Hoca efendi gelmiş,hoca efendi gelmiş diye bir telaşe vardı kasabada...Kimdi bu hoca efendi,nereden gelmişti,niçin gelmişti...Sorgulayan yoktu.Ya da en azından biri dışında...Öyle ya müslüman ahali,iki kelime ezberleyip,biraz da Allah ,peygamber dedin mi baş tacısın Anadolunun her yerinde...İstisnasız. Kasabanın ağa sülalesinden birini de kendine önayak etmiş, Anadolunun can derdine düştüğü bir dönemde bulanık suda balık avlayan biri mi yoksa sahiden Mevlana tiyniyetli biri mi...Bunu düşündü Ali çavuş uzun uzun... Mullayla karşılaşmaları ve birlikte Hoca efendiyi ziyaret etmeleri hep bu kafasındaki istifamları gidermek içindi...Olmamıştı.Daha da kafasında sorular oluşmuş ama ülkenin başka önemli meseleleri vardı ,düşman işgali altında oldukları için pek de ilgilenememişti...Savaş bitip Fransızlarla terk anlaşması yaptıktan sonra,Fransızları yolcu ederken Hoca efendiyi fransız üniformasıyla görmüş istemişti de vermemişti Fransız komutanı... Ancak mal varlığına el koynuştu...Ali çavuş, o Hoca efendiye ait mal varlığını karakola zimmetli olarak verdikten sonra Evine gitmiş Eminesini evde ölü görünce kendisi de ona katılmıştı sessizce...Arkadaşları ,milisler evinde karı kocayı ölü bulmuşlar ve şehitliğe birlikte gömmüşlerdi...İşte o teslim ettiği hoca efendinin mal varlığı içinde bir günlük,Hoca efendinin yaptıkları,yapacakları hainlikler sıralıydı.Bu hikaye de bunları o günün karakol kumandanı Yüzbaşı Hakkı’dan dinleyeceğiz....

Bir adam geldi elinde doru bir at,sert bakışlı milis giyimli...Elli atmış yaşlarında var.Biz de Fransız’ların kasabayı terkettiğini duyduk yeniden nizamı sağlamaya çalışıyoruz...Komutanı arıyorum demiş erlere ...
-Buyur komutan benim ,bir isteğiniz mi var.
-Yok komutan yok ne isteğimiz olacak,isteğimizi aldık Fransız gavurundan Aha bu da halkı soyan Fransız casusunun ganimeti sana teslim ediyorum,sahip olasın halka geri dağıtasın dedi...Atı bırakıp uzaklaştı...Bir daha da görmedim o yiğit ihtiyarı...Atı üzerindeki eşyaları indirdikten sonra ahıra çektirdim...Çavuş Süleyman’ı çağırdım birlikte kayıt aldına aldık ganimeti.Tamı tamına 250 Osmanlı altını,biraz bozukluk çıktı zuladan...Bir takım tarihi eşyalar...onun dışında giyecek vs...Ama en önemlisi bu çıkanlar arasında bir defter vardı ki;Fransızca yazılmış,işte o belki de hepsinden değerlisiydi...Hataylı bir askerimiz vardı Fransızca bilen,Fransa’da bir süre savaştan önce eğitim gören eski paşalardan birinin oğlu.ona tercüme ettirdim ki ne göreyim....Meğer hoca diye gelen keferenin biriymiş...Bir Fransız casusu...Savaş başlayıp ,savaşa katılmamızdan sonra Fransızlar işgal edecekleri mevkilere önce bu adamları çeşitli kılıklarda göndermişler...Kimini hoca diye kimini,Mısırlı, Cezayirli din adamı,alim ulema diye...Bizim kasabamıza da Hoca efendi düşmüş...Hoca efendi diyor ki;Fransız elçileri önce gidilecek yerlerin paracıl adamlarını satın alıyor, onlarla şehre giriliyor,onlar halkı tanımada ,şaşırtmada kullanılıyordu...Bu kasabada da eski ağalardan birinin ahlaksız,hırsız bir oğlunu bin Osmanlı altınına satın aldık ve kasabaya Hoca efendi imajıyla girdik.Kasabadaki bize zorluk çıkaracak ,rahatsız edecek isimleri onlardan aldık.Tesadüfen biriyle geldiğimiz gün karşılaştık..Zeki bir adama benziyordu,.onun yanında olan Mulla’yı da öğrenmiştim.Bu saf Anadolu insanlarını kandırmam,şaşırtmayla oldu...O günlerde işgal de başlamıştı. Asıl amacımız işgale karşı koyacak insanları saf dışı etmekti...Başarılı da olduk bir süre...Ama hesap etmediğimiz bir şey vardı...O da Türkü’n vatan sevgisi...Biz Ermeni’ye inandık ve sonuçta kaybeden olduk...İlk günden reklamımızı iyi yapmıştı ağanın oğlu,.İlk günü halk akın akın gelmiş bu ilgi beni de şaşırtmıştı.Ama gördüm ki bu halk dine aç,dini duyguları en samimi şekilde yaşamak isteyen bir halk...Dolayısıyla bunların bu zaafından yararlanmam ve kendimi kabul ettirmem hiçte zor olmadı...Aldığım dini bilgilerle de onları kolayca hoca olduğuma inandırdım.Kısa sürede sadece kasaba değil ,civar köy ve kasabalarda da isim yaptım...Bu arada gelen insanlara gizliden gizliye vermeye çalıştığım duygu;dini bilgilerin arasına sıkıştırılmış emre iteat ve Mustafa Kemal ve arkadaşlarının devlete ihanet eden hainler olduğu ,onlara inanmamaları gerektiği düşüncesiydi... Ali çavuş bundan huylanmış olacak ki bir süre takibe aldırdı bizi.En azından giren çıkanı izlettirdi...Biliyordum bizim için en tehlikeli olan insan o ve onun gibi düşünenlerdi...Bir süre sonra bu takipten nedendir bilinmez ama vazgeçti... Her gün otuz metre ötedeki ağacın altında bir adam gelir saatlerce bizim mekanı izlerdi... Bir süre sonra adam da ,Ali çavuş da görünmez oldular ya da seyrek görünüyorlardı.
Rivayet o ki; Ali çavuş ihtiyarlamış,sokağa çıkamazmış...Yaptırdığım araştırmalar Ali çavuşun sık sık şehir dışına çıktığı ve uzun süreli gelmediğiydi...Komutana durumu ilettim izlettirmesi için.Benden önce Kirkor da aynı şeyi söylemiş... Ama komutan bize inanmadı,hatta dalga geçti..'.Yetmiş yaşındaki adamdan mı korkuyorsunuz,Allah size akıl fikir versin diye...'İlk günler amacımıza ulaşmıştık en azından öyle sanıyorduk.Biliyorduk işgale karşı Türklerin bir oluşum içinde olduklarını,etrafımızın milislerce kuşatılmış olduğunu ama onların daha çok hedefleri Ermeni’lerdi,ihanet eden, Türklere her fırsatta akla hayale gelmedik çirkeflik yapan Ermeni’lerle uğraşmaktan bize pek zamanları kalmıyordu...Gerçi beni kendilerinden sanıyor,inanıyorlardı...Bana zaman zaman gelip danışırlar' ne yapalım Hoca efendi bu Fransız gavuruna karşı 'diye.Ben de Devleti Aliye bilir sizler hiç bir şey yapmayın,devletten padişahtan iyi mi bileceksiniz,derdim inanan bu insanlara...İnanırdı saf insanlar...'Haklısın hocam der' ve giderdi...Benim görevim zaten onları uyuşturmaktı ve pekala görevimi yerine getiriyordum.
Geldiğimin henüz ayı dolmuştu ki bir olayla karşılaştım. Gerçekten bu olay Anadolu insanının ne kadar saf ve temiz kalpli,bir o kadar da kandırılmaya müsait yapıda olduğunu gösterdi bana...Ermeni vatandaşı olup Fransız uyruğuna geçmiş Mişelle bilgi toplamak amacıyla ve halkın durumunu,varsa karşı oluşumları tesbit için ...atlara binip yakın köyleri gezmeye çıkmıştık.Uğradığımız ilk köyde insanlar bizi tanıdı...İzzet ikramdan sonra gördüm ki insanlar üzgün düşünceli,doktor ayaklarına gelmiş...Çareyiz ya her derde...Seni Allah gönderdi hoca efendi dediler.Meğer köyde düğün varmış...Oğlan tarafı gelmiş kızı almaya kız kapıyı kilitlemiş açmaz...Nice yalvarmalar,yakarmalar kar etmemiş de insanlar eli böğründe çare ararmış...
-Hayırdır dedim kızın babasına.
-Hocam özel konuşalım dedi ve girdik içeriye... anlattı derdini.
-Eğer bu kız çıkmazsa içerden onurum iki parçalık olur köy yerinde,eline ayağına düştüm hocam,
-Bana ayan oldu,bu sorununuz...onun için geldim,dedim ve kızın odasını göstermesini istedim.Bir de evin etrafında,yakınında kimse olmasın bir saate kadar hallederim bu meseleyi kızı alıp götürürler dedim..Adam bir sevindi görülmeye değer.O dışarı ben kızın odasına...Kapıya vurdum önce ses yok,bir daha vurunca kız;
- Kim o ,dedi.
-Benim kızım Hoca efendi, derdine derman olmaya geldim.Aç hele kapıyı,korkmayasın bütün sıkıntılarını biliyorum...
Aradan bir süre geçti, kapı yavaşça aralandı...Alımlı bir Türk kızı,ağlamaktan heder olmuş...
-Destur var mı, gireyim mi içeriye...
-Buyur , dedi.İçeriye girdim.Yer gösterdi oturdum.
-Kızım ben senin sıkıntını, derdini biliyorum,ona çare olmaya geldim.Ama bir de sen özetleyiver derdini...
Kız başladı anlatmaya,'Küçük yaştan beri birini severmiş, bir keresinde çok ileriye gitmiş sevdiği genç ve...Şu anda bakire değilmiş...Eğer böyle gelin giderse,aileler,köyler birbirine düşman olurmuş' Bunları ağlayarak anlattı kızcağız...Başını omuzlarıma aldım okşadım,Rozam geldi aklıma...Fransa’da bıraktığım üçüncü sevgilim...onunda ben ikincisi değil miydim...Ne vardı bunda büyütecek...Ama bu Türkler gerçekten çözülmesi zor,namus budalasıydı...Bir süre sonra kıza,
-Kızım hiç merak etme ,gönül rahatıyla git...Hiç kimse sana bir şey sormayacak...İş tatlıya bağlanacak.Biraz beklemesini tekrar geleceğimi ve kendi ellerimle yolcu edeceğimi söyleyip bu sefer oğlan tarafından;baba ve oğlanı çağırdım...
-Bakın beyler,bu kızın büyük bir sorunu var,bu sorunu ben hallederim ama sıkıntı olabilir...
-Hocam her şeye razıyız... Yeter ki bizi bu dertten kurtarın.
-Kızın karnına cin kaçmış,çok uğraştım,neler neler teklif ettim güzellikle çıkmıyor… Bir yolu kaldı ,o da zorla çıkarmak... Bunun da bir sakıncası var. Cin nerden çıkarsa orası sakat kalır...Oğlan,
-Hocam sakatlığı dıştan görünür mü...
-Senden başkası göremez, bir de baban o da yanımızda olduğu için bilir...Razı mısınız şimdi...Razıysanız on dakika içinde kızı alıp götürebilirsiniz...Hem babası hem de damat elimi öptüler,Allah razı olsun diyip cebime bir kaç kese altın koydular...Kızın odasına tekrardan girdim ve artık hiç kimse sana bir şey sormayacak sen de gönül rahatıyla gidebilirsin dedim...Garibin bir sevinişi vardı...Anlatamam.
Kızı gelin edeli bir ayı geçti herhangi bir olay olmadı...Demek ki tuttu oyunumuz...Zekamla geldim bunun da üstesinden...

( Hoca Efendi başlıklı yazı Lütuf VELİ tarafından 30.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu