Sanat sanat için midir yoksa toplum için mi?
Kendimi bildim bileli tartışılır.
İşin doğrusu ben ''Sanat toplum içindir.'' Taraftarıyım. Öyle ya toplumun bir ferdi olarak eğer ben sanat eseri olarak ortaya konan şeyden bir halt anlamıyorsam, toplumun en az yüzde doksan dokuzu da bir halt anlamıyorsa, bir avuç elitin '' Oh my God! This is excellent. '' yani efendim '' Aman Tanrım ! Bu harika. '' demesi neye yarar?
Efendim, mesela Mozart, Bethoven, Haydın, Kuşum Aydın... Padon Kuşum Aydın yok... Müzik dahileriymiş.
Arkadaşım ! Anlamıyorum adamların bestelerinden.
Mesela Verdi'leri var bunların... Bizim Ferdi ona beş çeker bana kalırsa.
Verdi tırışkadan Osmanlı Sarayından kız kaçıyor. Sıkıysa çeşmenin başına inen güzeli kaçırmaya kalksın da görsün ebesinin örekesini.
Mesela Çaykovski var. Adam bir beste yapmış. Bayağı da güzel hani, lakin ben dinleyince gözümde kuğu filan canlanmıyor. Gözümde kuğuları canlandırmak için tüy gibi balerinler istedikleri kadar parmak uçlarında hoplayıp zıplasınlar Erzurum- Hançer Barından aldığım tadın binde birini bile almıyorum.
Mesela Pablo Picasso diye bir ressemları var. Allah'ını seven söylesin şu tablodan ne anlıyorsunuz? ( 1 No'lu Resim ) Elbette hiç bi halt.. Bir de Phılıpp Weber'in yaptığı 2No'lu resme bakın. Evet evet o bir fotoğraf değil, yağlıboya bir tablo. Hangisi size hitap ediyor? Eminim Pablo Picassonunki değil. Ama Pablo Picasso'nun tablosu 67.5 Milyon Dolara satılıyor.
Şimdi gelelim meselenin can damarına.
Bir adam Picasso'ya şöyle der:
-Renkleri karıştırmaktan ve içiçe geçmiş çizgiler yapmaktan başka resim yeteneğin yok gibi geliyor bana…
Picasso fırçasını alır ve yere bir buğday tanesi resmi çizer. Öyle gerçekçi olur ki bir tavuk yemek için gagalamaya başlar.
Gördüğü durumdan şaşkına dönen adam Picassoya:
-Bu kadar mükemmel resimler yapabiliyorken niçin bu garip resimleri yapmakta ısrar ediyorsunuz?
Picasso yanıtı yapıştırır:
-Çünkü ben resimlerimi tavuklar için yapmıyorum.
Yahu baba tamam, resimlerini tavuklar için yapmıyorsun da insanlar olarak % 99 oranında biz de bir halt anlamıyoruz. Hangi insanlar için yapıyorsun?
****
Peki baktığımız zaman bir şeye benzettiğimiz ve gerçekten de sanat eseri olanlardan bir şey anlyor muyuz?
Evet asıl sorun bu.
Sadece resim, müzik gibi sanatlarda değil nazım ve nesir edebi eserlerde de söz konusu bu sıkıntı.
Nasıl bir sıkıntıdan bahsediyorum:
3 No'lu resim üzerinden açıklayayım.
Ne görüyorsunuz o muhteşem resimde? ( Ki resim Fransız ressam Joseph Desire Court'in en önemli eserlerinden biridir. Tablonun adını okuyunca çok şaşıtacaksınız az sonra )
Ben gördüğümü yazayım, siz de farklı bir şey görüyorsanız bildirin bana.
Benim gördüğüm: Çırılçıplak bir adam, denize düşmüş ya da bir sel suyuna kapılmış yardıma muhtaç insanlardan yaşlı olana el uzatıyor. Sudaki çıplak kadın da, çırılçıplak bir bebeği kurtarmaya çalışıyor.
Sıradan, sade bir vatandaş olarak yorumumu yapıyorum:
Bir adam, karısıyla halvet halindeyken ani bir selin ortasında buluyor kendisini. Giyinmeye bile fırsatı olmayan bu adam, sele kapılmış olan yaşlı babasını kurtarmaya çalışırken eşine '' Öyle mal mal bakma. Sen de çocuğumuzu kurtar.'' Diyor ve kocası gibi giyinmeye fırsatı olmayan kadın, bebeklerini kurtarmaya çalışıyor.
Peki bu resmin bize verdiği mesaj ne?
Yine ben kendi anladığını yazayım:
Bu resimde ressam, bizlere diyor ki:
''Dışarıda şiddetli yağmur varsa her an sele kapılabileceğinizi ve hatta cünüp cünüp öteki aleme gidebileceğinizi, babanızı, eşinizi, evladınızı kaybedebileceğinizi hesaba katarak sakın ola yağmurlu havalarda eşinizle cim'a eylemeyiniz.
Hani şiir için de derler ya '' Şiir, siz ondan ne anlıyorsanız odur. '' Resim için de durum aynıdır. Sorsanız, '' Ne anlıyorsan o.'' Derler.
Amma velakin?
Amma velakin 3 No'lu lu resme bakıp yukarıdaki gibi yorum yapar ve mesaj çıkarırsanız aynen benim gibi, ressam ağzınıza bir hela resmi çizer.
Neden mi?
Efendim o resimdeki yaşlı adam geçmişi, dini temsil ediyomuş meğerse. Adamın beyaz sakalı mirası, üzerindeki kırmızı renk kıyafet dindarlığı temsil ediyormuş.
Bebek geleceği, kadın hayatı ve sevgiyi temsil ederken adam bugünü, adamın simsiyah saçları ve yüzündeki siyahlık cehaleti temsil ediyormuş.
Peki resim bize anlatıyormuş?
Resim bize çoğu kez din uğruna sevgiyi ve geleceği feda ettiğimizi, bunun en önemli sebebinin de cehaletimiz olduğunu anlatıyormuş.
Ama asıl zurnanın zort dediği yer burası değil. Zurnanın zort dediği yer bu tablonun adı.
Evet, bu tablonun adı: Nuh Tufanı.
''Nuh ve Tufandan kurtardığı babası ne alaka?'' demeyin. Yahu bu tablo '' Din uğruna geleceğimizi feda ettiğimizi, bunun da sebebinin cehalet olduğunu anlatıyorsa ressam resmen Hz. Nuh'a cahil demiş '' de demeyin.
''Hz. Nuh ve eşi'' neden çıplak? Diye sormayın?
''Nuh Tufanında kurtulanlar arasında Hz. Nuhun babası da varmıydı? '' sorusunu aklınıza bile getirmeyin.
Şimdi soruyorum herkese: Benim yaptığım yorum ve çıkardığım ders hem daha neşeli hem de daha mantıklı değil mi?
Nereden bilirsin yaşlı adamın kırmızı kıyafetinden onun dindar olduğunu. Moruğun sakalının miras anlamına geldiğini? Nereden bilirsin siyah saçın ve siyah yüzün cehalet manasına geldiğini? Çocuk elbette gelecektir de o resimdeki hengamede kimin aklına gelir bu? hele hele de bu tabloda canlandırılan olayın Nuh Tufanı ile ilgili olduğu kimin aklına gelir?
Şiirde de durum böyledir.
Mesela
Minareden at beni
İn aşağı tut beni
Ak gerdanın üstünde
Nennicek uyut beni
Şiirinden ne anlarsınız?
Bana sorarsanız ışık hızı denen şeyin ne olduğunu anlamaya çalışan fedakar bir bilim adamı yazmıştır bu sözleri.
Diyor ki bilim adamımız: ''Beni minareden atın ve ben aşağı düşmeden tutun ki ben ışığın hızını ölçeyim. Işığın hızını ölçtüm mü? İşte ondan sonra beni ışık hızıyla yarin koynuna sokun, yarim de ışık hızıyla nenniler söyleyerek uyutsun beni.''
Böylece yazarım yorumumu. Sonra ne cahilliğim kalır ne şiirden anlamayan bir hödük oluşum.
Meğer bu şiiri yazan kişi ışık hızını değil yer çekiminiin varlığını ispat için diyormuş '' Minareden at beni, in aşağı tut beni. Olayın ışık hızıyla kesinlikle alakası yokmuş. Zaten ben gibi hanzolar ne anlarmış sanattan, ne anlarmış şiirden?
*****
''Eeeeee?'' dediğinizi duyar gibiyim.
E'si yok.
Canım sıkılıyordu, '' Bir şeyler yazayım.'' dedim; ortaya bu çıktı.
Her ne kadar sürç-ü lisan eylediysek affola.