Filozofların hayret ve
hayranlıkla merak edip izledikleri evren sonsuzluğunu doldurup donatan büyük
yıldız topluluklarından atom zerreciklerine varıncaya kadar ki edebiyatı müziği
ve diğer insan yürekli duyarlılıkları hemfikirliliğe yoldaş ve koldaş kılarak,
madde madde hava su ateş toprak diye yaşamsal inceliğin , bireysel özgünlüğün ,
toplumsal ortaklığın ve sürekliliğin devamlılığını sağlayan doğal kaynaklarla
ve dönüşümlerle ancak sağlıkta huzurda mutta güvende dirlikte düzende mümkün
olacak olan hayat sanatının sırrında bileşenlerindeki vazgeçilmezleri saatin
mevsimlerin cesaretin özgürlüğün saygının sevginin ve dünyanın hep kendine
DÖNÜŞÜNE göre sorgu sual etti ilim bilim hüner ve beceri sahibi olduydu.
Zaten en dip temelden molekülün esasında,
maddenin kimyasında, sanatın özünde, insanın mayasında, yeryüzünün hikayesinde,
yaşamın kökeninde ve saygınlığı tartışılmaz değerleriyle aklın fikrin aidiyetin
özgürlüğün özgüvenin gereklilik koşulunu ve varlık sebebini merek süzgecinden
geçirerek hiç bir kapı koluna, şifreli kilitlere, bariyerli turnikelere,
engelli kaçaklara, basamaklı yarışlara, sıçramalı baskılanmalara, ayrıcalıklı
imtiyazlara muhtaçlık doğuran zavallılıklara ve muhanetlik yaratan el yapımı
tanrılaşmalara yer ve boşluk bırakmadan ortakça paylaşımın yolu yordamında
sıcaklığıyla sevgisiyle ay çiçeğinin içinde dönmüyor muydu güneş. Karanlığın
aynasında yıldızlaşmıyor muydu Ay. Dünya kainatın aklı fikri yoku kolu
bucağıyla DÖNERKEN birlikte aynı öze söze AŞK olup dönmüyor muydu çakıl
taşları, ırmaklar, ormanlar, otlar, ekinler, dikenler, çırçır böcekleri,
tundralar, gelengiler, kuzgunlar, dereler, kasabalar , yalnız evler, ıssız
köyler, kalabalık kentler ve arzın gerek meridyeni gerekse merkezi..?
Baskılandığı keyfiyete bel
bağlayıp boyun büktükçe asimile olduğu ve erozyona uğradığı kokuşmuşluk
çürümüşlük çukurunda hayatı ezilerek buruşturulup asosyal morg çöplüğüne
atılmış cesede döner hem battığı saplantılar kuyusunda en başta Cesaretini ve
sonra peşi sırasıyla sorgulayarak özgürlüğünü dilini kültürünü onurunu
duygusunu dirayetini idrakını iradesini aklını umudunu huzurunu vicdanını
dengesini duyarlılığını ve varlık sebebine bağlı bütün insanlık itibarını ve
işlevini yitirip kaybederek her gün belasını kanıksayıp derdiyle boğuşmaların
kulluk köleliğini içselleştirdiği sıradanlığın itirazsız tepkisiz kir ve kahır
taşıyıcısı halini alır tapındığı saplantılara tutsak sabit ve rehin durum
vaziyet.
Böylelikle ve bu sebeplerle toprağın dağ
pınarlarının şehir köprülerinin zeytinlerin portakal bağlarının üzüm
bahçelerinin yerdeki çalıya gökteki buluta selam saygıda kusur etmeksizin ve
zorbalık taslayan dayatmalara bel bağlayıp boyun eğmeksizin, ağaçları yolları
evleri limanları körfezleri kibrit çöpünün yükündeki yangınlık misaliyle
özgürlükten saygıdan sevgiden onurdan sorumluluktan akıldan haktan hukuktan
kopmaksızın ilim bilim sanat edebiyat muhasebesiyle her zaman her yerde her
şartta AŞK’ a bağlayarak ; ve eğriyi eğriyle doğruysa kendisiyle saatin
dünyanın günün güneşin dolanıp döndüğü ölçü nizamında cesareti esas kılarak
inandığımız gibi yaşamanın ÖZGÜRLÜĞÜ ve öz güveniyle biz bize uçsuz uzakları
öğünümüze uğrumuza katıp sürükleyen seyir seyranları gezdik gördük taşın
döndüğü değirmenin öğündüğüne getirdik ve yüreğimizde hasreti hiç sönmeyen
yurdunuza yuvamıza ; kimselerin zorba dayatmasına keyfiyet muhtacına ezilip
küçülüp büklülmeden ; onuru saygıyı sevgiyi akıl fikir muhasebesinde elden
dilden ve gönülden düşürmeden ; kendiyle barışık hayatımıza sığdığı kadar ve
insanlıktan kendimizi hiç bir koşulda daha büyük görmeden, vardık gittik biz
bize DÖNDÜK..
Merakla başlayan bilip
tanımanın ve tanışmanın sihirli büyüsü, gerektiği kadarına ihtiyaç duyulan
yaşamsal tedarik ve teminatın emek zahmet keşif buluş gözlem deneyim birikim
inceleme ve araştırmalar dshili kutlu gayretiyle hakkın hukukun paylaşım esasında
tartısını değerini dengini ve terazisini buldukça; yağmurun dudaklarında
getirdiği her damla, börtüye böceğe toprağa tarlaya bahçeye leyleğe yazıya
yabana iklime mevsime ilmi hali yolunca can verir, her şeyin kendini doğurduğu
doğal deger DÖNGÜSÜNDE dirlik düzene koyar hayatı.
Bu yüzden de her şey sırası günü dengi yeri
kıvamı ve vaktincedir. Geç kalan yerini vaktini bulmadan eskir kirlenir
paslanır ölür, erken sökülüp boşalansa tıkanıp boğulmaların birikip yığıldığı
yersiz zamansız ve mümkünsüzlükte ölümden beter dert sorun çatışma anlaşmazlık
geçimsizlik uyuşmazlık kokuşmuşluk çürümüşlüklerin meydan ve rahim yataklığına
gerilimi hiç bitmeyen çalkantılar ve çatışmalar kışkırtıp kamçılar.
Bu yüzden bugünü yarına ertelenen her ihmal,
didikleyip kıvrandığı her durumda yaşanmamış hayatları daha henüz
kundağındayken ölüme götürür. Mermer taşında yazan kısa özetse uzun tembihlerin
kıssadan hissesidir.
Neticede ve netice itibarıyla insan doğmanın
katlayarak derinleşen hakkı huzuruna ve emanetsiz ödünçsüz muhtaçsız
çıkabilmeye onurlu değerliliğini her gün bitmez tükenmez sevinç yumağının
ördüğü mutluluk nabzında keşfedilmedik ufuksuzluğun sırlarıylarıyla
günaydınlaşarak…
Yaşamak denen her sebebi sonuca bağlayan işin
özünde ve görmezden gelinemez gerçeğinde kendini aşka iletip taşıyabildiğin
kadardı insanın değeri, mutluluğun kaynağı, eğrinin doğrunun tartısı, kainatın
ağırlığı, sonsuzluğun sınırı, yaşamın sanat sırrı ve dünyanın tüm güzellikleri
en görünür bilinir yerde saklayan yoğunluğu.
Ey AŞK… tüm bunları ve nicelerini yaşattığına ve
yaşatacağına sınırsız sonsuz teşekkürlerimizle
Seyfi Karaca…..Aralik / 23