DENEMELER
Hayatı;
şiirlerde, romanlarda, hikayelerde, türkülerde…dahası mı? Dahası; kendi
yaşadıklarımız, doğumdan itibaren ölünceye kadar geçirdiğimiz zaman. Ağladıklarımız,
güldüklerimiz, sevindiklerimiz, başarılarımız, başarısızlıklarımız, övünmelerimiz,
dövünmelerimiz, annemizden, babamızdan, komşumuzdan, akrabamızdan, arkadaş ve
dostlarımızdan edindiklerimiz…
Hayat; kendi
gözümüzle gördüğümüz, kendi aklımızla düşündüğümüz, kendi mantığımızla
verdiğimiz kararlardır. Elbette teknolojiden yararlanılacak, tabii ki, zamanın
gerektirdiği araç ve gereçleri kullanacağız. Ama yerli yerinde kullanmak şart.
Bıçakla ekmek kesersen yararlı, adam öldürürsen zararlı. Çağın icabı olan
şeyleri de, aklı kullanarak kullanmak, aşırıya kaçmamak gereklidir. Bu yüzden;
“”yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz”, “işlerin hayırlı olanı, orta yolda
olandır”…ilkelerine uymak, hayatı tatlı kılmaktır.
Hayat;
başkasının aklıyla hareket etmemek, aklı kiraya vermemek, “el alem ne der”
değil, “Allah ne der” diyebilmektir.
Hayat,
sadece yemekten, içmekten, zevk sefa etmekten ibaret değil.
Hayatı;
midesinden, cinsel organından ibaret görenler, hayatın kıymetini bilmeyen,
hakka isyan bayrağı çekenlerdir.
Hayat; Allah’ın istediği doğrultuda yaşamaktır, bizzat
aklı kullanmak, yaratanın verdiği beyni, hak istikamette değerlendirmektir.
Çok Günahı Var!
Yaralı her
canın bizde ahı var,
Hali
sormayanın çok günahı var,
İçinde bir
boşluk her gün vahı var,
Ahlak
vermeyenin çok günahı var!
Allah’ı
anlatıp şuur verdik mi?
İçtenlikle
sevip gönle girdik mi?
Mana
kapısından bakıp gördük mü?
Özden
varmayanın çok günahı var!
Neden nefret
ettik niçin dışladık?
Hiç örnek
olmadık her dem haşladık,
Hep nefret
ettirdik ve de suçladık,
Kalbe
girmeyenin çok günahı var!
Vatan millet
aşkını tattırmadık,
Kur’an’a
saygıyı hiç artırmadık,
Ruha iman
ışığı yaktırmadık,
İçten
sarmayanın çok günahı var!
Her birimizin geçtiği köprü, hepimizin kullandığı ortak alan,
kadınımızla, erkeğimizle, genç ve yaşlımızla, Müslümanı ve Müslüman olmayanıyla,
Türkiyeli ve dünyamızla içinde olduğumuz, olmazsa olmazlarımızdandır hayat.
“Hayat nedir?” diye sorduğumuz insanların çoğunun cevabı budur.
Hayatı sadece, yeme, içme, gezme, yatıp, kalkma, zevk ü sefa etme olarak
görenler de var. Yaşam veya hayat denilen zaman süreci, bir başka deyişle;
ömürdür.
Doğarız, bebeklik yaşarız, genç oluruz, yaşlanır ve bir gün
ölürüz. Hayat, adeta mevsimler gibidir. Mevsimlerden ilkbahar; doğum, gençlik
ve yeniden dirilişi, yaz; Olgunluk, dinamizm ve kudreti, Güz; yaşlılık, iş
görememe ve piri faniliği, kış; ölümü ve şeb-i arusu temsil eder.
Hayatımızı süsleyen,
yaşama sevinci veren, mutsuzluğu, umutsuzluğu bir kenara atan, karamsarlığa
veda eden, dimdik ayakta durmaya vesile olan ilke diyebileceğimiz hususlar
vardır. Bunlardan birkaç tanesini sayacak olursak şunlar çıkar karşımıza;
Ne yöne gidersen git,
doğu, batı, kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat
olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.
“Allah rızası için çalışmak”.
Allah rızasını açalım; Yaptığın işi sadece hasbi olarak yap. Hesabi, çıkar
amaçlı, menfaat temin edici yöntemlerden uzak kal.
İnsanları yargılayıcı
olma. Konuşurken; “sen” sözünü sık sık
dile getirme. Parmak sallayarak konuşma. Parmak sallayarak konuşmak, tehdit
anlamı taşır.
Kimseyi küçük görme. Kendini
kaf dağında sanma. Karşındaki muhataplarına hakaret etme. Sevdiklerini,
inandıklarını tahkir etme. Unutma ki başkasının tanrısına söversen, o da senin
tanrına ve kutsalına söver.
Kendin için istediğini
başkaları için de iste.
Bir kötülük gördüğün
zaman; elinle değiştir. Buna gücün yetmezse dilinle değiştir. Buna da gücün
yetmezse kalben buüzet (Öfkelen, kız). Bu sonuncusu imanı zayıf olanların
işidir.
Yapmadığınızı
söylemeyiniz. İki yüzlü, riyakar olmayınız.
Ya olduğun gibi görün,
ya göründüğün gibi ol.
Sabretmek, öylece durup
beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü,
geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.
Başına ne gelirse
gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana
kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar
geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince
şükretmek kolaydır.
Hayatta tek başına inzivada
kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, hakikati keşfedemezsin.
Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.
Dünyada semadaki
yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca, şeyh, şıh var. Hakiki mürşit
seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir
keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.
Dünyadaki çatışma,
önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla
takılma.
Kainattatki her zerrede
Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada
değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, onu görüp ölen
de yoktur.
Sancı çekilmeden
doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir
sen zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.
Hakk’ın karşına
çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil,
seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe
etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?
Esas kirlilik dışta
değil içte, kisvede değil, kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü
görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek
pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.
Başkalarından saygı, ilgi
ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini
sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya
sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.
Hakiki Allah aşığı bir
meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdimi
orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı
yaratan, suret ile yaftalar değil.
Cenneti ve cehennemi
illa ki gelecekte arama. İkisi de şu anda burada mevcut. Ne zaman birini
çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne
vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak,
tepetaklak cehenneme düşüveririz.
Kainat yek vücut, tek varlıktır. Her şey
ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir
başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte
ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin
saadeti herkesin yüzünü güldürebilir.
“Kim bir
kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü
yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle
düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman 78)
“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü
meneden bir topluluk bulunsun.”
(Al-i İmran Suresi (3), 104)
Hangi vasıtayla
mümkünse ve hangisine güç yeterse kötülükleri onunla önlemek her Müslümanın
üzerine vecibedir.
Toplumdaki
kötülükleri önlemede, genel anlamda olmak üzere, el ile, yani fiilen engel
olmak yöneticilerin; dil ile, yani tebliğ, öğretim, ikaz ve nasihat ile engel
olmak alimlerin; kalben buğz etmek, kötülükten nefret etmek ve tiksinmek
suretiyle karşı gelmek de halkın görevidir.
İyiliği emir ve
kötülükten nehiy, İslam ümmetinin müşterek sorumluluğudur.
İslam anlayışında; “bana ne”, “beni ilgilendirmez, gelen ağam
giden paşam”, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”…düşünceleri yanlıştır,
insani değildir. Böyle bir düşünce toplumda yaygınlaşırsa, kimin eli, kimin
cebinde belli olmaz. Herkes önüne gelene hakaret eder, iftira atar ve aklına
gelmedik ahlaksızlık içinde bulunur.
Bizim çocukluğumuzda birimiz yanlış yaptığında mahalle
bakkalımıza varıncaya kadar, büyükler müdahale eder ve o yanlışı ve kötülüğü
gidermeye çalışırlardı. Böyle yapınca da, anneler ve babalar; “Sana ne, sen ne
karışıyorsun? Çocuğumun psikolojisini bozuyorsun, özgürlüğüne engel oluyorsun…”
gibi laflar etmezdi.
Maske takmaya mecbur olduğumuz şu pandemi günlerinde
yetkililer tabir yerindeyse yalvarıyor; “ne olur maskesiz sokağa çıkmayın.
Maskesiz sokağa çıkmak, kul hakkı ihlalidir başkasına saygısızlıktır…” diyor.
Ama duyan yok. Polis ve güvenlik görevlileri; “maskenizi takın” diye uyarıyor,
karşılığında hakaret görüyor, icabında darp etmeye kadar vardırıyor işi!
O kadar vurdumduymaz olduk ki, kimse başkasına müdahale
edemiyor. Zira karşılığında sözlü veya fiili saldırıyla karşılaşıyor.
Sosyal medya böyle bir sorumsuzluk sergiliyor. Bazı kendini
bilmezler, aklına estikçe, kendisi gibi düşünmeyen, kendi fikrine onay
vermeyen, dediklerini demeyenlere hakaret etmekte bir sakınca görmüyor.
Durum bu merkezde olunca iş sadece yasaya kalıyor. Yasalar
caydırıcı güçtür. Yapmayana, uymayana gerekli cezai müeyyidelerle karşılık
verilir. Gerçekten Sosyal Medya sınırsız ve kontrolsüz içeriklerle dolu. Bir
anda bazı densizler ve ahlak fukaraları tarafından olmadık hakaretlere maruz
kalabiliyorsunuz. İnsanın mahremiyeti ayaklar altına düşmemeli, inanç, itikat,
milli ve manevi değerler, kişilik hakları… bu derece hakarete maruz kalmamalı.