulanmış bir
yazıdır.
Tabii ki
böyle bir ambulans
olamayacağı gibi böyle
bir ilk yardım
da söz konusu
olamaz.
Ama Sami Biberoğullar’nın kaleminden
çıkmışsa her şey
olabilir)))
****************
- Aloooo. Hızır bey mi?
- Yanlış numara sanırım hanımefendi. Ben Rümeysa.
- Hay Allah. Hızır Bey’e nasıl ulaşacağım peki?
-Hanımefendi ben nereden bileyim Hızır Bey’e nasıl ulaşacağınızı. Lütfen
telefonu meşgul etmeyin. Burada boşa geçirdiğimiz her saniye bir hastanın ya da
yaralının hayatı için oldukça büyük bir tehlikedir.
-İyi ya ben de aynı şeyi söylüyorum.
-Ne söylüyorsunuz anlamıyorum ki.
-Kocam ölüyor ayol.
-Eee o zaman doğru yeri aramışsınız ama Hızır Bey ne alaka onu anlamadım.
-Hızır Bey’in acil servisi değil mi orası?
-Hay Allah'ım yaaa...Neyse sorun nedir onu anlatın bana.
-Sorun Kocam... Kocam döner bıçağı yuttu.
-Döner bıçağı mı? Ohaaaa. Yutacak başka bir şey bulamadı mı? Hem nasıl yutar
koskoca döner bıçağını yahu?
-Yutar efendim yutar. O bir gösteri sanatçısıdır. Kılıç yutar, ateş yutar. Ne b.k
bulsa yutar. Bu sefer de döner bıçağı ile deneme yaparken bıçağın tamamını
yuttu.
-Hımmm anladım. İyi de adamın işi oymuş zaten. Sorun tam olarak ne onu
anlayamadım. Yutarken gırtlağını mı kesti?
-Yok hanımefendi. Rahatlıkla yuttu yutmasına ama şimdi çıkaramıyor. Ne üstten,
ne alttan çıkarması mümkün değil. Alt taraftan ucu azcık dışarı çıktı ama o
kadar uğraştık tamamen çıkartamadık. Herif parça parça olmadan acele yetişin.
Yoksa gitti gider benim aslan gibi kocam.
- Hımmm anladım. Adresi alayım.
Rümeysa, kadından adresi alınca yüzünü buruşturdu. Kendi kendisine ’ Vah
zavallı. Biz onu oradan alıp hastaneye kaldırıncaya kadar çoktan terk-i alem
eylemiş olur’ Diye geçirdi içinden Zira verilen adres tam olarak E-5 Kara yolu
üzerindeydi. Bir ambulansın E-5 e çıkması
ise ölüm demekti. Tam okulların paydos olduğu, iş saatinin sona erdiği ve dahi
hafriyat kamyonlarının - sanki başka saat yokmuş gibi- topluca sefere çıktığı
saatler yaklaşmaktaydı. En kötüsü de yağmur yağıyordu İstanbul’da...
Neyse...Neticede kendisi sadece telefonlara baktığı için bu sıkıntıları
yaşamayacaktı. Hemen seslendi.
- Hemen hazırlanın acil bir hasta var. Adam döner bıçağı yutmuş,
çıkaramıyormuş.
Hızır Acil Merkezindeki doktor, hemşire, sağlık görevlisi ve ambulans şoförleri
birbirlerine baktılar. O güne kadar kafasına uçak düşmüş hastaya bile
koşmuşlardı ama ilk defa döner bıçağı yutan birine gidilecekti ve bu konuda
eğitimli, tecrübeli tek bir Allahın kulu yoktu. Döner bıçağı yutmuş birine
nasıl bir ilk yardım müdahalesi yapılabilirdi ki?
Rümeysa listeye baktı ve seslendi.
-Cenap Hocam. Sıra sizde.
Ambulans şoförü İsmail isteksiz isteksiz kalktı yerinden.
-Aga ben hiç gitmek istemiyorum.
Hemşire Aysel sordu:
-Niye ki? neden gitmiyorsun?
İsmail yine isteksiz bir şekilde cevap verdi.
- Ya abla vatandaş hastaneye yetişmeden ölüp gidiyor, öyle olunca da bir daha
kimse bizim ambulansa binmek istemiyor ‘’uğursuz’’ diye...
Doktor Cenap hafifçe tebessüm etti.
- Ooolum sen de her yerde anlatma ambulansta ölen hastaları. Ağzın bir dursun.
Sonra hemşire Aysel’e seslendi.
-Kızım, tüm ekipman dışında yanına gres yağı ve hintyağı almayı unutma.
Hint yağı ile vatandaşta kabızlık varsa o halledilecek, gres yağı ise yutulmuş
olan döner bıçağının tahriş yapmadan kolayca çıkması için yumuşatıcı olarak
kullanılacaktı.
İsmail, eline adres verilince artık iyice fıttırdı.
- Yok anasını satayım. Bu saatte E-5 e mi gireceğiz? Bu bendeki şansın ta içine
sı.ayım.
Sonra doktor Cenap Beye seslendi.
-Hocam ! Yanımıza bir de imam alaydık. Nasılsa biz bu adrese gidip hastayı
alarak hastaneye ulaştırıncaya kadar herif nalları dikecek. Bari son anında
başında dini telkin yapan biri olsun.
Cenap Hoca yine sırıttı.
-Yürü lan zevzek. Adam Müslüman mı, Hristiyan mı onu bile bilmiyoruz daha.
Sağlık memuru Tuncay’ı da yanlarına alıp ambulansa atladıkları gibi verilen
adrese doğru yola çıktılar. Adrese varmakta pek sıkıntı yaşamadılar çünkü henüz
okulların zilleri son kez Hababam Sınıfı filminin müziği ile çalmamıştı. Servis
minibüsleri okul kapılarının önünde beklemedeydiler. Saat 17.30 a yaklaşmakla
birlikte işçi ve memur tabakası da evlerine dönmek üzere yollara dökülmemişti.
Hafriyat kamyonları da beklemedeydiler trafiğin en sıkışık olacağı saatlerde
konvoy halinde yollara dökülmek için. Yani E-5 Kara yolunun işkence saatleri
henüz başlamamıştı ama dönüş kesin çilelerle dolu olacaktı.
İsmail basabildiği kadar basıyor, bir ihtimal hastayı alıp hemen dönüş yoluna
girerse trafiğe yakalanmadan işi halledebileceğinin hesaplarını yapıyordu.
Ekip nihayet verilen adrese geldi. Burası tahmini olarak Nuh Tufanından sağ
kalabilen kule biçiminde ahşap bir binaydı. Binanın kapısı önünde orta yaşlı
bir bayan endişe ile onları bekliyordu. Bu arada meraklı vatandaşlar da kendi
aralarında konuşmaktaydılar:
- Ne olmuş ne olmuş?
- Cevat abi döner yemiş zehirlenmiş.
-Allah Allah... Hülya abla neden zehirlenmemiş peki? Ulan garanti Cevat Abiyi
bu karı zehirlemiştir.
-Yok ooolum. Hülya Ablayı bilmiyor musun. O tam bir vejeteryendir.
- Ula o da ne ki?
-Yani karı et yemiyor.
-Et yemiyor da ne poh yiyor peki?
- Of be Şuayip...Ulan herkes senin gibi etobur hayvan mı ooolum?
Herkes kendince bir sebep uydurmuştu mahalleye ambulansın gelmesine.
Ambulans ekibi Hülya Hanımın rehberliği ile binaya girdi ve merdivenleri
tırmanmaya başladı. Bu merdivenlerden hastayı sedye ile hasta indirmenin imkanı
yoktu. O derece dar ve dolambaçlı bir merdivendi. İş her zaman olduğu gibi
Tuncay’a düşmüştü ki zaten zavallı Tuncay’ı sağlık memurundan daha ziyade hamal
ve güvenlik görevlisi olarak kullanıyordu ekip.
Tuncay, baston yutmuş gibi dimdik vaziyette halı üzerine uzanmış olan Cevat Bey’i
sırtladı ve yavaş yavaş merdivenlerden inmeye başladılar.
Güç bela aşağıya indiler ve Cevat Beyi ambulansın içindeki kanepeye ( Kanepe
deniyor herhalde ) uzattılar. Hülya Hanım da ambulansa bindikten sonra İsmail
sordu.
- Göztepe’ye değil mi hocam?
Cenap Hoca başını salladı.
-Evet. Göztepe’ye...
Bu durumdaki bir hastaya ne yapılabilirdi ki? Sapı çok az miktarda dışarıda
kalmış olan döner bıçağını ani bir hareketle çekip çıkarmayı düşünse de bu çok
riskliydi. Herifi doğram doğram doğrayabilirdi. En iyisi bir serum bağlayıp
hastaneye sağ salim ulaştırmaktı.
Aysel'e seslendi:
- Kızım tak bir İzotonik. Yapabilecek başka bir şey yok. Ha bir de kalçadan
Baralgin yap da ağrısı sızısı azalsın birazcık.
Hülya Hanım atıldı hemen.
- Doktor Bey aman ! Cevat iğneden çok korkar.
Cenap Hoca patladı artık.
-Ağzından giren koskoca döner bıçağından korkmuyor da g.tüne girecek minicik
bir iğneden mi korkuyor? Hayret bir şey.
*****
Cevat Beye iğne yapılıp serum takıldıktan sonra Tuncay ve Cenap, ambulansın
önünde, Cevat, Hülya ve Aysel arkada olmak üzere yola çıktılar.
Zaten ne olduysa da işte o yolda oldu.
Eh o da yarına kalsın.
Yalnız hemen uyarayım: 2. Bölümü okumadan önce tüm emniyet tedbirlerinizi alın.
Özellikle okurken bilgisayar başında bir şeyler yememeye ve içmemeye azami
gayret gösterin ki sizler de ambulanslık olmayasınız sonra.
Evet bu
bölüm başlangıçtı. Ana
yemek yani asıl cümbüş
2. Bölümde.
(
Ambulance---1. Bölüm- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
20.11.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.