ALLAH (c.c) AKILDAN DAHA
DEĞERLİ BİR ŞEY YARATMAMIŞTIR.
(İlyas Kaplan,İlahiyatçı-Araştırmacı-Yazar)
Akıl kelimesi sözlükte, bağlamak, tutmak, engellemek gibi anlamlara gelmektedir. Zıddı "humk (ahmaklık)"tır .
Akla, fikirleri birbirine bağlayarak akıl yürütme rolünü oynadığı (bağlamak), yeni bilgiler elde edebildiği (tutmak), insanı tehlikelere karşı koruduğu (engelleme) için bu ad verilmiştir denilebilir.
Akıl, insanı diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan: temyiz gücü; düşünme ve anlama melekesidir.
Felsefe ve mantık terimi olarak akıl "varlığın . hakikatini idrak eden, maddi olmayan, fakat maddeye tesir eden basit bir cevher; maddeden şekilleri soyutlayarak kavram haline getiren ve kavramlar arasında ilişki kurarak önermelerde bulunan, kıyas yapabilen güç" demektir.
Bu anlamıyla akıl sadece meleke değil, özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü şıkkın imkansızlığı gibi akıl ilkelerinin bütün fonksiyonunu belirleyen bir terimdir.
İslam öncesi zamanlarda "akıl" kelimesi, insanın değişen durumlarda gösterdiği "pratik zeka" yı ifade ederdi. Akıllı adam, en beklenmedik olaylar karşısında dahi bir çözüm yolunu bulup tehlikeden kendisini kurtaran kişiydi. Bu çeşit pratik zeka, İslam öncesi Araplar arasında takdir ve hayranlık görürdü.
Zaten çöl şartları içinde başka türlü güvenle yaşamak mümkün olmasa gerekti.
AKLIN ÇEŞİTLERİ
Felsefe ve kelam da birçok akıl çeşidi üzerinde durulur. Kur'an-ı Kerim'in hedeflediği, sorumlu tuttuğu ya da eleştirdiği aklın hangi akıl olduğunu açığa çıkarmak için şu iki akıl türüne bir göz atmak gerekecektir:
I. Matbu akıl : Bi'l-kuvve akıl, doğuştan akıl, saklı akıl gibi adlar da verilen bu akıl çeşidi, insanda potansiyel güç olarak bulunan, doğrudan doğruya fıtratta var olan ve insanın diğer canlılardan ayrılmasını sağlayan asıl akıldır.
İnsanda ta baştan beri aklı geliştirme potansiyeli ve aklen kavranacak şeyleri kavrama eğilimi vardır. Bu potansiyel yahut hazır olma haline bu ad verilmiştir.
Allah vergisi olduğu için buna "mevhub" da denir. Bunda kişisel-özel çaba ve kazanımların hiçbir payı yoktur. Yine bunda artma ve eksilme söz konusu değildir.
Matbu akıl olmayınca, bir sonra gelecek olan, “mesmu” akıl fayda vermez. Akılsızlık sebebiyle kuldan sorumluluğun kalktığının bildirildiği yerlerde kastedilen akıl “matbu” akıldır.
Nasıl ışık göz için asıl ise “mesmu'” akıl için de bu akıl esas olup, bu olmadan “mesmu” akıl işe yaramaz.
Hz. Muhammed'in ‘Allah akıldan daha değerli bir şey yaratmamıştır" sözüyle “matbu” aklı kastedildiği kaydedilir.
2. Mesmu akıl : Bi'l-fiil akıl, kazanılmış (mükteseb) akıl, müstefad akıl gibi adlar da verilir bu akıl çeşidi, insanda potansiyel halde bulunan (matbu) gücün geliştirilmiş, eğitilmiş olanıdır.
Sezgi, deney, düşünme ve özel çabalarla sonradan elde edilip kazanıldığı için buna "tecrübi akıl" da denir. Bu, kişiyi kötülükten alıkoyan, iyiye,doğruya sevkeden akıldır.
“Mesmu” aklın gelişmesinde, zekanın yanı sıra, sezgi, deney, öğrenim, ve kişisel edilimler büyük rol oynadığı için bu tür aklın verdiği hükümler farklıdır.
İnsanlar arasındaki farklı düşünceler de çoğunlukla bu akıldan çıkar. Bu akıl, heva ve şehvete uymadan düzenli bir şekilde enine-boyuna düşündükçe, tecrübeler edindikçe, egzersizler yaptıkça, kısacası kullanıldıkça gelişir.
"Onlar (kafir ve münafıklar) sağır, dilsiz ve . kördürler; bu yüzden (gerçeği görüp hakka) dönmezler" (Bakara, 2/18) örneğinde olduğu gibi.
Çoğu insan aklını tutkularının esiri yaparak onu karartır, onu selim bir yapıda, dengeli ve uyumlu bir halde tutmaz. Böyle oluna aklın kötüye kullanımı ortaya çıkar.
İşte Kur'an'ın eleştirdiği akıl, fıtratı ihlal eden, onu koruyup geliştiremeyen kişilerde ki “mesmu” akıldır.
AKLIN FONKSİYONU
Bilmede, fikir üretmede, eleştiri getirmede, ayrımda bulunmada, fikirleri, işleri ve işleyişleri olumlu veya olumsuz diye değerlendirmeye tabi tutmada, kişinin kendisine ve dış dünyaya anlam vermesinde akıl etken rol oynar.
Akıl doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırma gücüdür. Yine akıl , ahlaki, siyasi ve estetik değerleri belirlemede önemli fonksiyona haizdir.
O, bu asli özelliğinden dolayı "emaneti yüklenmiş, emir ve nehiylerle muhatap olmuştur. Kısacası akıl , dinin ve mükellefiyetin esasıdır .
Dünyevi işlerin temel dayanağıdır. O, bilinenlerden yola çıkılıp bilinmeyenlerin bilgisine ulaştıran, varlıkları ve onunla ilgili bilgileri tasnif eden, insana kıyas yapma imkanı veren zihni bir alettir.
Aklın en önemli fonksiyonlarından biri dış dünyadan malzeme alarak bilgi üretmektir.
Kelam tarihinde, kelam ekolleri aklın öncelikle bilgi vasıtası olduğunu kabul etmişlerdir. Fakat gerek Eş'ariler gerekse Maturidiler, aklın her şeyi kavramaktan aciz kaldığını teorik olarak benimsemiş olsalar da, Selefiyye'ye nispetle akla daha fazla güvenmişler ve düşünme yoluyla üretilen bilgilerin kesin olduğunu savunmuşlardır
Gazaliye göre Allah'ı, peygamberi ve şeriatı bilip tasdik etmemizi mümkün kılan akıl küçümsenemez. Fakat akıl, bunca önemine rağmen vehim, hayal, gazap ve şehvet gibi yanıltıcı duyguların tesirine maruzdur.
Aklı bu olumsuz güçlerin tesirinden ancak vahiy kurtarabilir. Şeriat (vahiy) olmaksızın sadece akli delillerle bilinen şeyler olduğu gibi, aklın aciz kaldığı haşr, neşr, sevap, ikab vb. konularda yalnız vahyin bildirmesiyle bilinen şeyler de vardır.
Akıl, kendi sınırları ve alanı içerisinde becerisini ortaya koyabilmektedir.
Kur'ani anlayışa göre ne kendi sınırlarını aşan ve gaybı kuşatan bir akıl, ne de heva ve hevesin, gazap ve şehvetin, çeşitli tutkuların zebunu olmuş bir akıl; aksine alanında faaliyet gösterip, vayhice belirlenmiş hedefe insanları ulaştırabilecek her türlü olumlu gayrette bulunan bir akıl istenmektedir.
Kur'an'dan anlaşıldığına göre yerin ve göğün, kendi nefsinin ve başka şeylerin yaratılışını gözlemlediğinde aklını kullanan kimsenin, bir akıl yürütme sürecinden geçtikten sonra zorunlu olarak yaratıcının varlığından haberdar olacaktır.
Örnek olması için bu ayetlerden birini burada nakletmek istiyoruz:
"Biz size düşünebilenlerin düşünmesine yetecek kadar uzun bir ömür bahşetmedik mi? (Fatır, 35/37).
Fakat yukarıda ikiye ayırarak tanıtmaya çalıştığımız akıl türlerinden “mesmu” akıl herkeste aynı fonksiyonu icra etmeyebilir.
Enfüs ve afakı inceleyen her akıl Allah'ın varlığını, kudretini, güzelliğini onaylama sıçrayışın da bulunamayabilir.
Nitekim bu gerçek, Kur'an-ı Kerim'de, çok veciz bir şekilde şöyle belirtilmiştir:
"Herkes kendi mizaç ve meşrebi (karekteri)ne göre iş yapar" (isra, 17/84).
İnanma olayı bakmanın ,
araştırmanın yanısıra başka şeylere de ihtiyaç duyabilir.
------------------
1-Ibn Manzur ,Muhammed b. Mükrim, Lisanu'I•Arab, Beyrut, er-Rağib el-Isfahani, el•Müfredat fi /aribi'l-Kur'an, Mısır
2- Ibn Manzur, Lisanu'l-Arab, Asım Efendi, Kamus Tercemesi, Istanbul
3- Ebu'l-Beka, el-Hasbini el-Kufi, Külliyat-ı Ebi'l-Beka, 'Istaınbul ,Cürcani, Seyyid şerif; et• Ta'rifat, İstaınbul,Çankı, Mustafa Namık, Büyük Felsefe Lügatı, Istanbul
6- et-Tahanevi, Muhamnmed Ali lbn Ali, Keşşaf-ı Istılahatı'l-Funun , Istanbul
8- Bkz. es-Sabuni, Nureddin, Maturidiyye Akaidi, Çev. Bekir Topaloğlu, Istanbul
9- Gazali, el Maksudü'l-Esna fı şerhi-i Esmaü'l-Hüsna, Mısır
11- Doç.Dr. İbrahim
EMİROGLU , KUR'AN'DA AKIL ve İNSAN D.E.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi 1998