M. NİHAT MALKOÇ
Hayat ne garip dostlar, bir varsın bir yoksun...
Ölüm, yapılacak onca iş varken en
hesapsız zamanda gelip buluyor biz kulları. Yoğun gündemin içerisinde adete
"Sakın beni unutma! Ben de varım." diyor biz fanilere. Fakat insan
ölümü nedense kendisine hiç yakıştıramıyor. Onu daima hayatın en uzağına
atıyor.
Türk kültürü ve edebiyatı alanında
donanımlı bir insan olan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcımız Sayın A. Haluk
Dursun da yoğun gündemi olan bir insandı. Bir programdan çıkıp başka bir
programa gidiyordu. Türkiye'de kültür ve sanat içerikli etkinliklerde
bulunmaktan hem keyif alıyor hem de buralarda bulunmayı kendine görev
sayıyordu. Haluk Dursun Hoca, işte öyle bir program dönüşünde, mesaisini
gerçekleştirirken verdi son nefesini.
Hayat ne garip, bir varsın bir
yoksun... 19 Ağustos 2019 tarihinde Malazgirt ve Ahlat ziyaretlerinin ardından
gittiği Van'ın Erciş ilçesinde trafik kazası geçirerek vefat eden Kültür
ve Turizm Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Haluk Dursun, Türkiye Yazarlar Birliği
tarafından Malazgirt’te düzenlenen “IV. Tarihî Roman ve Romanda Tarih Bilgi
Şöleni”ne katılarak bir konuşma yapmıştı. Heyhat, nereden bilebilirdi o
konuşmanın son konuşması olacağını?
Prof. Dr. A. Haluk Dursun Türk aydınları içerisinde müstesna
bir şahsiyetti
Merhum Prof. Dr. A. Haluk Dursun son
dönem Türk aydınları içerisinde müstesna bir şahsiyetti. 1957'de Hereke'de
doğan Prof. Dr. A. Haluk Dursun, aslen Giresunluydu. Eskiden "Mekteb-i
Sultanî" diye isimlendirilen Galatasaray Lisesi'ni bitirmişti. Ardından da
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Son Çağ ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
Bölümü'nden mezun olmuştu. Yüksek lisans ve doktorasını Marmara Üniversitesi'nde,
Yakın Çağ Tarihi Anabilim Dalı'nda tamamlamıştı. 2007 yılında “Osmanlı
Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi” sahasında tarih doçenti olan Halûk Dursun,
2013 yılında Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi'nde Yakın Çağ Tarihi
Ana Bilim Dalı'nda profesörlük unvanını almıştır.
Planlı okuma ve disiplinli araştırmalarla
kendini çok iyi yetiştirmiş bir kültür adamı olan Haluk Dursun, aynı zamanda
her dönemde aranılan bir bürokrattı. Prof.
Dr. Dursun; Marmara Üniversitesi’ne bağlı Atatürk Eğitim Fakültesi'nde
ve Fen-Edebiyat Fakültesi'nde Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuştur.
Öte yandan Ayasofya Müzesi Başkanlığı, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü,
İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Danışma Kurulu Üyeliği, Topkapı Sarayı Müzesi
Müdürlüğü yapmıştır. 2014’te T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı olarak
atanmış ve aynı dönemde Yunus Emre Enstitüsü Yönetim Kurulu Başkanı olarak
görev yapmıştır. 2016 yılı Mart ayında emekli olan Dursun, 26 Nisan 2017’de Bakanlar
Kurulu kararı ile T.C. Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu Üyesi olmuştur.
Kadim Türk kültürü, zengin Türk
medeniyeti ve zaferlerle dolu Türk tarihiyle ilgili birçok konferans ve seminer
veren Prof. Dr. A. Haluk Dursun, Kültür ve Turizm Bakanlığı III. Millî Kültür
Şurası Kültür Politikaları Komisyonu Başkanlığı ile Kalkınma Bakanlığı XI.
Kalkınma Planı Kültür Politikaları Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığını yürütmüştür.
Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi ve Fen-Edebiyat Fakültesi’nde Atatürk
İlkeleri ve İnkılap Tarihi, Türk Medeniyet Tarihi, Türk Kültür Tarihi, İstanbul
Şehir ve Kültür Tarihi ile Yakın Çağ Avrupa Tarihi konusunda birçok akademik
dersler vermiştir.
Haluk Dursun kültür ve medeniyetimize ayna tutan kitaplar
kaleme almıştır
Merhum Prof. Dr. A. Haluk Dursun
bütün bu ilmî ve kültürel uğraşlarının yanında, kültür ve medeniyetimize ayna
tutan birçok kıymetli kitaplar da kaleme almıştır. "İstanbul'da Yaşama
Sanatı, Nil'den Tuna'ya Osmanlı,Tuna Güzellemesi, Osmanlı Coğrafyası'na
Yolculuk, Boğaziçi'nde Kırk Yılım, Ayasofya Müzesi Kültür Envanteri, İstanbul:
Şehir ve Kültür, İncir Çekirdeği: Hereke’den Çıktım Yola" adlı eserler bunlardan
bazılarıdır.
Prof. Dr. A. Haluk Dursun son
nefesine kadar bu aziz milletin zengin kültürüne büyük bir aşkla ve şevkle
hizmet etmiştir. Oturup da emekliliğin tadını çıkarmayı hiç düşünmemiştir.
Kafasında hep yeni projeler kurmuş, bunları hayata geçirmek için fırsatlar
kollamıştır. Onun bu gayretleri, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından
görülmüş, takdir edilmiş, büyük bir kadirşinaslıkla karşılık bulmuştur. 1989
yılında "Elveda Boğaziçi" adlı seri yazıları nedeniyle İstanbul
Mimarlar Odası'nın "Basında Uzmanlık" ödülünü kazanmıştır. 2002
senesinde "Nil'den Tuna'ya" adlı kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği tarafından
gezi yazısı kategorisinde ödüllendirilmiştir. Yine başkanlığını ve müdürlüğünü
yaptığı Ayasofya'nın restorasyonuyla ilgili çalışmaları nedeniyle 2010 yılında
kendisine İtalya'da Rotondi Sanat Kurtarıcısı Ödülü verilmiştir. Bu anlamlı
ödüller onun çalışma ve üretme azmini ve gayretini kamçılamıştır.
O, ömrünü devlet işlerine adamış yüce gönüllü bir insandı
A. Haluk Dursun ömrünü devlet
işlerine adamış engin gönüllü bir insandı. İki yıl evvel emekli olduğu halde,
kendisine tevdi edilen Kültür Bakan Yardımcılığı görevini hiç tereddüt etmeden
kabul etmiştir. Çünkü o, çalışmaktan ve üretmekten haz alan bir gönül
insanıydı.
Prof. Dr. Dursun millî, manevî ve
kültürel meselelere vakıf; yüzde yüz yerli ve öz değerlerimizle donanmış tam
bir kültür adamıydı. Bu sene KTÜ Atatürk Kültür Merkezi'nde, benim de
içinde bulunduğum, Cengiz Dağcı'nın eserlerinin konu edildiği "Anadolu
Mektebi Yazar Okumaları" programının açış konuşmasını
yapmıştı. Malazgirt'ten girmiş, Cumhuriyet'ten çıkmış, kültürel anlamda
bir ufuk turu yapmıştı. Bu; abus bir yüzle, resmi bir ağızla yapılan bir
konuşma değildi. Tatlı bir sohbetti. Nefis bir konuşma gerçekleştirmişti. Bu
konuşmayı yaptıktan sonra apar topar Şanlıurfa'da Göbeklitepe ile ilgili bir programa
gitmişti.
Merhum Prof. Dr. Haluk Dursun;
memleketini canından çok seven, nesli tükenmeye yüz tutmuş çok çalışkan bir
insandı. Yerinde oturduğu yoktu. Bakanlık çalışmaları nedeniyle, Evliya
Çelebi gibi yurdu karış karış dolaşıyordu. Onun bakan yardımcısı olduğu bu
dönemde kültürel anlamda çok güzel işlere imza atılmıştır. Tabir caizse kültür,
turizme galebe çalmıştır.
Haluk Dursun kalemi güçlü olmasının yanında çok da iyi bir
hatipti
Merhum Prof. Dr. Haluk Dursun kalemi
güçlü olmasının yanında çok da iyi bir hatipti. Her gittiği toplantıda konuşur;
özellikle gençlere kültürümüze, tarihimize ve edebiyatımıza dair ince ve derin
mesajlar verirdi. Bu minvalde yurt
içinde ve yurtdışında değişik ortamlarda binlerce kez konuşma yapmıştır.
Yaptığı konuşmalar muhataplarında yankı bulmuştur. Çünkü o, derdi olan bir
insandı. Onun derdi kadim kültürümüzü ve medeniyetimizi genç kuşaklara
aktararak onlar tarafından benimsenmesini ve içselleştirilmesini sağlamaktı.
Prof. Dr. Haluk Dursun; Türk
dünyası, Balkanlar, Ortadoğu ve Avrupa gibi bölgelere; buradaki gönül coğrafyamıza
da çok değer veriyor; buralardaki eserlerimizin ve tesirlerimizin devam etmesi
için gecesini gündüzüne katıyordu. Bu amaçla bu bölgelerde ve ülkelerde adeta bir
ömür mekik dokumuştur. Bazı ülkelere ve bölgelere önemine binaen defalarca
gitmiştir.
Merhum Haluk Dursun; kaleme aldığı
eserlerde daha çok gönül coğrafyamızı konu edinmiş, bizi bize anlatmıştır. Onun
eserlerinden "Tuna Güzellemesi" adlı kitabını hüzünle karışık büyük
bir keyifle okumuş, nostaljinin doruklarında dolaşmıştım. Yazar "Tuna
Güzellemesi"nde gezdiği toprakları hatıra ve gezi yazısı karışımı bir
üslûpla anlatmıştı. Kitabı okurken kadim zaferlerimizle mutlanmış, ender de
olsa hezimetlerimizle kederlenmiştim. Kitap bizi adeta kolumuzdan sımsıkı
tutmuş, kadim diyarları gezdirmişti bize. O esnada dört bir yanımızdan, hiç
durulmayan ve akışını kesmeyen kadim tarihin nehri akmıştı. Tuna Nehri
etrafında kurulmuş eski ve köklü medeniyet tablolarına ilişmişti gözlerimiz.
Yaşayan zengin tarihe, kahraman ecdadımızın mirasına ve Osmanlı'nın o kutlu
izlerine tanık olmuştum. Kitaptan o kadar keyif almıştım ki birkaç yıl
sonra eseri tekrar okuma ihtiyacı hissetmiştim.
Haluk Dursun, bütün yerli ve halis münevverler gibi bir
İstanbul âşığıydı
İstanbul'a ilk defa 1968 yılı
sonbaharında geldiğini söyleyen Haluk Dursun, bütün yerli ve halis münevverler
gibi bir İstanbul âşığıydı. Ömrü bu şehirde geçmişti. Bu şehrin Ayasofya ve
Topkapı Sarayı gibi kadim duraklarında yöneticilik yapmıştı. Onun döneminde
Ayasofya Camii'nde ve Topkapı Sarayı'nda önemli yenilikler olmuştu. "Şehir
ve Kültür İstanbul, İstanbul'da Yaşama Sanatı, Boğaziçi'nde Kırk Yılım"
onun İstanbul'la ilgili birbirinden kıymetli kitaplarıdır. O, "İstanbul'da
Yaşama Sanatı" adlı kitabında bu sanatın güzelliklerini şöyle
sıralar: "İstanbul erguvanlarının,
mimozalarının açıp açmadığını izlemek; kasım sakalarının gelip gelmediğini,
bülbüllerin ötüp ötmediğini gözlemek; Boğaz'da lüfer avına, mehtaba çıkmak; bir
eski İstanbul tadını yakalamak için köşe-bucak dolaşmak; bir eski İstanbul
Efendisi'nin sohbetine koşmak; İstanbul'un anıt ağaçlarının ölçüsünü almak;
Haliç'teki son kayıkçıyı, son Bulgar sütçüyü, son İstanbul bostanlarında ne
ekildiğini takip etmek; İstanbul sularını tatmak; İstanbul'da güzel sesli bir
müezzinin ezanına kulak vermek gibi İstanbul'da yaşama sanatının bütün
güzellikleri..." Şiir tadındaki bu enfes kitabı okuduğunuzda İstanbul'u
daha çok sevecek, bu şehirde yaşadığınız halde birçok şeyin farkına
varamadığınızı anlayacaksınız. İlk
fırsatta İstanbul'u bu derin gözle gezmeye çalışacaksınız. İstanbul'un içinde
henüz farkına varmadığımız bir İstanbul'un daha olduğunu hissedeceksiniz.
Dursun, "Nil'den Tuna'ya" kitabında Osmanlı'nın gönül
coğrafyasını anlatmıştır
Merhum Prof. Dr. Haluk Dursun,
"Nil'den Tuna'ya" adlı eserinde, asırlar geçse de hiç unutulmayan,
hasreti burnumuzda buram buram tüten Osmanlı'nın gönül coğrafyasını
ansiklopedik bilgilere boğmadan, sade bir üslûpla ve gönül diliyle anlatmıştır. Bu çerçevede
bizleri Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Romanya,
Macaristan, Moldova, Ukrayna, Arabistan, Filistin, İsrail, Afrika gibi
gizemli coğrafyalara götürmüştür. Nil’den
Tuna’ya geniş bir coğrafyaya yayılan Osmanlı’nın bıraktığı köprüleri, camileri,
çeşmeleri, imaretleri, sokakları, âdetleri, yemekleri ve törenleri gözümüzün
önüne getirmiştir. 288 sayfalık bu
kitapta, ecdadımızın zamanı aşan eserleri hatırlatılıyor bizlere. Arka kapakta
belirtildiği gibi "Kudüs’ten Kahire’sine, Mekke’den Medine’sine kadar
Ortadoğu’da; Üsküp’ten Kosova’ya, Elbasan’dan Tiran’a, Selânik’ten Yanya’ya,
İstanköy’den Rodos’a, Estergon’dan nazlı Budin’e kadar Vardar boylarında,
Rusçuk’tan Silistre’ye, Deliorman’ların Razgrad’ından Koca Balkanlar’daki
Hüseyin Raci Efendi’nin Eski Zağra’sına, Dobruca’nın Köstencesi’ne,
Mecidiyesi’ne kadar Tuna boylarında ve sonra Eflâk’tan başlayıp ta Kara
Boğdan’a Prut kıyılarına, Dinyeper’e, Dinyester’e, Akkerman’a kadar her yerde
akıp giden zamana, tarihe karışan hakikate rağmen duran Osmanlı’nın izleri var
bu kitapta."
Prof. Dr. Haluk Dursun, Ayasofya Müzesi Başkanlığı ve
Müdürlüğü yapmıştı
Ayasofya Müzesi Başkanlığı ve
Müdürlüğü de yapan Prof. Dr. Haluk Dursun, İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Ajansı, Kültürel Miras ve Müzeler Direktörlüğü tarafından yürütülen
İstanbul Kültür Mirası ve Ekonomisi Envanteri adlı proje kapsamında
"Ayasofya Müzesi Kültür Envanteri" adıyla 253 sayfalık bir eser
kaleme almıştır. Kadim Ayasofya'yı müze kimliğiyle ele alan Dursun, bu önemli
çalışmasında Ayasofya külliyesini, külliyenin her bir yapısını, yapıya ait tüm
ögeleri birer birer ölçtürerek envanter haline getirmiştir. Bunun yanı sıra
müzeye ait kütüphane ve depoda bulunan eserler de incelenmiştir. Merhum Dursun,
bunu yaparken aslında kıymetli bir tarihî de kayıt altına almıştır. Böylelikle
anıtsal yapıların en kıymetlisi olan kadim Ayasofya'nın hafızasını muhafaza
etmiştir.
“Küçüklüğümden beri okumaya,
dinlemeye, sormaya, yazmaya doyamam. Defterler tutarım, ta çocukluğumdan beri.
Kapaklarında ‘Haluk’un Defteri’ yazar. Bunlar Hereke Defteri, İstanbul Defteri,
Anadolu Defteri, Osmanlı Defteri, Avrupa Defteri, Orta Asya Defteri gibi alt
başlıklara ayrılır. " diyen Prof. Dr. A. Haluk Dursun "İncir Çekirdeği-Hereke'den
Çıktım Yola" adlı eserinde hatıralarına yer vermiştir. Bu eserle ilgili
şunları söylemiştir: "İncir Çekirdeği’nde eski hatıralar var, eski
hayatlar var, tabiat var ama en çok o günlere, o insanlara hasret var. Orada
çocukluğumun İnciraltı Plajı’nın çakıl taşlı dibi görünen temiz denizi var.
Kamışlı’nın, İkizler’in Binbaşı’nın çeşmesi, Ulupınar’ın deresi, anamın
ninnisi, babamın gayreti, dedemin öksürüğü, anneannemin duası, hepsinin hoş
sâdâsı var. Ve sonra kulağımda yine her birinin tarihî Hereke Camii’nden
verilen sâlâsı var.”
O, sosyal medyayı kültürün emrinde aktif olarak kullanıyordu
Merhum Prof. Dr. A. Haluk Dursun özellikle
gençlerin sıklıkla bulunduğu facebook, twitter, instagram gibi sosyal medya
platformlarını aktif olarak kullanıyor; bunlar üzerinden, başta gençler olmak
üzere, bütün muhataplarına ulaşıyordu. Böylelikle
bir anlamda gençler ona gelmezse o gençlere gidiyordu. Bu çerçevede son
yıllarda bakanlık çalışmaları vesilesiyle gittiği yerlerdeki izlenimlerini
özellikle facebook sayfasında takipçilerine günü gününe aktarıyordu. Bu kısa
tadımlık yazılar keyifle okunuyor, büyük bir ilgi ve beğeni topluyordu. Sosyal
medya üzerinden, yarınımızın teminatı gençlere şöyle sesleniyordu:
"Gençler, danışın. Önce aklınıza; sonra gönlünüze; en sonunda da sizi
hesapsız, kitapsız, menfaatsiz, gönülden seven büyüklerinize
danışın. Şükrü ihmal etmeyin. Allah’a şükredin, insanlara teşekkür edin."
"Her nefis ölümü
tadacaktır"(Ankebut 57) diyor Rabbimiz. Mühim olan bâkî kalan bu kubbede
hoş bir seda bırakmak. A. Haluk Dursun
ağabey bunu başardı. Allah rahmet eylesin.