Cumhuriyetin yüzüncü şeref yılı kutlu olsun.
M. NİHAT MALKOÇ
Cumhuriyet milli
birlik ve beraberliğin çimentosudur.
Halkın
kendi yöneticilerini kendi özgür iradesiyle seçip başa getirmesidir cumhuriyet.
Ulusun,
egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu seçtiği milletvekilleri aracılığıyla
kullandığı idare biçimidir. Halkın seçtiklerini denetlemesi, beğenmediğinde de
yerlerine başkalarını koymasıdır. Hatta kendini
donanımlı bulması halinde yönetime talip olmasıdır.
Bu aziz millet, cumhuriyet sayesinde, çok uzun süren bir
saltanatın ardından yönetimi doğrudan doğruya kendi eline almıştır. Bu yönetim
biçimi, Erzurum Kongresi’nde; “Milli iradeyi
etkin, milli kuvvetleri hâkim kılmak esastır.” sözüyle ete kemiğe
bürünmüştür. 23 Nisan 1920’de TBMM'nin açılmasıyla, “Meclisin üstünde hiçbir
kuvvet yoktur.” ilkesiyle cumhuriyete giden yol ardına kadar açılmıştır. Bu
nurlu yol ki sonu muasır medeniyetler seviyesine çıkmaktır. Özgürlüğüne düşkün
milletimize en uygun yönetim şeklidir.
Kimsesizlerin kimsesidir cumhuriyet.
Halkçıdır, halkın ta kendisidir. İnsan hak ve hürriyetlerine bağlılıktır. Milli
birlik ve beraberliğin çimentosudur. Cumhuriyet temeli üzerinde yükselen
Türkiye Cumhuriyeti Devleti özgürlüğü elinden alınmış, kendi öz yurtlarında
parya konumuna düşmüş milletlere de ilhâmdır. Türk milletinin tarih
yolculuğundaki var oluş mücadelesini taçlandırmasıdır aynı zamanda. O ki istiklal mücadelemizi zafere ulaştıran
birlik ve beraberlik ruhunun büyük eseridir.
“Türk Milletinin
karakterine ve adetlerine en uygun yönetim şekli cumhuriyettir.”
Bilgeliğin, üretkenliğin,
çalışkanlığın, bereketin, sevginin ve barışın simgesi olan kadına lâyık olduğu
hakkı ve değeri vermek, onu erkekle hukuk önünde eşitlemektir cumhuriyet. Kurtuluş Savaşı sırasında erkeğiyle birlikte savaşan
Anadolu kadını cumhuriyetle birlikte özgüvenine kavuşmuştur. Mayasında var olan cesaretini, inancını ve
gücünü büyük bir kahramanlıkla ortaya koymuştur. Böylece erkeğine yük olmamış,
erkeğinin yükünü paylaşmıştır. Barış zamanlarında fabrikalarda erkeğiyle hizmet
üretmeye başlamıştır.
Geçmişinden hız ve haz alarak
aydınlık geleceğe ve yarınlara umutla bakmaktır cumhuriyet. Fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür aydın Türk
gençliğine her zamankinden daha çok güvenmek ve inanmaktır. “Ey yükselen yeni nesil!
İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak
sizsiniz. Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk
Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Muhtaç olduğun kudret
damarlarındaki asil kanda mevcuttur” diyebilme iradesini ortaya koyabilmektir.
Kapkara bulutları dağıtarak güneşin
önünü açan rüzgârdır cumhuriyet. Özgürlüğe inanmanın
somut halidir. “Ya İstiklal, Ya Ölüm” parolası ile Milli Mücadele'yi başlatan
bu kararlı duruş, hür ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin doğumuyla
neticelenmiştir çok şükür!
“Türk
Milletinin karakterine ve adetlerine en uygun yönetim şekli
cumhuriyettir.” diyen Atatürk'e kulak vermektir cumhuriyet. O ki yüksek
ahlâkî değerlere sahip vatansever nesillerin membaıdır. Bu millet ancak
cumhuriyet ikliminde nefes alabilir.
Cumhuriyet
fazilettir, faziletli insanlar yetiştiren iklimdir.
Egemenliği
kayıtsız şartsız milletin eline vermektir cumhuriyet. Böylece millete özgüven
aşılamaktır. Kuvvetler (yasama, yürütme, yargı)
ayrımıdır. Hürriyetleri kısıtlayan vahşi emperyalizme karşı avazı
çıktığı kadar bağırmaktır. Demokrasinin en gelişmiş şeklidir aynı zamanda.
Demokratik sosyal hukuk devletine giden en güvenli ve en kestirme yoldur.
Amasya
Genelgesi’nde de vurgulanan; “Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve
kararı kurtaracaktır” ilkesini ısrarla hayata geçirmektir cumhuriyet. Türk
milletinin hür ve bağımsız yaşama kararlılığını korkusuzca ve yüksek sesle
dünyaya ilân etmesidir.
Cumhuriyet
fazilettir, faziletli insanlar yetiştiren iklimdir. Her zaman değişime ve
gelişime açık olmaktır. Her hususta ilmin yol göstericiliğinde çağın medenî
unsurlarını yakalamak ve kullanmaktır. Misak-i Milli sınırlarından taviz
vermeden yaşamaktır. Cumhuriyet halk egemenliğidir, ulusal bütünlüktür, barış
içinde tam bağımsız yaşamaktır.
Cumhuriyet sevdamızdır…
Duyguların
ve düşüncelerin sarpa sardığı demlerde zihnimizi aydınlatan güneşsin
Cumhuriyet… Sen ki bize şah damarımız kadar yakınsın. Bulutların arkasına
saklanan umutları bulup koyarsın önümüze. Gelmeyen baharların müjdesini
sunarsın belleğimize. Kitaplarımızda senin ağırlığını hep hissederiz. Sevgin
ruhlarımızı esir edeli beri gerçek özgürlüğümüzü bulduk. Sana olan sevgimiz
bulutlara değecek kadar büyük ve görkemli… Duygularımızda, düşüncelerimizde,
hayallerimizde, emellerimizde hep senin varlığının ağırlığını hissediyoruz.
Karlar altında kalan ümit çiçeklerini tazeleyen sensin. Bembeyaz kar
yığınlarından çıkıp filizlenen kardelensin sen…
Cumhuriyet
sevdamızdır…
Hayranlık
duygularıyla beslenen bakışlarımız sana dönüktür. Karanlıklar üstüne doğan
dolunaysın sen. Kapkaranlık gecelerde büyüyen en parlak yıldızımız sensin.
Kararsız anlarımızda en isabetli kararımız, tek kılavuzumuz, tek akıl
hocamızsın. Yaralı bilinçlerde nasırlaşan korkularımıza perdesin. Seni kalemler
yazmakta, şairler anlatmakta aciz kalıyor. Mutluluğun resmini çizmemi isteyen
öğretmenime seni tasvir eden bir resim çiziyorum. İçimdeki mutluluğun kaynağı
sensin. Geleceğin çeşmesi senin pınarlarından besleniyor. Mutlu yarınlara giden
yolların kavşağında yollar seni işaret ediyor. İçimdeki yangınları senin
tazyikli suyunla söndürüyorum. Yarım kalan baharları senin atmosferinde
tamamlıyorum.
Cumhuriyet
sevdamızdır…
Sen ki içimizdeki buzları güneşinle, sıcağınla, kızgın nefesinle
erittin.
Baktığım
bütün aynalarda senin siluetini seyrediyorum. İçtiğim bir bardak suya bile
senin sevgin, güvenin ve doyumsuz hazzın karışmış... Dinlediğim bütün nağmeler
beni sana götürüyor. Sözlüklerimiz senin şanlı adını onurla taşıyor
sayfalarında. Donuk bakışlarımıza can ve heyecan katan o bitimsiz Cumhuriyet
coşkusudur. Gonca güllerimiz tarifsiz kokusunu senin güzelliğinden alıyor.
Tavus kuşunun renk cümbüşünde, ak güvercinlerin özgürlüğe yol alan
kanatlarında, balıkların parlak pullarında, aslanın hırçın yelelerinde onurunu,
erişilmezliğini, doyumsuzluğunu, yenilmezliğini görüyorum. Çocuklar kadar saf
ve günahsızsın. Yıldızlar gibi yükseklerdesin. Işığını esirgeme zifiri
karanlıklarımızdan…
Cumhuriyet
sevdamızdır…
İçimizdeki
buzları güneşinle, sıcağınla, kızgın nefesinle erittin. Sütlü kahvemizin
köpüğünde, hararetli anlarımızda içtiğimiz suyun duruluğunda, buhranlı anların
ruh kasvetlerinin sükûna erdiği zaman dilimlerinde gölgenin aksini görüyorum.
Beklemenin ateşten daha yakıcı olduğu hasret nöbetlerinde vuslatın hazzıyla
eşdeğersin sen. Senin gidişin gönüllerin tarumar olması demek; senin susuşun
baykuşların konuşması demek, senin uyuman, canavarların uyanıklığı demek...
Boşa gider mi bunca yıllık emek?... Sen ki en büyük kazancımızsın. Fukaraların
bile gönül sofralarını mamur eden, tattıkça çoğalan ve baktıkça güzelleşen
emsalsiz bir nimetsin. Mahzunlaşan bakışlarımız, şerefinle göğe değiyor. Sen
bizim sırça köşklerimizin şerefli misafirisin. Aslında misafir değil, ev
sahibisin sen. Senin ömrünün azameti ve uzunluğu bizimkilere nazaran kıyas
götürmez büyüklüktedir. Bizimkisi kelebeğin ömrü ölçeğindedir. Yansak da, mum
ışığının gönüllü pervanesiyiz. Bizler insanlığın yolunu aydınlatan mübarek
ateşinde yok olmaya razıyız, yeter ki senin ışığın hiç sönmesin.
Cumhuriyet
sevdamızdır…
Canımızda
can gibisin cumhuriyet, damarlarımızda kan gibisin sen. Teneffüs ettiğimiz hava
gibi, içtiğimiz su gibi, sol yanımızda taşıdığımız yürek gibi paksın,
lüzumlusun. Soframızın baş tacı ekmek gibi muhteremsin. Hakikat kavşağında
bütün yolların ucu sana çıkıyor. Mevsimler senin atmosferinde soluklanıyor.
Dara düştüğümüzde çalacağımız tek kapı sensin. Sen ki Atatürk’ün bıraktığı en
kıymetli emanetsin. Seni gönlümüzün en temiz köşesinde, gözlerimizin ferinde,
bedenimizin terinde taşıyıp geleceğe aktaracağız.
Cumhuriyet
insanca bir yaşama biçimidir.
Cumhuriyet insanca bir yaşama biçimidir. Millî
bayramlarımız içerisinde apayrı bir yeri ve anlamı vardır bu güzel bayramın.
Çünkü cumhuriyetle beraber yeni Türk devletinin adı konmuş ve bu güzel hadise
bütün dünyaya ilan edilmiştir. Osmanlı’nın çöküşüne sevinen düşman devletler
yeni bir Türk devletinin kurulmasıyla sevinçlerini içlerine gömmek zorunda
kalmışlardır. Türklerin devletsiz ve teşkilatsız yaşayamayacaklarını
görmüşlerdir.
Türkler
devlet kurup yıkmada dünyada emsalsizdir. Türklerin tarih boyunca 113 devlet
kurduklarını söylersem bu kanaatime iştirak edersiniz herhalde. İşte bu
devletlerin sonuncusu ve 113.sü şanlı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bugünkü
devletimizin en büyük özelliklerinden birisi de “Türk” adıyla kurulan ikinci
devlet oluşudur. Daha evvel Göktürkler kurdukları devlette Türk ibaresini
kullanmışlardı. 29 Ekim sadece Cumhuriyetin değil, son kez kurulan ve ebedî
olan Türkiye’nin de kuruluş tarihidir. Yani bizler bu tarihte devletimizin
kuruluş yıldönümünü de kutluyoruz. Bir yanda cumhuriyet, öbür yanda Türkiye…
Onların terkibiyle oluşan Türkiye Cumhuriyeti… Nasıl da yakışmışlar birbirine,
öyle değil mi?
Bağımsız
bir ülkede, ayyıldızlı bayrağın gölgesinde ve marşların en güzeli olan İstiklal
Marşı’nın o anlamlı haykırışının yankılarının duyulduğu bir ortamda yaşamak bir
lütuf bizlere… Bu güzelliklerin filizlenmesinde katkısı olanlara ne kadar
teşekkür etsek azdır. Dünyadaki pek çok ülkenin adına kuyruk olan cumhuriyet,
ancak demokrasiye ve insan haklarına inanmış kadroların elinde anlamını
bulabilir. Yoksa adına cumhuriyet demekle bir ülke cumhuriyet olmaz. Bu, halkın
gözünü boyamaktan öteye gitmeyen bir kandırmacadır.
Cumhuriyet varsa fikir özgürlüğü de vardır.
Ne yazık ki birçok diktatörlükte rejim sözde cumhuriyettir. Fakat
bizdeki cumhuriyetin banisi Atatürk, amacına ve anlamına uygun bir cumhuriyet
idaresi bina etmiştir. Bunun da takipçisi olmuş, uygulamalardaki aksaklıkları
iyi niyetle ortadan kaldırmıştır. O, cumhuriyetin oluşturduğu özgürlük ortamını
kaosa dönüştürmemek için büyük gayretle çalışmıştır. İnsanların düşüncelerine
saygıda kusur etmemiş, bütün düşüncelerin yeşerebileceği bir fikir bahçesi
kurmuş ve onu sulamıştır. O, özgürlüklerin bayrağını gönderden indirmemiştir.
Onun bu husustaki sözleri dikkate şayandır: “Cumhuriyet düşünce serbestliği
taraftarıdır. Samimî ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz. Her
kanaat bizce muhteremdir. Yalnız muarızlarımızın insaflı olması lâzımdır.”
(Atatürk’ün S.D. III)
Bizim halkımız cumhuriyet idare şeklini ta başından beri
benimsemiştir. Çünkü bu milletin yapısında cumhuriyet yönetim şeklinin ahkâmı
karakter olarak vardır. Balık için su neyse bizler için de hürriyet odur.
Bizler ancak özgürlük ortamında kendimizi bulur ve büyük atılımlar
gerçekleştirebiliriz. Türkiye’de siyasetin zemini de cumhuriyetle
sağlamlaşmıştır. Kardeşlik, eşitlik ve özgürlük tohumları cumhuriyet bahçesinde
yeşermiş ve boy atmıştır.
Cumhuriyetin dinle, dinin
de cumhuriyetle hiçbir meselesi olmamalıdır. Bazı satılmış kafaların anlamsız taşkınlıklarını bu
kapsamda düşünmemek gerekir elbette. Zira bu ülkenin mabetlerinde bile
cumhuriyetin arifesinde bu kavrama övgüler dizen hutbeler okunur. Zaten
cumhuriyet varsa fikir özgürlüğü vardır, fikir özgürlüğü varsa inanç
özgürlüğünden bahsedilebilir. Bunlar bir zincirin halkaları misali birbirine
bağlıdır. Durum bu iken İslam’la cumhuriyeti birbiriyle bağdaştıramayanların
kuru akıllarına şaşarım. Onlar İslam’daki icma kurumunu hiç mi görmezler? Zira
icmanın cumhuriyetle örtüşen yanları çoktur.
Cumhuriyet hoşgörünün de birinci adresidir. Bu rejimde çatışmalar
ve anlamsız kavgalar yerini sevgi ortamına bırakır. Müslimlerle gayrimüslimler
aynı gayeler için devletinin yanında olur ve onun yükselmesi için gecesini
gündüzüne katar. Zira bu devlet ve bu topraklar sadece bir kesimin malı
değildir. Cumhuriyet gayrimüslimlere de özgür bir ortamda refah içinde
yaşayabilme zemini hazırlar. İnsanlar güçlerini kavgada değil, ülkenin
refahının ve imarının tesis edilmesinde harcarlar. Bilirler ki pasta ne kadar
büyütülürse insanların ondan alacakları pay da o derece büyür. Cumhuriyet bunun
için fazilettir.
Özgürlüğüne
düşkün milletlerin idare şeklidir cumhuriyet…
Özgürlüğüne düşkün milletlerin idare şeklidir cumhuriyet…
Türk milleti çöken bir imparatorluğun enkazı üzerinde kurduğu Türkiye
devletinin yönetim şeklini iç dünyasında tayin etmişti. Zira bu millet, başına
buyruk ve hesap vermeyen bir idare anlayışını kabul edemezdi. Eline gelen
fırsatı tepemezdi. Çağdaş devletlerin gittiği yoldan gitmeliydiler. Atatürk
Türk milletini ancak cumhuriyete layık görüyor ve bunu şöyle ifade ediyordu:
“Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.”
Eski yönetim şekilleri fertlerin düşüncelerini hesaba katmıyordu.
Oysa ortak akılla hareket edilmeliydi. Yeni yüzyılın en ideal idare şekliydi
cumhuriyet... Devletimizin kurucusu
Atatürk, kuracağı devletin yönetim şeklini zihninde şekillendirmesine rağmen
şartlar hazır olmadan düşüncesini kamuoyuyla paylaşmamıştı. Dengeleri
gözetiyordu, biraz da kemikleşen anlayışların tepkisinden çekiniyordu, bir
anlamda fırsat kolluyordu.
Cumhuriyet
kelimesinin kökü “cumhur”dur. Bu, Arapça kökenli bir kelimedir. “Halk” anlamına
gelir. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde cumhuriyet, ‘ulusun egemenliği kendi elinde
tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığı ile
kullandığı devlet şeklidir.’ Nerden bakarsanız bakın cumhuriyet idaresi halka dayanıyor.
Fakat halktan uzak cumhuriyetler de vardır. Eskiden onlarca devleti esir görüp
ilkel bir anlayışla yöneten SSCB de bir cumhuriyetti. Önemli olan şekil değil,
uygulamalarıyla hissedilen cumhuriyettir.
Bu ülkeye ve cumhuriyet yönetim biçimine
milletçe sahip çıkmalıyız.
Cumhuriyet rejiminin ülkemize neler kazandırdığını ancak geçmişi
bilenler anlayabilir. Bugünkü modern hayatımızı cumhuriyete borçluyuz. Son
yıllarda adından sıkça söz ettiren ve satış rekorları kıran Turgut Özakman’ın
“Şu Çılgın Türkler” adlı eserinde Cumhuriyet kurulduğu yıllarda, ülkenin genel
manzarasını şöyle tasvir ediyor:
“13 milyon nüfus, ilkel bir tarım, sıfıra yakın sanayi, madenlerin
büyük çoğunluğu, limanlar ve var olan demiryolları yabancı şirketlerin
yönetiminde, 153 ortaokul ve lise, sadece bir üniversite var. Halkın sadece
yüzde 7’si okur - yazar, bu oran kadınlarda yüzde 1 bile değil. Ortaokullarda
543, liselerde 270 kız öğrenci okuyor. Ekonomik bakımdan yarı sömürge… Kişi
başına gelir 4 lira, kişi başına ortalama kamu harcaması 50 kuruş… Alt yapı her
alanda yetersiz… Bilim hayatı ve düşüncesi yok denilecek düzeyde. Anadolu;
araştırmayan, nakilci medreselerin elinde… Yasalar çağın gereklerinin
gerisinde. Kadınların ilke olarak toplumsal hayatları ve hiçbir hakları yok.
Kadınların da bir gün erkekler gibi, doktor, mühendis, avukat, belediye
başkanı, milletvekili, bakan olabileceklerini hayal etmek bile zor. Ne seçme
hakkı bulunuyor, ne seçilme. Kısacası, vatandaş sayılmıyorlar. Ülke neredeyse
bütünüyle ve pek çok alanda ortaçağı yaşıyor (Turgut Özakman, 2005, s.682).”
İnsanların yönetime katılması, düşüncelerini açıklaması, seçtiği
idarecilerce yönetilmesi bu asrın en büyük yeniliği ve nimetiydi. Bu nimetten
bizler de faydalanmalıydık. Milletin kaderini şahısların insafına
bırakmamalıydık. Sadece seçmekle kalmamalı, aynı zamanda seçilenleri
denetlemeliydik. Cumhuriyet idare şekli eski yönetimlerle kıyaslanamazdı. Eski
yönetimlerde şeffaflık yoktu. Atatürk, getirdiği Cumhuriyet yönetim şeklini
açık seçik ifadelerle tanımlıyor, halkı cumhuriyete alıştırıyordu. Ona göre: “Cumhuriyet rejimi
demek, demokrasi sistemiyle devlet biçimi demektir. Demokrasi ilkesinin en
modern, en mantıklı uygulamasını sağlayan hükümet biçimi cumhuriyettir!..
Cumhuriyet, yüksek ahlak değerlerine ve niteliklerine dayanan bir yönetimdir.
Cumhuriyet erdemdir. Cumhuriyet yönetimi erdemli ve namuslu insanlar
yetiştirir.”
Bu ülkeye ve
Cumhuriyet yönetim biçimine milletçe sahip çıkmalıyız. Atatürk’ün kurduğu
Türkiye Cumhuriyeti’ni daha da yükseltmek için fert olarak üzerimize ne
düşüyorsa hakkıyla yerine getirmeliyiz. Cumhuriyet millet olarak ortak paydamız
olmalıdır. Geçmişten hız alıp geleceğe emin adımlarla yürümeliyiz. Tarihimize
sahip çıkmalıyız. Şu da unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti’ni övmek, şanlı
Osmanlı’yı yermeyi gerektirmez.
Cumhuriyet halkın kendi kendisini
yönetmesi olarak ifade edilir.
Cumhuriyet
halkın kendi kendisini yönetmesi olarak ifade edilir. Aslında bu cumhuriyetin
değil, demokrasinin tanımıdır. Oysa demokrasiyle cumhuriyet birebir aynı şeyler
değildir. Cumhuriyet milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler
için seçtiği milletvekilleri aracılığı ile kullandığı devlet biçimidir.
Anayasamızın birinci maddesine göre ‘Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.’ Bu
madde değiştirilemez.
Cumhuriyet olmasına rağmen demokratik
olmayan pek çok devlet vardır. Demek ki cumhuriyet demokrasiyi çağrıştırsa da
pek çok cumhuriyet idaresindeki uygulamalar hiç de bu doğrultuda değil. Bugün
dünyadaki antidemokratik devletlerin çoğunun cumhuriyet yönetim biçimiyle idare
edildiğini düşünürseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Kendisine
bağlı olan onlarca devleti sömüren eski SSCB de bir cumhuriyet idi. Hatta Irak
ve İran da cumhuriyetle yönetilir. Bu örnekler bazı ülkelerde cumhuriyetin
içinin boşaltıldığını gösterir.
Avustralya, Belçika, Birleşik Krallık,
Danimarka, Hollanda, Japonya, Kanada, Lüksemburg, Norveç, İsveç, Yeni Zelanda
gibi ülkelerin demokrat olmadıklarını söyleyebilir misiniz? Aksine bu ülkeler
demokrasinin gelişip serpildiği devletlerdir. Fakat bunların yönetim biçimi
monarşidir. Okul sıralarında bize monarşiyle demokrasinin zıt kavramlar olduğu
öğretildi hep… Monarşiyle yönetilen ülkelerde demokrasiden bahsedilemeyeceği
bilinçaltımıza yerleştirildi. Demek ki her cumhuriyet demokrat olmadığı gibi
her monarşi de anti demokrat değildir. Mühim olan idareler değil,
idarecilerdir.
Ülkemizin bir cumhuriyet olduğu Anayasa’yla teminat altına
alınmıştır.
Ülkemizin bir cumhuriyet olduğu
Anayasa’yla teminat altına alınmıştır. Atatürk, kendisinin de içinden çıktığı
bu milleti çok iyi bildiği ve tanıdığı için onların ruhuna en uygun yönetim
biçiminin cumhuriyet olduğunu anlamış ve gereğini yapmıştır. Bunu ‘Türk
milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet
idaresidir.’ sözüyle dile getirmiştir. 29 Ekim 1923 senesinde Cumhuriyeti ilan
etmiş, bu anlamlı günü de bayram saymıştır. O gün bugündür 29 Ekimleri
Cumhuriyet Bayramı olarak kutlamaktayız. Bu yıl Cumhuriyetimizin 83. sene-i
devriyesini kutluyoruz. Cumhuriyetin körpe zihinlere nakşedilmesi için bu
günleri vesile kabul ediyoruz. Çünkü insan ruhuna en uygun yönetim ancak
cumhuriyettir.
Türkiye’de cumhuriyet, 29 Ekim 1923
tarih ve 364 sayılı “Teşkilatı Esasiye Kanununun Bazı Mevaddınının Tavzihen
Tadiline Dair Kanun” ile ilan edilmiştir. Bu Kanunun birinci maddesine göre,
“Türkiye Devletinin şekl-i hükümeti, Cumhuriyettir”. 1924, 1961 ve 1982
Anayasaları da “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” ibaresini kullanarak yönetim
anlayışının cumhuriyet olarak devam edeceğini teyit etmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin "Yüzüncü Şeref Yılı" kutlu olsun.
Atatürk cumhuriyete çok değer vermiş
ve onu halkına en güzel bir hediye olarak takdim etmiştir. O kendini düşünseydi
monarşiyi tercih eder, ömür boyu iktidarda kalırdı. Fakat o geleceğimizi hesaba
katarak milletin zalim yöneticiler tarafından ezilmesini, halka söz hakkı
verilmemesini engellemiştir. Herkesin yönetime dair fikirlerinden azami
derecede yaralanmıştır. Cumhuriyetle beraber hak ve hukuk kavramları daha bir
anlam kazanmıştır. Rüşvet, yolsuzluk ve suiistimaller en aza indirilmiştir.
Nereden nereye geldiğimizi anlamanız için bununla ilgili olarak anlatılan bir
anekdotu dikkatinize sunmak istiyorum:
“Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa’ya
gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmaktaydı.
Bir kadının elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü. İhtiyar, zayıf bir
kadındı. Ata’nın yolunu keserek titrek bir sesle: ‘- Beni tanıdın mı oğul?’
dedi. ‘Ben sizin Selanik’te komşunuzdum. Bir oğlum var. Devlet demiryollarına
girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine
işe almamış. Ne olur bir kere de siz söyleseniz.’
Bu sözlerden sonra Atatürk’ün
çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve
yüksek sesle: ‘- Oğlunu almadılar mı?’
dedi. ‘Ben tavsiye ettiğim hâlde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi
yapmışlar... İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak...’ Kadın, kalabalığın içinde
kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta kendinden geçmiş bir sesle:
’-İşte cumhuriyetten beklediğimiz netice...’ diyordu.”
Zor şartlar altında yepyeni bir devlet
kuran Atatürk, cumhuriyeti fazilet olarak görüyor, halkın onu korumasını,
sahiplenmesini istiyordu. Cumhuriyeti korumak ve yükseltmek görevini çok
güvendiği gençlere yüklüyordu. O, yıkıcı ve bölücü olmamak şartıyla her fikre
saygı gösteriyordu. Çünkü cumhuriyet ancak bu bakış açısıyla ayakta
kalabilirdi. Günümüzde doğal özgürlükleri kısıtlayanlar aslında Atatürk’ün
mirasına ihanet ediyorlar. Cumhuriyet ve demokrasi özgürlüklerle beslenir,
gelişir, serpilir.
Yarınlarımızın teminatı olan gençlere cumhuriyeti
tanıtmalı, faziletlerini kavratmalı ve bu güzel idare şeklini sevdirmeliyiz.
Çünkü onlar gelecekte bu ülkenin idaresinin başında bulunacaklardır. Onların
bilinçaltını nasıl şekillendirirsek bakış açıları da o doğrultuda olur.
Doğruları anlatalım, sevdirelim, fakat dayatmayalım. 100. kuruluş yılında
hepinizin cumhuriyet bayramını kutluyor, bu güzel idare şeklinin ebediyen
sürmesini temenni ediyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin "Yüzüncü Şeref Yılı" bu topraklarda yaşayan, kendini
bu topraklara ait hisseden, bu vatan için canını seve seve verebilecek olan
herkese kutlu olsun. Birlik beraberlik ve kardeşlik duyguları içerisinde nice
100 yıllar görmek umuduyla...
Sözlerimi
vaktiyle kaleme aldığım "Cumhuriyet Ne Demek" adlı bir şiirimle
noktalamak istiyorum: "Canımızdan
azizdir kanla sulanan toprak/İznimiz olmayınca yere düşemez yaprak/Kuruldu
Cumhuriyet alınlarımız apak…/İnsanca yaşamanın adıdır Cumhuriyet…/Onurun,
haysiyetin tadıdır Cumhuriyet…//Zafer yolculuğuna Orta Asya’dan çıktık/Esaret
zincirinden, prangalardan bıktık/Cesaret kılıcıyla zulmün bendini yıktık
//İstiklalin gür sesi, adıdır Cumhuriyet…/Var olmanın hazzıdır, tadıdır
Cumhuriyet//Bu dünyayı asude kılmak ceddin niyeti/Rabbim Türk milletine
bahşetti hürriyeti/Başımıza taç ettik, kurduk Cumhuriyeti/İlim, irfan yolunun
adıdır Cumhuriyet…/Toprağını sevmenin, tadıdır Cumhuriyet…/Çekince yiğit asker
kılıcını kınından/Yol verdi serhat boyu ceddimin akınından/Ecnebi orduları
geçemez yakınından//Uygarca yaşamanın adıdır Cumhuriyet…/Zaferlerin meyvesi,
tadıdır Cumhuriyet…//Ay yıldızlı al bayrak göklerde süzülüyor/Onu görmeyen
gözler kahrolup üzülüyor/Hüzün denizlerinde kederle yüzülüyor/Dürüstlüğün
şiarı, adıdır Cumhuriyet…/Şahsiyetin, vakarın tadıdır Cumhuriyet…//Meydanları
dar etti alev yeleli atlar/Bu topraklar uğruna söndü nice hayatlar/Ağzımızın
tadını bozdu kekremsi tatlar/Vatan için ölmenin adıdır Cumhuriyet…/Şehadet
şerbetinin tadıdır Cumhuriyet"