Daha ilkokula gidiyoruz. Bahçelievler de iki katlı sobalı evimizde oturuyoruz. Güzel komşularımız var mahallede... Loçka Teyzede bunlardan biri... Asıl adı Şükriye de herkes Loçka Teyze diyor... O da birisine seslendi mi Loçkaaam diyor. Yugoslav muhaciri ...
Öyle kurumu kuru, bir ince ağaç dalı gibi, Temel Reis de ki Safinaz gibi bir kadın. Kocasını İkinci Dünya Savaşında kaybetmiş, kalkmış gelmiş çocuklarıyla Türkiye'ye... İki katlı hemen yan tarafımızdaki evde iki kızı ile oturuyor. Kızları girmişler bir devlet dairesine çalışıyorlar. Çocukları, bizleri çok sever.
Her gün bahçede olsun, ev de ya da pencerede olsun fosur fosur sigara içer, sigara içmez adeta sigarayı yer. Çocuk aklımızla her gün o kadar sigarayı nasıl içer diye bizde şaşakalırız... O zaman daha çocukların bakkaldan sigara alma yasağı yok. Çağırır bizi, ''Loçkaaaam şuradan bana bir yedi sekiz paket birinci sigarası alıver kuzum.'' Biz de hiç ikiletmeyiz sigara alımını, hemen bir koşu zıplar, Fikret Bakkaldan alır geliriz. Bahşişimizi hiç eksik etmez, on kuruş, yirmi beş kuruş neyse elimize sayar...
O zamanın bakkalları kral kral... O zincir marketlerin daha hiç biri piyasaya çıkmamış. Bakkallar şakır şakır sigara da satıyor, makarnada satıyor, peynir zeytinde satıyor. Mahalle Bakkalı dedin mi bir durup düşüneceksin. Herkesi tanır mahallede, fahri mahalle muhtarı adeta... Adres sormaya bile yabancılar bakkala gelir...
Loçka Teyzemizin iki katlı evinin bahçesinde, çeşit çeşit meyve ağaçları, armuttan duta, erikten kayısıya... Bazen bahçeye gireriz kayısı toplamaya hiç sesi çıkmaz. Bilakis kendisi davet eder zaman zaman, ''Gelin yavrularım gelin yiyin siz yemezseniz kuşlar yiyor nasılsa.'' der bizi kendi davet eder. O kadar gönlü geniş bir kadın...
Güzel günlerdi gerçekten. Sonra Bahçelievler'de o iki katlı güzel evlerin hepsi yıkıldı tabi o evlerle Loçka Teyze gibi o güzel insanlarda hayatımızdan çıkıp gittiler bir daha dönmemek üzere. İnsan arıyor gerçekten o komşulukları, o insanları şimdilerde...