Bayram ya da seyran değildi. Cuma da değildi. O halde millet niçin akın akın camiye doğru koşuyordu? Acaba kandil günlerinden biriydi de benim mi haberim olmamıştı. İyi de daha Mevlit Kandili geçeli kaç gün olmuştu? Bildiğim kadarıyla öyle bir hafta arayla üst üste kandil de olmazdı.
Camiye doğru koşan bir çocuğu durdurup sordum:
-Evlat hayırdır? Bu millet niçin akın akın camiye koşuyor?
-Amca lokma dağıtıyorlar. O yüzden. Millet kuyruğa girdi. Haydi sen de koş, kap bir kase lokma.
Lokma. Yani tatlı. Aman Allah’ım! Durur muyum hiç? Hüseyin Bolt oldum adeta. Uçuyorum.
Cami avlusuna girdim ki ne göreyim? Ana baba günü? Bir tarafta bir kase lokma kapmak için sıraya girmiş bir sürü müstakbel diyabet hastası, öte tarafta siyahlara bürünmüş kadınlar, takım elbiseli beyefendiler , mahşerî bir kalabalık.
Erkekler göğüslerine göğüslerine yumruk indirip yaka mintan yırtarken kadınlar zılgıt üstüne zılgıtlar çekerek saç baş yoluyorlar.
Belli ki çok ünlü, çok sevilen biri fena aleminden bekâ alemine yatay bir vaziyette geçiş yapmış. ‘’ Hay Allah’ım Ya Rabbim. Kim ola ki acep?
Amaaaannn..Bana ne yahu kimse kim. Ben yiyeceğim lokmalara bakarım.’’
Girdim kuyruğa.
Vatandaşın biri eline alıyor cıvık bir hamur. Onu nasıl beceriyorsa bir sıktırıyor, pat diye kızgın yağın içine düşürüyor. Bir başkası yağda kızaran hamurları alıyor soğuk şerbetin içine atıyor cozzzz sesleri arasında. Daha sonra şerbetin içinden çıkarılan tatlılar, şerbetleri aka aka kaselere dolduruluyor. Tatlıların şerbetleri öylece nazlı gelin misali süzülürken ben de Pavlov’un deney köpeği gibi salya akıtıyorum.
Kuyruk giderek eridi. Sıra bana gelmişti ki bir anons:
-Lütfen lokma dağıtımını kesiniz. Rahmetlinin cenaze namazı kılınacak.
‘’Ulan etmeyin, eylemeyin, namazı az sonra kılın. Rahmetlinin acelesi yok nasılsa’’ diye bağıracağım neredeyse. Öyle ya rahmetli ‘’ Aşk olsun size..Ben burada öte aleme gidiyorum, siz oturmuş lokma yiyorsunuz. Teessüf ederim. ‘’ diyecek değil herhalde. Lokmaları yiyelim, hayırlısıyla yollarız nasılsa. Evelallah bugüne kadar kimi bıraktık ki musalla taşında?
Yok arkadaş. Bir insan kısmetsiz olmaya görsün. Tam sıra bana gelmişken kestiler lokma dağıtımını.
Bir anonsa daha yapıldı. ‘’ Er kişi niyetine’’
’’Hımmm demek ki rahmetli erkekmiş. Bari namazını kılalım.’’
Millet saf tutmaya başladı. En önde bir imam. Arkasında beş tane daha imam. Onların arkasında ise erkekler saf tutuyor.
Namazı kıldıracak imam baktı ki sesi arka taraflarda pek duyulmadı. (Zira o taraflarda bazıları pastoral şiirin izdüşümsel içe vurumu üzerine muhabbeti koyulaştırmışlardı.) Daha yüksek sesle ‘’ Er cişi Niyetuneeeee deduk daaa..’’ diye bağırdı.
Arka saflardan biri BAŞını uzattı: ‘’ Erkek olduğundan emin misiniz? Sakata gelmesin mefta ‘’ dedi.
Gruptan saçsız biri öfke ile baktı. Öfkesi sözden değil ÖZDEN'di.
Güzel bir bayan önce o densizin üzerine yürüdü, sonra '' Ah kankam ah. Kısmette senin lokmanı da yemek varmış ha? Lokma da lokmaya benzese bari. Ben bir lokma dökerim ki parmaklarını bile yersin. Karnıyarığı da çok güzel yaparım ki tam bir lezzet patlaması olur.'' Dedi PAK bir DEMİR kadar sert ama bir o kadar da nahif olan bu güzel bayan.
On beş yaşlarında genç bir kız çocuğu, buğulanan gözlüğünün camlarını silerken ''HAYAT işte IŞIĞI ne zaman solacak belli olmuyor.'' Erken gitti dedeciğim. Ben gerçi tamamlanmamış hikayeleri severim ama bu hikayeyi sevmedim. '' diyordu.
Bir BACI, kafasını sallıyordu acı acı ve bir ağıt tutturmuştu: ''Yapamadan sana patatesli börek / Var mıydı bu kadar aceleye gerek?''
Rizeli İmam, KAPLAN gibi kükredi üçüncü kez:
- Haçan Er cişi niyetune’’ deduk daaa.
İmam daha sonra başladı: ‘’ Allah için namaza, meyyit için duaya, Uydum dört tekbirle kılınan cenaze namazı için hazır olan imama’’
Aklım arkadan gelen mis gibi kızarmış hamur, yani dört rekat sonra ulaşacağım lokma tatlısında olaraktan uydum imama.
Cenaze namazı bu ne olacak ki..Beş dakika bile sürmedi.
Daha sonra İmam sordu tabii ki?
-Rahmetliyi nasi pilirdunuz?
Cemaat toplu olarak:
- Haa..haaa..haaaaaaa.
Şaşırmıştım. İlk defa böyle bir cevap duyuyordum cenaze namazı cemaatinden
İmam bir daha sordu.
-Ula olmayi poyle. Bi daa sorayrum? Rahmetliyi nasi pilirdunuz?
Cevap yine aynı:
-Haaaa…Haaaa…Haaaaa.
İmam da olsa insanın da sabrı bir yere kadar…Onun da tepesi attı sonunda.
-Ula size sorayrum. Ha pu poh yiyenu nasi pilirdunuz?
Millet artık iyice makaraları koyuverdi…
Allah Allahhh..Yahu kim bu mefta? Millet sanki cenazede değil komedi tiyatrosunda.
Arkadaki beşli imam grubundan bir başkası sordu bu sefer.
-Cemaat-i Müslimin. Ne gülüp durusunuz? Deyiverin bagem? Irahmatlıyı nası biliveridiniz?
Millet imamların şivesine mi gülüyordu? Hiç sanmam. Bu işin içinde bir iş vardı ama ne? Yahu işi bitirseler de gidip lokmamızı yesek.’’ Diye düşünürken üçüncü imam sordu:
-Raaametliyi nası bilırdınız beaa?
Cevap geldi:
-Çok komik bilirdik.
-Yau olmaz. Olmaz bre muuteremler.’’ İyi bilırdık ‘’ diyceeniz.
Kır saçlı, efe görünüşlü esmer bir adam, ki taaa Üsküdar- ÜNALAN mahallesinden hem de koşa koşa gelmişti Ümraniye'deki cenazeye; o cevap verdi:
-O senin dediğin normal insanlar için. Bu Sami. Pek normal biri değildir. Onun için denebilecek tek şey var : ‘’ Çok komikti’’
Anaaaaa…Adamın adı Sami’ymiş ya. Vah adaşım vah. ''Erken gitti.'' diyorlar. Kaç yaşındaydı acaba?
Hani imam ''günahtır'' falan demese ebedi billah gülüp duracak millet. Sonunda ‘’ iyi bilirdik ‘’ dediler topluca. Daha sonra haklarını helal ettiler. Kır saçlı, efe görünüşlü adam bir komutan edasıyla seslendi: ‘’ Adem, Erol, Ali, İshak! Haydi omuzlayın bakalım cenazeyi.’’
Pehlivan yapılı bir ŞAMPİYON '' Dört kişiye gerek yok. Ben tek başıma taşırım'' Dese de sevenleri o kadar çoktu ki, omuzlar üzerinde değil, parmaklar üzerinde taşındı cenaze.
Cenaze, sevenlerinin parmakları üzerinde öte alem yolculuğuna giderken ben de hemen lokma tatlısının önünde, en ön sıradaki yerimi alaraktan beklemeye başladım.
Nihayet lokmalar boğazımdan mideme doğru yolculuk etmeye başladıktan sonra da dua ettim rahmetli için:
-Ruhun şâd olsun Sami…Lokman çok güzel olmuş.