Mevcut Vaziyet Planı, Ayrık Otu, Ayrık Oy, Aykırı Düşüncelere
Dair
Moralinizi bozma ve midenizi bulandırmayı da göze alarak; olumsuz durum tespiti ve gözlemlerimi öncelikle aktararak, devamında yol ve yöntem önerilerimi sunmak istiyorum. Kutuplaşmış bir dünyadan korkumuz yoktur. Bu bir doğal dengedir, süreçtir. Bilimsel bir gereğe ve gerçeğe dayanır. Art- eksi, pozitif-negatif, sıcak-soğuk, doğu-batı, sağ-sol, gece-gündüz vb. eşlemelerde; birisi olmasa diğerinin de bir anlamının kalmayacağı aşikârdır. Yeter ki, parazit ve yıkıcı unsurlar barındırmasınlar.
Mademki öncelikle,
toplumu ve bileşenlerini masaya yatırdık. Arızaların kaynağına, ayrışma ve
kırılma noktalarına bir neşter vuralım. Önce tespit, sonra teşhis ve devamında
tedavi süreci olursa süreç tamamlanmış olur.
Skolastik, bağnaz, yoz, çiğ, sığ, kısır, sinsi inanç veya düşüncelerin bünyesinde/ gölgesinde; sevgi, şefkat, saygı, erdem ve empatinin kırıntısını bile göremezsiniz.
Kuşatıcı, bütüncül bir kavrayıştan,
mantık/muhakeme/mukayese esaslı bir anlayıştan çok uzaktırlar.
Kurnazdırlar, çıkarcıdırlar, gaspçıdırlar, despotturlar,
zorbadırlar, kapkaççıdırlar, yıkıcıdırlar, asalaktırlar, taklitçidirler,
kabadırlar.
Hayatın doğal akışına, kendilerinden katabilecekleri bir
birikimleri yoktur. Beyin ve kalbi hücreleri odunlaşmış;
gelişmeye/almaya/vermeye kapalıdırlar. Adeta robotik bir yapay zekânın emir eri
olmuşlardır.
İnanırlar,
inandırırlar fakat ikna edemezler. Gerçeklerle yüzleşmekten, geçmişiyle/çevresiyle
hesaplaşmaktan korkarlar, sakınırlar. Topluluk ve güruh olmaktan, cemiyete
geçiş sürecini tamamlayamamışlardır. Kalıcı ve bütüne odaklı, genel ilkeleri
yoktur, ihtirasları, şablonları ve hazları vardır. Korkaktırlar, kaypaktırlar,
oynaktırlar.
Analitik,
sorgulayıcı, bilimsel, somut düşünceden çok uzaktırlar. Varsayımlarla, hayal ve
umut aleminde yaşarlar.
Bir botanik bahçesinde tür tür ağaç çeşitliliği vardır.
Meyve vereni vardır, meyve vermeyen, süs bitkisi ve endüstriyel hammadde olarak
kullanılanı vardır. Renk renk çiçek açan bitkiler vardır.
Ama ayrık otu da vardır. Çiçekler arasında, istilacı bitki olarak pek hoş
görülmese de, ondan da hayvan yemi ve tıbbı karışımlarda yararlanıldığını
bilmekteyiz. Yani kısaca doğal ekosistemde, hiçbir şey gereksiz değil ve ziyan
olmamaktadır.
Evrende en zararlı unsur; adresini, kendini ve kimliğini bulamamış insanın varlığıdır. Bundan dolayıdır ki; “insanı düzelttin mi, her şey düzelir” diye bir kural geliştirilmiştir.
Elbette, bu yazımızla sanal bir mahkeme kurup, kimseyi yargılamıyoruz. Bazen nedenden sonuca, bazen sonuçtan nedenlere bakarak, sosyal ve düşünsel bir çözümleme yapıyoruz.
Kanıttan kanıya,
kanıdan hükme ulaşabilmek için, adil, gerekçeli, bilimsel, yöntemsel, pozitif
ve tutarlı bir sürecin işlemesi gerekmektedir.
Anlatımlarımı benimseyebilir, çekimser kalabilir, karşı
oy tercihinde bulunabilirsiniz. Bu en doğal ve insani bir hakkınız. Fakat ikna
edici olabilmesi için, makul gerekçelerin de yazıya dökülmesi gerekir.
Hele bir de “ayrık oy” diye bir hükme katılma şekli var
ki; detaylarını okuduğumda, hukuk felsefecilerinin, teorisyenlerinin bu zekâ ve bilimsel
birikimlerine hayran kalmıştım. Bizim hukuk sistemimizde pek kullanılmasa da,
sadece adli yargılamada değil, toplumun her alanında uygulanması gereken
bir fikir/proje/öneri/karar ve teklif geliştirme yöntemidir. İnsan bilincinin, özgürlük/özgünlük alanının ne kadar genişlediğini, “ayrık oy” tanımıyla daha iyi özümsemiş olacağız.
Ceza muhakemesinde çok yargıçlı yargılama sonucunda; hükme
ilişkin müzakere ve oylama aşamasına
geçildiğinde, hüküm kurabilmek için, tüm yargıçların tek tek oyları alınır.
Sonuçta oy birliği veya oy çokluğuyla bir karara varılır. Beraat, ceza verilmesine yer olmadığına, mahkûmiyet, güvenlik tedbiri, davanın reddi/ düşmesi, HAGB (hükmün açıklanmasının geri bırakılması) gibi bir karara varılır. Varılan ortak kanaat ve kararlaştırılan hükmün çeşidi ne olursa olsun, herhangi bir yargıç, karşı oy yazısı da yazabilir, ayrık oy yazısı da. Ayrık oyun hukuki anlamı ve karşılığı şudur: “tamam ben de varılan ortak kanaate ve hükme katılıyorum ancak; yorum yöntemim, gerekçelerim, iddia, savunma ve delilleri değerlendirme şeklim, yasal dayanağım, vicdani kanaatimin işleyiş tarzı, ölçü ve tartı şeklim, temellendirmem, örnek aldığım içtihat ve uluslararası kararlar sizlerinkinden farklıdır ve şunlardır” diyerek kararının gerekçesini yazar.
Şimdi de sizlere; adli yargılama dışından, hayatın içinden “ayrık oy” tercihi ile aykırı tercih/kanı beyanlarına örnekler, öneriler sunmak istiyorum:
“Yerli ve milliciyim ama değer yargılarım sizlerinki gibi değil.”
“Müslümanım ama, yol/yöntem/ inanç kriterlerimiz sizlerle uyuşmuyor. Dini bir inancın, devletin kurullarını belirlemesine, tek tip bir inancın iktidara taşınmasını onaylayamam”
“Demokratik/laik/hukuk devletinden yanayım fakat anayasada yazılanları, gerçek yaşamda uygulanmadığını gözlemliyorum.”
“Ateistim fakat, bu tercihim beni bağlar, başkalarının inancıyla savaşmak gibi bir misyonum yok.”
“Cumhuriyetimizin ve devletimizin kurucu milli lideri;
Mustafa Kemal Atatürk’e ve tüm milli mücadele kahramanlarına vefa, saygı ve
minnet borcum var. Fakat mirası, devrimleri, ilkeleri, yenilikleri ve
icraatlarının “Kemalizm” kalıbıyla sabitlenmesine, durağanlaştırılmasına katılmıyorum.
Çünkü,
“benim fani vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, T.C. ise ilelebet payidar kalacaktır” sözünü miras bırakan ve “ bir karar, yenilik, icraat gerektiğinde, bıraktıklarımla, bilimsel ve tarihsel gerçekliği kıyaslayınız, hangisi ağır basıyorsa, onu tercih ediniz” anlamındaki sözü de bizi skolastik tavırdan arınmaya yöneltmektedir. Atatürk, değişmeyen bir inanç sistemi değil; gelişerek, değişerek büyümesi gereken bir sistemin alt yapısını kurmuştur. Biz onu moda bir deyimle “izm”lere hapsedersek, yerimizde saymaya mahkûm oluruz.”
Kısa ve öz
olarak; çağına ayak uydurabilen, iç dengelerini sağlamış, dış dünyaya karşı
güvenlik önlemlerini almış, teknolojik, sosyolojik, finansal, sosyal, bilimsel
ve yönetim sistemleri ölçeğinde, küresel dengelere uyum sağlamış bir toplum
yapısı ve devlet yönetimi inşa etmek istiyorsak;
adeta cenaze merasimi sonrası yapılan, anlık planlamaya
gelişen Mevlüt töreni ve ağıt organizasyonunu andıran birliktelik ve
yapılanmalardan kaçınmak zorundayız.
Önce sivil ve örgütlü güçlü toplum, yerel dayanışma, devamında adil, demokratik, çoğulcu, özgürlükçü, global entegrasyona ayak uydurmuş, hukuku üstün gören bir sosyal devlete kavuşmamız gerekiyor.
Görüldüğü gibi,
iddia, itham, şüphe, kuşku, zan, kanı ve kararlarımızla; bizim dışımızdaki
dünyaya olumlu veya olumsuz bir etkimiz varsa, bu tercihimizin her şeyden önce
meşruiyet, adalet, hakkaniyet temellerine oturması, usul hatası yapılmaması ve
devamında kararımızın da bilim, mantık, etik süzgecinden geçirilmiş, somut delil,
tutarlı gerekçe, sebep-sonuç ilişkisini açıklayan mantıklı bir nedensellik bağı
olması gerekmektedir. Buralardan geçmeyen bir iddia ve kanı; suç ve ceza
terazisine bile alınamaz. Masumiyet karinesi ve lekelenmeme hakkı; insan onur
ve erdeminin dokunulmazlığının yasal ve evrensel teminatıdır.
Her toplumsal
ilişki ve iletişimimizi, birlikteliğimizi, adli bir duruşmaya taşımak, yaşamı
çekilmez hale getirir. Koruyucu hekimlik gibi, önleyici hukuk bilincinin tüm
topluma yaygınlaşması için, en üst düzey çabayı birlikte gösterelim. Daha
yaşanabilir yarınları birlikte kuralım.
Samsun, 22.12.2022
Ali Rıza MALKOÇ
arm.web.tr