Oturur şair
Ölüm kokan avuçlarının kırık tahtalarıyla
Şizofren şiirlerin tahtına kurulurken aşk
Dalgaların kıyıyla sevişmesine
Martıların çığlıklarla kulağa sırnaşmasına
Denizin tuzuna karıştırır şiir kırıntılarını...
Acımaz kendine acıyı bilmez şair
Yusuf kuyularında demlerken yalnızlığı
Narkozsuz deşer yüreğinin kaburgalarını
Tütün kokan parmakları titreyerek
Bırakır avuçlarına
Kanı pıhtılaşmış kalbin yalnızlığını...
Söylenir meczup iniltilerle kendine
Kalabalık kaldırımlara aldırmadan
Yazmak yanmaktır sevgili…
Bulutlanan gözlerin sevişirdi ışıklarla
Kavgalı bakardım bu yüzden güneşe
İçimi yalnızlığıma gömerdim ya
Elime sırnaşır
Yüzüme bulaşırdı aşkın halleri
Beceremedim
Üzgünüm
Utandırdım belki de seni
Yanmaya başladığım ilk günden beri…
Kökleri çürüyen bedenlerde susarken
Bedbin ve şevsizdi firak cümleler
Esir ruhların cinayet gecesinde
Varsa ve yoksa taşlaşmış bir yüreğin köşesinde
Duaların bile kaçışırdı avuçlardan
Sanırsın zamana kıyılmıştır
Sanırdın aşk’a kıyılmıştır …
Sözcüklerin cüretince soyunur düşünceler şiirde
Mürekkep kokusu cinnetle buluşur ya
Harelenir kefenini şiirden diken şair
Yanabilmek uğruna yazmaya
Yazdıkça şiirlerin tutuşan alevinde
Başlar kıyametinden uyanmaya...
Adem Efiloğlu