Anayasa nedir, neden gereklidir, nasıl olmalıdır, kimler ve nasıl hazırlamalıdır?
İnsan denen meçhul, garip bir canlı türü; öncelikle
kendisini tanıyan ve barışık olan, çevresiyle uyumlu ve dengeli, toplumdaki
ödev ve sorumluluklarını bilen, haklarının ve görevlerinin alt ve üst
sınırlarını kabullenen, her yönüyle güven veren, hakkı temsil eden, evrensel ve
kazanılmış hakların bilincinde, doğaya saygılı, bütünün bir parçası olduğunu farkında
bir varlık olduğunda ancak varoluşunun ve yaradılışının hakkını vermiş olacaktır.
Bu değerler zincirinin dürüstlük,
ahlak, adalet ve hakkaniyetle taçlanabilmesi için öncelikle; bireysel olarak
kendimiz söz verdiğimiz, tanımladığımız ödev ve kurallara uymakla, çevremize güven
vermiş oluruz. Devamında ve bize dokunsa da toplumsal/hukuksal ve etik kurallara
da harfiyen uyarak olgunluğumuzu ve erdemli duruşumuzu aktif hale getirmiş
oluruz.
Bir terazinin
sağlam olması yeterli değildir. Öncelikle kalibrasyonunun yapılmış olması,
doğru tarttığı test edilmiş olması gereklidir. Ayrıca teraziyi kullanan kişinin
de ne kadar güven veren bir şahsiyet olduğu önemlidir. Ve neyi, niçin, nasıl,
hangi şartlarda, ne amaçla tarttığınız da terazinin fonksiyonunu ortaya
koyacaktır.
Önce hasta
olduğunuzu kabullenip, hekimin de gerekli olduğuna inanacaksınız. Tavsiyelerine
uymayacaksanız, hekime gitmenin bir anlamı yok. Reçete yazdırıp da ilaçları
alıp içmeyecekseniz, tedavi umudu da anlamsızdır. Anayasa, yasa ve diğer
toplumsal kurallar da bunun gibidir. Algoritmik mantık zinciriyle sorgularsak
aynı sonuca ulaşırız.
Önce ahlaklı,
adaletli, dürüst, tutarlı, kararlı, ehliyetli bir bireysel iradeye ihtiyaç vardır.
Devamında dayanışma içerisinde olan toplumsal bir bilinç gereklidir. Sonrasında
ortaya çıkacak olan bir anayasa ancak kalıcı, kapsayıcı ve düzen kurucu
olabilir.
Eğer bir anayasa; toplumsal düzen kurmak, yönetmek ve
sürdürebilmek için oluşturulacaksa, kesinlikle somut/mantıklı/bilimsel/vicdani
insan aklının ortak ürünü olmak zorundadır.
Bireysel ve
toplumsal her girişim, eylem, söylem, öngörü ve ilkesel duruşumuz; barış,
özgürlük, huzur, refah, paylaşım, dayanışma ve istikrara hizmet etmelidir.
İnsan yalnızca; başkalarına hizmet/kazanç/fayda sunan
müşteri, işçi, seçmen, öğretmen, öğrenci değildir. Kendi beklentileri,
idealleri, hayalleri, düşleri, kurguları ve planları vardır. Bunları
gerçekleştirip bizzat yararlanmayı ve miras bırakmayı arzu eder. Edilgen,
aracı, deneysel bir obje olmaktan çok uzak bir yaşamsal yol haritası belirlemek
ister.
Beğenmediğimiz bir
anayasa ve yasayı; değiştirene kadar onu geçerli kılmazsak; anayasal bir hukuk
devleti niteliği ortadan kalkar ve kaos olur. Toplumun bir kesiminin
kabullendiği bir anayasayı, diğer kesim geçersiz, hükümsüz ve butlan
görecektir. Demokratik, anayasal yurttaşlık bilinci böylece sürekli kan
kaybedecektir.
Adil, etik ve dürüst davranış başka nedir
ki?... Anayasaya sadakat yemini ederek, milletten aldığı yetki ve vekaletle
görev yapanlar; anayasa mahkemesini ve anayasa hükümlerini itibarsızlaştırmak
isteyenlerle, yasal mücadele etmesi gerekmez mi? Daha iyi bir
anayasal demokratik düzen kurabilmek için buna mecburuz. Bu tavır hukuk devleti
olmanın, hukuk güvenliğinin, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının, hakim
teminatının devredilemez ve vazgeçilmez şartıdır.
Nasreddin Hoca
kardan helva yapmış, misafirlerine ikram etmeden önce tadına bakmış ve kendisi
de beğenmemiş. Kendiniz yaptığınız bir yasa veya anayasayı, 3-5 yıl geçmeden,
başkalarını suçlayarak tanımaz hale gelirseniz, geri kalmış ülkeler liginin de
altına düşmüş oluruz.
Birey ve toplum
olarak sorunlarımız çoktur. Beklentilerimiz ve ideallerimiz listelere sığmaz.
Anayasa dediğimiz toplumsal mutabakat metni; asli kurucu irade milletin
tamamının katılımı, girişimi ve önerisiyle şekillenip, referandumla yürürlüğe
girmelidir. Yalnızca T.B.M.M üyelerinin hazırlayıp, geliştirerek son şeklini
verdikleri bir anayasa; tek yanlı, noksan, temsilde adaleti sağlamayan, çoğulcu
olmayan bir iradenin ürünü olacaktır. TBMM’de temsil edilemeyen partiler, topluluklar,
inanç ve kültür aidiyetleri; sahip çıkması gereken bir anayasa metnine müdahil
olmaması, çağdaş bir dünyanın ayıbı ve kusuru olacaktır. Anayasa Şurası mı deriz,
anayasa meclisi mi olur adı, kurucu meclis mi deriz, TBMM temsilcilerini de
kapsayacak şekilde, yasayla geçici bir organ oluşturulabilir. Farklı görüş ve
inançlara sahip en az 300 kişilik bir anayasa taslağı hazırlama meclisi; gelen
tüm öneri ve talepleri kayıt altına alır. Mükerrer olanları ayırır. Her maddeyi
ayrı ayrı müzakere ederek, taslak bir metin ortaya çıkarabilir. Bu anayasa
önerisi, TBMM genel kurulunda da görüşülüp ilavaler yapılabilir. Fakat tekrar
anayasa hazırlama komisyonundan onay almalıdır. Bu onaydan sonra referanduma
sunulan anayasa milletin iradesiyle kabul edilmiş olur.
İlk etaptaki
hedefimiz, en az on yıl değiştirme ihtiyacı gerektirmeyen bir anayasa metnini
başarabilmektir. Bu bile, olağanüstü bir başarı ve toplumsal bilinç artışının
işareti olacaktır.
Ekim 2023
tarihinde, Gülnar Yayınları’ndan 24. kitabım olarak yayınlanan; “Yeni bir
Anayasayla Şahlanıp; Ayağa Kalk Anadolu” adlı kitabımda, daha önce
hazırlayıp son şeklini verdiğim bir anayasa önerisi bulacaksınız. Gelen öneri
ve yeni tespitlerimizle yeni baskısı da yapıldı. Sizlerden gelecek ilave öneri
ve eleştirilerle yeni baskılar yapmayı arzu ediyoruz.
Tam mutabakatla
hazırlayıp, kabul edebileceğimiz bir anayasa nasip olur mi bilemem fakat en
azından; gönlümüzde, düşüncemizde yaşayan ve duvara asabileceğimiz bir anayasamız
olsun zamanla daha da kabul edilebilir hale gelip, taslak çalışmalarda dikkate
alınacağını umuyor ve bekliyoruz.
Bugüne dek
hazırlananlar; vaat ettiği toplumsal ve insani etkiyi yaratamamışlardır.
Yenilik, yeni arayışlar, yeni yöntemler kaçınılmazdır. Aynı yöntemde ısrar
edip, farklı sonuç beklemek akıl ve mantıkla bağdaşmaz.
Bilim, ahlak, mantık ve adaletle
yoğrulmuş anayasal yurttaşlık bilinci; ilkokuldan itibaren, üniversiteye kadar
tüm eğitim-öğretim sürecinde her vatandaşa aşılanmalıdır.
Bir yerden başlamadan yol almak mümkün
değildir. İlk adımı da başkasından beklemek; olana/sunulana razı olmaktır. Bu
yazı bir kitap reklamı değildir. Yitirdiğimiz tüm maddi-manevi değerleri tekrar
kazanabilmek için bir işaret fişeğidir. Bir kıvılcımdır, bir tohumdur, bir
aşıdır ve topluma çalınan bir mayadır.
Tutuşur mu, tutar mı, yeşerir mi, hastalığı iyileştirir mi?
O size ve tercihlerinize bağlıdır.
Önce “Ayağa Kalk Adalet” dedik, devamında “Ayağa Kalk insanlık”
diye haykırdık. Daha sonra
“Ayağa Kalk Anadolu” diyerek coşkumuzun frekansını genişlettik. Bu
başlıklarla hece şiirleri yazdık ve
kitaplarımızın adı oldular. Toplumda yerleşip, içeriğini sahiplenecek safi
zihinler ve gönüller arıyorlar.
Bizde duyurmak ve önermek düşer.
Şen ve esen kalınız.
Samsun, 11.11.2023
Ali Rıza Malkoç
arm.web.tr