Güneşin,
alnından öptüğü şehir: Karasu
M.
Nihat Malkoç
İnsanlar
mı yaşadığı şehre benzer, yoksa şehirler mi içinde yaşayan insanlara?
Günümüzde
insanların rağbet ettiği şehirler, insana ne çok benzerler. Onların da bir
bedeni, bir de ruhu vardır. Şehrin “ev, okul, cami, yol, köprü” gibi maddi
unsurları onun bedenini teşkil eder. Şehirdeki insanların birbiriyle olan ilişkileri de onun ruhî yanını gösterir. Aslında şehir dediğimiz
şey de bu iki parçanın bütünleşmesinden oluşmuş bir organizmadır.
Şehirlerin
bir ruhu olduğu gibi, bir de dili vardır. Bu dil, şehrin medeniyetinin
tercümanıdır. Kadim zamanlarda oluşmuş bu dil,
her gün yeni kelimelerle zenginleşir; ifade kudreti artar. O dil, gün
gelir günlük güneşlik şarkılar, telden dile yayılan türküler söyler. Bu eşsiz nağmeler, moderniteyle gelenekselin
kaynaşmasıyla oluşmuş farklı seslerin ahengidir.
Ruhu ve
dili olan şehirlerde yaşamak en büyük bahtiyarlıktır. İşte ruhu olan
şehirlerden biri de Sakarya’nın her dem Karadeniz’le söyleşen şirin ilçesi
Karasu’dur.
Marmara’nın
her geçen gün daha bir parlayan yıldızıdır Karasu. Medeniyet yarışında dörtnala
giden yağız attır o. Bir sanayi şehri olan Kocaeli’nin doğusunda bir huzur ve
sükûn beldesidir. Güneyinde Hendek’le, güneybatısında Ferizli’yle, batısında
Kaynarca’yla her geçen gün dostluk ve muhabbet köprüleri kurmaktadır. Kuzeyinde
yer alan Karadeniz, onun en sadık dostu ve vitrinidir. Karadeniz’in mavisi
sinmiş Karasu’nun o alımlı şehla gözlerine.
Marmara’nın
Batı Karadeniz’le birleştiği noktada harikalar diyarını andıran bu güzel şehir,
müdavimlerine sağlıklı, huzurlu ve eğlenceli bir hayat sunmaktadır. Hafif
dalgalı ve alçak alanlardan oluşan şehrin önü, alabildiğine açıktır. Şehir bu
imkânını kullanmaktadır.
Batı
Karadeniz’in bitiminde, Marmara’nın başlama noktasında bulunan şirin Karasu’nun
tarihi, ta Etiler ve Frigya dönemine kadar uzanır. Bu şehrin ilk yerleşim yeri
Küçük Karasu Köyü’dür. Bu güzide şehir, önceleri Kocaeli’ne bağlıyken, 1954
senesinde Adapazarı, “Sakarya” adıyla yeni bir il olunca Karasu da bu ile
bağlanmıştır.
Fındığın Ordu ve Giresun’dan sonraki memleketidir Karasu
Ülkemize
büyük bir döviz girdisi sağlayan fındığın Ordu ve Giresun’dan sonraki memleketidir
Karasu. Nice gül yüzlü umutlar asılıdır yemyeşil fındık dallarında. Burada
fındık, daldaki altın gibidir. Zira halkın dörtte üçü hayatını fındıkla idame
ve idare ettirmektedir. Şehirde yıllık otuz bin tona yakın fındık
üretilmektedir. Fındık olunca halkın yüzü gülmekte, don olunca yüzlerdeki
tebessümler yerini derin hüzünlere bırakmaktadır.
Altmış
kilometrelik uzun bir kıyı şeridine sahip olan Karasu, denizden azamî derecede
istifade eden bahtiyar şehirlerin başında gelmektedir. Şehir, kendini adeta
Karadeniz’in kollarına bırakmış bir çocuk gibidir. Yirmi kilometrelik uzunluğa
ve fevkalâde bir genişliğe sahip olan Karasu Plajı, yaz aylarında serinlemek
isteyen tatilcilerin akınına uğramakta, onlar için bir çeşit sığınak
olmaktadır. Bu yüzden yazın ilçe nüfusu çeyrek milyonu bulmaktadır.
Karasu
sahilindeki ince taneli kum, romatizmal hastalıkları olanlar için adeta bir
çeşit doktor vazifesi görmektedir. Hafta sonlarında çevre illerden gelenler, iş
yoğunluğunun ve iş stresinin getirmiş olduğu yorgunluğu burada atarak
rahatlamış olarak evlerine dönerler. Mavi gözlü bu şirin ilçe, onlar için bir
çeşit huzur depolama ve arınma istasyonu vazifesi görür.
Sakarya
Nehri’nin Karadeniz’le buluştuğu noktada yer alan “Yeni Mahalle” Karasu’nun
görülmeye değer müstesna yerlerinin başında gelmektedir. Burası Karasu’nun
vitrini gibidir. Her gün taptaze umutları sakinlerinin ayağına kadar getiren
Yeni Mahalle, doğallığından bugün de hiçbir şey kaybetmemiştir. Burası balıkçı
lokantalarıyla dikkat çeken doğal bir kasaba görünümündedir. Dileyen herkes burada “vira bismillah” deyip
oltasını Karadeniz’in masmavi sularına salarak kendi balığını avlama imkânına da
sahiptir.
Maden Deresi, Karasu’nun gizli cennet bahçesidir.
Bir
dünya kenti olan İstanbul’un yanı başında bir tabiat harikası olan Karasu’nun
turizm potansiyeli denizle sınırlı değildir. Karasu’da bolca bulunan “deniz,
güneş, kum” üçlüsünün alternatifi de yine buradadır. Bilindiği gibi Karasu’da birçok alternatif
turizm imkânları mevcuttur. Maden Deresi, Acarlar Longozu, Küçük Boğaz
Karasu’nun diğer eşsiz turizm imkânlarıdır. Buralar yaz aylarında yerli ve
yabancı turistlerin uğrak yeri olmaktadır. Yazın insanlar adeta buralara
akmaktadır. Huzuru ve sükûnu arayanlar buraya koşmaktadır.
Maden
Deresi, tabir caizse Karasu’nun gizli cennet bahçesidir. Bu bakir doğa, şehir sersemi insanların
başını döndürür. Vadi boyunca akan berrak dere; etrafındaki kayın, kestane ve
çınar ağaçlarıyla lisan-i hâl ile söyleşmektedir sanki. Buraya gelenler yemyeşil
ve cömert bir doğayla baş başa kalmakta, teneffüs ettikleri bol oksijenle
ciğerlerine adeta bayram ettirmektedir. Buradaki su kaynaklarının bolluğu da
dikkati çekmekte, şehrin kasvet verici havasından bunalanlar şırıl şırıl akan
suların musikiyi andıran sesiyle rahatlamaktadır. Buradaki yontma taşlar,
mağaralar ve tarihî izler hafızlarınızdan kolay silinmez. Bunun yanında Maden
Deresi Şelalesi bütün yorgunluğunuzu atmaya kâfidir. Bu doğal ortamda
yapacağınız bir piknik ömrünüzce unutamayacağınız doyumsuz bir hatıra olarak
kalabilir. Şehrin kasvetli atmosferinden sıkılıp da orman içinde su ve kuş
sesleriyle huzura ve sükûna yelken açmak isteyenler, doğallığından henüz hiçbir
şey kaybetmemiş olan bu tabiat köşesini görmek ve burada vücudun aslı olan
toprakla bütünleşmek için vakit kaybetmemelidir.
Acarlar Longozu’nda gün
batımını seyretmek, her şeyi unutturur insana.
Dünyanın
sayılı ve en büyük longozlarından(subasar ormanı) biri olan Acarlar Longozu’nda
gün batımını seyretmek, menfi olan her şeyi unutturur insana. Türkiye’de sadece
iki tane bulunan bu doğa harikası longoz(diğeri Kırklareli İğneada’dadır)
görülmeye değerdir. Rabbimizin rahmanî fırçasından çıkmış bu eşsiz manzarayı
görmemek, tabiat severler için büyük bir kayıptır. Şehrin gündelik stresinden
çok uzakta, adeta bir saklı cenneti andıran bu eşsiz mekânda su menekşesi ve
gül soğanı gibi nesli tükenmekte olan birçok nebatı da canlı olarak
görebilirsiniz. Tabiatın koynunda nazenin bir sevgili gibi uyuyan bu longozda
nilüferlerin su üzerindeki emsalsiz görüntüsü kaçırılmayacak bir enstantanedir.
Karasu-Kaynarca arasında bulunan bu longozda, başta kuşlar olmak üzere, birçok
sevimli hayvan da sizi bekliyor. Kuşların arasında kuş gibi hafiflemek ve
huzura kanatlanmak istiyorsanız kendinize bir iyilik yapın, gözünüzü ve gönlünüzü
bu güzelliklerden mahrum etmeyin.
Yeşille
mavinin buluştuğu bir yer olan Karasu, bir kültür ve turizm şehridir. Son
yıllarda yıldızı parlayan ender ilçelerden biri olan Karasu, kalkınma yolunda
turizme sarılmıştır. Her yıl düzenlenen fındık festivali şehre bambaşka bir
canlılık katmaktadır.
Vuslata kanan kara bir sevdadır Karasu
Kurtuluş
Savaşı’nın adsız kahramanlarından biri olan Rizeli İpsiz Recep (Recep Reis), Karasu’da metfundur. O, Kurtuluş Savaşı'nda
büyük yararlılıklar gösteren milis kuvvetlerinin komutanıydı. Karasu’ya
Yunanlıları sokmayan bu kahramanı Atatürk, yüzbaşı rütbesiyle ödüllendirmiştir.
Karasu, İstiklâl Savaşı sırasında İpsiz Recep sayesinde herhangi bir zarar görmemiştir.
1928’de burada vefat eden İpsiz Recep’e bir de anıt mezar yaptırılmıştır.
Vuslata
kanan kara bir sevdadır Karasu. Karasu’nun adında “kara” olsa da bahtında ve
şanlı mâzisinde kara yoktur çok şükür... Ak ve tok gönüllülerin şehridir
burası. Altın sarısı kumuyla, masmavi deniziyle ve yemyeşil coğrafyasıyla bakir
bir doğa cennetidir Karasu.
Karasu’nun
o alımlı güzelliğini bir gün doğumunda, bir de günbatımında seyretmeli. Bir
seher vaktinde şehrin dirilişine şahit olunmalı. Yakamozlarda kaybolup gitmeli
sonsuzluğa. Akşam sularının yangınında hüzünler biriktirmeli gönül heybesinde.
Karadeniz’e düşen aksiyle zifiri geceyi aydınlatan mehtabın sihrine kapılmalı
doyasıya. Günlük güneşlik şarkılar söylemeli suskunluğa inat. Hüzzamdan
nihavende doğru akıp gitmeli soluk soluğa.
Coşkunun
kalbinin attığı Karasu’dan ağız dolusu gülüşlerle her gün “merhaba” demeli
hayata. Yaşamın saklı güzelliklerinin farkına vararak umudun çeşmesinden içmeli
kana kana. Karadeniz’i mesken tutan balıkların coşkusuna iştirak etmeli.
Hamsilerin masmavi sulara karışan gözyaşlarını görebilmeli gecenin karanlığında
Denizlerle dostluğumuzu pekiştirmeli.
Hüznün
koyağında bahtıma düşen mavi gözlü bir sevgilidir Karasu. Efkârımı dindiren bir
keyif çayının demidir; dünde bıraktığımız kırık dökük hatıraların matemidir.
Dağınık saçlarımı bir anne şefkatiyle tarayan bir saba(h) rüzgârıdır. Kanayan
yaralarıma merhemdir.
Efkârımı
ve esrarımı bir kum tanesine gömdüğüm sevda sığınağıdır Karasu. Gül yüzlü
yarınlara kurduğum sevgi ve muhabbet köprüsüdür. Devrik bir cümlede hayatın
öznesidir.