KAZIM ÖZTÜRK
ÖZTÜRKÇE
HİCRETİMİZ KİME?
Hicret;
terk etmek, ayrılmak, ilgisini kesmek anlamındadır. Kişinin; herhangi bir
şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılıp uzaklaşması demektir. Ancak, hicret
denilince ilk bakışta; bir yerin terk edilerek başka bir yere göç edilmesi
olarak bilinir.
Genelde
Müslüman olmayan bir ülkeden, Müslüman bir ülkeye gitmeyi, özel olarak Hz.
Peygamberin ve Mekkeli Müslümanların Medine’ye göçünü ifade eder. Medine’ye göç
eden Müslümanlara Muhacir, muhacirlere yardım eden Medineli Müslümanlara da;
Ensar unvanı verilmiştir.
Bir
hadiste; “Muhacir (Hicret eden), Allah’ın yasakladığı kötülük ve günahları terk
eden kimsedir.” Denilmekte, bir başka hadiste ise; Hicret “kötü şeyleri terk
etmek” anlamındadır.
Hicret;
kötü şeyleri terk etmek, Allah uğrunda başka bir yere göç etmek, Allah’ın
yasakladığı kötülük ve günahları terk etmek, kötü şeylerden uzak durmak gibi
anlama da gelmektedir.
Hicret;
geçmişte kalan bir şey değil, hala insanlık tarihini etkilemeye devam eden bir
olay olarak özel bir zaman diliminin oluşmasına yol açmaktadır.
Kur’anda,
“fi sebilillah” ifadeleri vardır. Anlamı; Allah yolunda demektir. Allah yolu,
dünya kurulduğu andan itibaren kıyamete kadar süreceğine göre, kıyamete kadar
hicret devam edecek demektir. Her insan, Allah yolunda olmaya ve kalmaya devam
etmek zorundadır. Hiçbir insan, Allah’ın ilahi kurallarının dışında değildir ve
olamaz da. Tabir yerindeyse, Allah’ın ilahi kanunları bizi çepeçevre
kuşatmıştır. Ya bu dünyada onlara uygun davranır, hayatımızı düzene sokarız, ya
da sonuç felaket olur! Kimsenin, “ben Allah’ın kuralını tanımıyorum, Allah’ı
kabul etmiyorum” deme lüksüne sahip değildir.
“Hicret, haramdan helale
gitmektir. Hicret; Allah’ın nehy ettiği şeylerden uzak durmak…” gibi birçok yorum
yapılacak! Hatta bu başlığı; “Hizmetimiz Kime?” ,”Kime yolculuk yapıyoruz?”,
“Kimin düdüğünü öttürüyoruz? Diye de söyleyebiliriz!
Gerçekten biz Müslümanlar, daha
doğrusu “Müslümanım” deyip de Müslümanlığı içine sindiremeyen, Kur’an hükümleri
dudaktan aşağı inmeyen, riyakârca tavır sergileyenlerin hicreti kime? Paraya
mı? Mala mı? Kadına mı? Makam ve mevkie mi? Hırs ve tamaha mı? Bencilliğe mi?
Çıkarcılığa mı? Münafıklığa mı? Firavun’a mı? Nemrut ve Nemrutlaşanlara mı?...
Eğer hicret; Allah’ın yasakladıklarından
uzak kalmak ise- ki öyledir- dünya Müslümanlarının ahvaline bakmamız gerekir.
Dünyada Müslüman kanı akıyor! Bir avuç İsrail Devleti, dünyanın gözünün içine
baka baka katliam yapıyor! Devletler, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi
sessizce, aymazca, vurdumduymazca… bu katliamı seyrediyor!
İsrail, Mescidi Aksa’ya postallarıyla girerek,
camiyi tahrip etti! Kan kol geziyor! BOP projesini yürürlüğe koymak için adım
adım ilerliyor! Siyonizm, bütün dünyada kan içmeyi sürdürüyor!
Baktığımız zaman; bütün yer
altı zenginliklerinin, İslam ülkelerinde olduğunu görüyoruz! Bugün dünya,
petrole muhtaç! Petrolün çoğunluğu da İslam ülkelerinden çıkmakta! Yani demem
odur ki; İslam ülkelerinin elinde çok büyük bir güç var. Bunu kullanarak;
İsrail, ABD, Siyonizm… gibi dünyayı ateşe vermeye yeltenen kurum ve kuruluşlar,
devletlere, “dur bakalım, nereye gidiyorsun? Bu katliama son ver, değilse bir
kaşık suda seni boğarız, aklını başına al!” deme cüreti gösterme gücüne
sahip! Hani bir zaman Fransa dans icat
etmişti de, Kanuni Sultan Süleyman, mektup göndererek; “o dansı hemen kaldır,
değilse dünyayı başına yıkarım” demişti!
Orta Doğu tarih boyu;
Peygamberlerin hüküm sürdüğü, İlahi kelamların terennüm, birçok peygamber ve
ulu kişilerin arzı endam ettiği kutlu mekânlardır! Burada hayat var! İsrail;
Arz-ı Mev’ud (Vaad Edilen Topraklar) konusunda kimseyi dinlemiyor! Kendi tahrif
edilmiş kitapları (Tevrat) ındaki hükümlere göre hareker ediyor! Onlar tahrif
edilmiş bir kitaba uyuyorlar da, Müslümanlara ne oluyor? Tahrif edilmemiş,
edilmeyecek olan Kur’an’a uygun davranmaktan neden uzak kalıyorlar? Niçin
Allah’ın emirlerine, kör, sağır, dilsiz oluyorlar? Ne hakla İslam’ın
peygamberinin dedikleri istikamette davranış sergilemiyorlar? Kaldı ki hiçbir
peygamber; “yeryüzünü ateşe verin, insanları katledin, savaşı sürdürün, teröre
destek verin…” dememiştir! Hak dinlerin, hak dinlerin peygamberlerinin amacı;
birlik, kardeşlik, barış, sevgi ve cennet gibi bir dünya tesisidir! Yani
Tevhit’tir.
İsrail katliamına Müslüman
ülkelerden neden ses gelmiyor? Yoksa onlar da İsrail uşağı mı? Dünya bu
katliama niçin sesini çıkarmıyor? Acaba hepsi İsrail yandaşı, İsrail kölesi mi?
Hani nerede BM? Nerede "dünyaya
barış getireceğiz, demokrasi getireceğiz" diye bas bas bağıranlar? Uyanın
dünya Müslümanları! El ele verin. "Haksızlık karşısında susanın dilsiz
şeytan" olduğu şuurunu elde edin! Kur'an'a yönelin, Allah'ın yasalarına
hayatınızı adayın! Eğer yapmazsanız, bu ateşin, bütün dünyayı yakıp
kavuracağını unutmayın!
Hayatımız hicretlerle doludur. Hepimiz
hicret edeceğiz ve hicret ediyoruz. Bu dünyadan ahirete intikal eden, hicret
ediyor. Yaşarken; “ilay-ı kelimetullah” için mücadele veren insanlar hicret
ediyor. Her peygamberin hayatında hicret vardır. Yalnız anlamlı olan, insana
değer kazandıran; peygamberî hicrettir.
Pekiyi hayatımızı Kur’an’a göre dizayn
ediyor muyuz? Yaşantımızın bir bilançosunu çıkarırsak hangi kategoride
olduğumuzu görürüz. Yani Hz. Aişe’ye; “Peygamberimizin ahlakı nasıldı?” diye
sorduklarında O’nun; “siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? Resulullah’ın ahlakı
Kur’an’dan ibaretti” sözünden hareketle, Kur’an bize hayat ilkesi sunmaktadır
ve sunmalıdır. Eğer yaşantımızda eksiklik, hayatımızda problem varsa hal ve
hareketlerimizi bir kez daha gözden geçirmek zorundayız. Sözle, konuşmakla
olmuyor. Eğer öyle olmuş olsaydı Kur’an bize şunu söylemezdi; “Niçin
yapmadığınızı söylüyorsunuz?”