Yüzü gözü yağmur dolusu, içinde kaynayan dert kuyusunun
Gam kederden kıymık kıymık azap keskini ve tükenmiş sabırlardan kerameti taşkın
Çatırdadıkça köprü ve sırat, sapan yolu azıp uzaklaşan çizgiye
Kopmuş olan feryat figanlar bağırtısıyla kökünden kesip atarak
Dünyayı görmezden gelip, ..
….kendine şans üstüne şans vermeye dönüp titreyen pervaneler gibi
Ve yurtsuz insansız tek kişilik bir kent gibi
Karbon kağıtsız üstelik..
Baskı makinalarında kabartma kaldıraçlarında ve titan çerçevelerinde
Feda edilecek kurban arayan yazılı bir kağıttan ibaretse
Buruşturulup atılınca ismi yazıldığı sicilsizlikte unutur kendini insan
Tüm mutsuzlukların kök hücresidir ki her keder sahibine benzer
Durmaksızın durumunu görüntüsünü ve konumunu değiştirerek
Niye dersen..
Niyesi var mı..
Giden gelen trafikten tükürülmüş duman lekeleri yanısırasına caddede sokakta
Ezik bir izmarite benzeyerek kalan yamalı yırtık gökyüzünün bağrından
Durmuş oturmuş da kendi kıyı köşesine öylece evler ve insanlar
Yapmuuur yağmur diye kurak dillere çorak sessizlikler durağında ha bire
Ve muhanetin muhtacında bekleyip duruyorsa dünya
Daha daha başka
Niyesi niçini var mı… !?
Seyfi Karaca…Ocak / 23