MEHMET
AKİF ERSOY;
MİLLETİYLE
BİRLİKTE AĞLAYAN ŞAİR
Mehmet Akif,
1873 yılının Aralık ayında, İstanbul'un Fatih ilçesinin Sarıgüzel semtinde
doğmuş ve 27 Aralık 1936 Pazar günü, saat 19.45'te Beyoğlu'ndaki Mısır
Apartmanı'nda vefat etmiştir.
Dört yaşında
mahalle mektebine gönderilmiş. Üç sene iptidai (İlkokul), üç sene Rüştiye(
Ortaokul), üç sene mülkiye İdadisi (Lise), sonra da iki senesi gündüzlü
(Nehari), iki senesi yarılı olarak Halkalı’da olmak üzere dört sene Baytar
Mektebi (Veterinerlik Fakültesi)ne devam etmiştir.
1893'te mektebin ilk mezunu ve birincisi olarak
diploma aldı. Resmi tahsilin dışında, çok bilgili ve şuurlu bir zat olan babası
başta olmak üzere birçok âlimden devamlı olarak ders okumuş ve kendisini
yetiştirmiştir. Lisana karşı bilhassa kabiliyeti bulunduğundan, devamlı
çalışarak Arapça, Farsça ve Fransızcayı, edebiyatlarını takip edecek ve
tercümeler yapacak kadar iyi öğrenmiştir. Çocukken başladığı hafızlık
çalışmalarını, bir müddet ara verdikten sonra, yirmi yaşında iken kendi kendine
tamamlamış ve Kur'an-ı Kerim'i ezberlemiştir. Mısır'daki son seneleri de Kur'an
meali ile meşgul olarak geçmiştir.
Tahsil hayatı boyunca daima derslerinde
birinci olmuş, aynı zamanda çeşitli sporlarla meşgul olmuştur. Bunları,
derslerine mani olmadan, en iyi şekilde yapıyordu. On dört yaşında iken Osmanlı
toplumunda asırlardır en sevilen ve yaygın spor olan yağlı güreşe başlamıştı.
16–18 yaşlarında, köy düğünlerindeki güreşlere katıldığı olmuştur. Uzun
mesafeleri yorulmadan yürüyor; hafta sonları okula giderken, Fatih'ten
Halkalı'ya ve bazen güreşmek için Halkalı'dan Çatalca'nın köylerine yürüyerek
gittiği oluyordu. Ayrıca gülle atar, ata biner ve çok iyi yüzerdi. İstanbul
Boğazı'nı da yüzerek geçmiştir. Ömrü boyunca daima manevî ve fikri bir mücadele
içinde yaşamıştır. Günün birinde ve ihtiyaç halinde, bedenen cihâd etmek için
de hazır bulunmayı bir ibadet saymış ve bunun için gayret göstermiştir.
Yirmi
yıllık bir memuriyetten sonra bir başkasına yapılan haksızlık üzerine istifa
etmiştir. Öğretmenlik hayatına 1906'da Halkalı Baytar Mektebi'ne
"kitabet-i resmiye" (resmî yazışma usulü) dersi muallimliği ile
başladı. 1908'den sonra ise Edebiyat Fakültesi ile Darülhilâfe Medresesi'nde
"Osmanlı Edebiyatı" müderrisliğinde bulundu. Mütareke devrinde,
"İslamiyet'i doğru olarak halka öğretmek, yanlış bilgileri gidermek ve
İslam ahlakını korumak” için Şeyhülislamlık'a bağlı olarak kurulmuş bir
"İslam Danışma, Tebliğ ve İrşad İlim Heyeti" olan
"Darülhikmet-il İslamiyye"de üye ve başkâtip (genel sekreter) olarak
çalıştı. (Ağustos 1918 - Nisan 1920) Bu kuruluşun yayın organı olan
"Cerîde-î İlmiyye"yi idare etti. İstiklal Savaşı'nı yapan Birinci
Millet Meclisi'nde milletvekili olarak vazife gördü. Mısır'da 1929 yılından
1936'ya kadar, Kahire Üniversitesi'nde Türkçe Hocalığı yaptı. Bütün ömrünü
okuyarak ve okutarak geçirdi. Yirmi beş yaşında iken İsmet Hanım'la (1878¬1944)
evlenen Mehmet Akif'in üç kızı ve iki oğlu olmuştur.
Şiirlerinin büyük çoğunluğunu
"başmuharrir”i bulunduğu dergide, ilk sayısından başlayarak yayınlamıştır.
1908'de “Sıratımüstakim" adıyla (Prof.) Ebululâ Mardin (1881–1957) ve
Eşref Edib (Fergan) (1883–1971) tarafından çıkarılan, 1912'den sonra ise "
Sebîlürreşad " adını alarak yalnız Eşref Edib tarafından devam ettirilen
bu dergi, 1925 yılı başına kadar çıkmaya devam etmiş ve 641 sayı yayınlanmıştı.
Fikir hayatımızda ve yakın tarihimizde çok önemli bir yeri olan bu derginin,
362 sayı yayınlandığı ikinci bir dönemi (1948-1966) daha vardır.
Lise yıllarında şiirle meşgul olmaya
başlamıştı. Baytar Mektebi'nin son senelerinde bu kabiliyetini ilerletti
Türkçeye ve aruz veznine hâkim olmuştu. Arkadaşlarına uzun manzum mektuplar
yazıyordu. Önceleri, Ziya Paşa, Muallim Naci ve Namık Kemal gibi eski üstatlar
tarzında şiirler nazmederken, daha sonra kendi üslûbunu bularak onların
tesirinden uzaklaşmıştır. Şairliğinin ilk devresinde yazdığı, yayınlanmamış
binlerce mısralık eski şiirlerini yok etmiştir. Bunlardan elde sadece, bazı
dostlarının defterlerinde bulunan veya çeşitli dergilerde daha önce çıkmış
olan, iki bin mısra kadarı kalmıştır. Bu eski şiirlerini "Safahat" (Safhalar,
Hayattan Manzaralar) adını verdiği şiir kitabına da almamıştır.
Türkçenin sade ve akıcı bir şekilde aruza
tatbikinin ilk büyük temsilcisidir. Mizahi fıkralardan en heyecanlı şiirlere
kadar, en güzel Türkçe ile milletine şaheserler vermiştir. Şiirleri, her
bakımdan, edebiyat tarihimizde eşsiz güzellikte muhteşem parçalardır. Basit bir
hayat sahnesini anlatan mısralarında bile, hem en keskin bir zekânın
şimşekleri, hem de titreyen bir gönlün gözyaşları sezilir… Çağdaşı olan bütün
büyük şair ve edibler, Mehmet Akit'in yüksekliğini kabul edip, bunu itiraf ve
takdir eden beyanlarda bulunmuşlardır. Akif Bey, şiirlerinde ve makalelerinde,
"sadelik, millilik, din ve ahlaka bağlılık" şeklinde özetlenebilecek
olan edebiyat görüşünü açıklamıştır. Kendisi, en fazla önem verdiği iki
değerin, "dil ve din" olduğunu söylemektedir. Şiirlerinden bazıları
bestelenmiş ve önemli bir kısmı Arapçaya çevrilmiştir.