05.03.13
Bugün 12’leri yazılı yaptım. Her iki sınıfta da yazılı yaparken notlar aldım. ''Bunları yayınlayacağım" dedim. Yeni kopya tekniklerini, aleni kopya teşebbüslerini.
Ben bu okulda bilinçli öğrenciler var, sanıyordum. Yine de aynı kanaatteyim. Ben bu okuldan başlayarak tüm ülkede ideal eğitimin ipuçlarını arıyorum.
Öğrenciyi potansiyel suçlu olarak kabul edip, ona güvensizlik aşılayarak, onu suça iten bu sistemi toptan reddediyorum.
Kendimi o meşhur filmdeki öğretmen olarak düşünüyorum. İlk öğretmenliğimde ezberi reddetmiştim. Soruları veriyor, kitapları açarak cevaplamalarını istiyordum. Her şey çok güzel gidiyordu.
Ne olduysa sonradan oldu. Eğitimciler ordusu beni kendilerine benzetti. Ve ben de ezbere dayanan sorular icat ettim; tabii ki öğrenci kopyaya yöneldi, ben de onları takibe... İşte bir polis hırsız olayı başladı.
Oysa bu değildi amacım. Yapmak istediğim bu değildi. Şimdi aradan geçen bunca yılı -birkaç denemem dışında- kayıp yıllar olarak görüyorum. Ve yaptıklarımdan dolayı pişmanlık duyuyorum.
Hep bir arayış içinde oldum. Öğretmenliğimden önce de Kuran-ı Kerim öğretmiştim. Bu öğretimde kopyaya yer yoktu. Çünkü yazılı sınav yoktu. Medrese sisteminin basit bir hülasasıydı; öğrenci sayfa sayfa ilerliyordu. Öğrenim sonu sözlü sınav vardı, bireysel eğitimdi. Sözlü sınavda başarılı olan bir sonraki derse geçiyordu.
Oğlum Kuran- ı Kerim kursunda hafızlık yapıyor; orada da bu sistem işliyor. Medreselerde yürürlükte olan bu sistemin iyi incelenmesi ve ülkemizde yeni pratik, bireysel eğitimin teorisinin yapılması gerekecektir.
Bu alanda büyük araştırma ve çalışmalara ihtiyaç olduğu kesin. Sınıflardaki öğrenci sayısının daha az olduğu, yazılı sınavların olmadığı, ya da kopyaya mahal vermeyen bir bilinçle yapıldığı, teoriden ziyade pratik eğitimin yer aldığı, herkesin bir branşa yönelik yetiştirildiği, yetenek eğitiminin hedeflendiği bir sisteme acil ihtiyaç olduğu aşikar.
Ahlaki değerlerin hâkim olduğu, laik eğitimden ziyade, dindar insanların yetiştirildiği, erdemli insan tipinin, dini değerlere dayalı bir eğitimden geçerek iyi yurttaş tipi, İslam insanının doğru düşünen, araştıran, öğrenen, tartışan, peşin hükümlerden uzak insan tipinin hedeflendiği bir eğitim sistemi. Onu nasıl yapacağız? İşte tüm sorun burada.
Demokrasi alanında ilerledikçe daha özgür bir toplumu yakalayacağız bu kesin. Birileri topluma özgürlük vermemek için direniyor. Bir takım hayali korkular üretiyor, kirli işlerini sürdürdükleri bu düzenin devamını istiyorlar. Yok, toplum bölünürmüş, yok kargaşa çıkarmış, yok her şey alt üst olurmuş.
Biz de o özdeyişle cevap verelim öyleyse. Altının üstünden daha iyi olmadığını ne biliyorsun? Evet, hiçbir şey bu baskı düzeninden kötü olamaz.
Manzarayı bir gözden geçirirsek anlayacağız. Neydi o devrimler, post modern devrimler. İşte bizi bu günkü noktaya getirdi. Ne bilim ne felsefede bir varlıktan bahsedebiliyoruz bu gün.
Nesillerimiz belden aşağı zevkler peşinde, ahlaksızlık diz boyu; cami önlerinde bile sarmaş dolaş, edep hayâ yoksulu bir nesil. Çıplaklık diz boyu. Başta okullarda olmak üzere kızlarımız kendilerini cinsellikleriyle kanıtlama, çıplaklıklarıyla öne çıkma yarışında. Teşhircilik normal bir hal almış.
Örtünenler bile güzelliklerini sergilemek için bu yarışa katılmış durumda. Başı örtülü ama vücut hatlarını ayan beyan ortaya çıkaran şehvetleri tahrik etme yarışında çıplaklardan aşağı kalmayan hatta onları bile geçen kot pantolonu ile mütesettir teşhirciler kaplamış ortalığı. Hiç bir düzen bundan daha feci olamaz bir İslam ülkesinde.
Bütün bu halin sorumlusu 'savaşma, seviş' diyen devrimci kafadır. Aynı kafa eğitimi de bu hale getirmiştir ki Tanzimat’tan beri yenilik adına batının pespayeliğini aşılamış, ilim yerine eğlence hayatını, saf sevginin yerine aşkı memnu (Halit Ziya) yasak aşk'ı (Atilla İlhan) topluma zerk etmeyi görev bilmiştir.
İşte gelinen nokta. Toplumda savaş ve toplumsal olaylara kolayca alet edilebilecek gençlik. İçinden çıkılmayacak hale getirilen sorunlar aslında bir oryantalist planın sonucu. Bunu başka bir günlüğümüzde anlatırız inşallah.
Ahmet Kemal