Daha tıfıl bebeyiz. Tıraş olmaya babamız ile gidiyoruz gitmesine de artık sıkıldık kendimiz gidelim dedik peder beye... Peder derken rahip değil baba baba...
Bir şekilde ikna ettik peder beyi... Koyduk parayı cebimizde doğru mahallemizin berberi Hidayet Amcanın dükkanına... Hidayet Amcada kim diye soracak olursanız, bizim Mahallede Engin'in babası. Başka bir berbere gitme şansımız yok, hem Engin hem de babası küser billahi de, rezil oluruz sonra mahallede herkese...
Annemiz cebimize tıraş parasını babamdan alıp akşam akşam koydu cebimize... Sabahın bir vakti vardık Hidayet Amcamızın dükkanına, selam verip daldık içeri... Tıraş olan bir amca var ''Geç otur bakalım Ahmet bitiyor bu şimdi seni alırım merak etme, baban nasıl.'' kem küm ve de kem! ''İyidir amca selamları var .''
On on beş dakika sonra Hidayet Amca tıraşı bitirir ve bana döner ''Gel bakalım Ahmet, gel bakalım aslan parçası.'' O zaman çok seviyorum Hidayet Amcayı ''Bana bir tek yabancılardan o aslan parçası diyor.'' Yani şöyle beş on kişi daha ''Aslan Parçası.'' dese hiç de fena olmayacak... Bir tek Hidayet Amca mı aslan parçası olduğumu anlıyor biliyor?
Hemen sandalyenin üstüne bir kalın tahta parçası koyulur ve Ahmet ister istemez kırk elli santim yükselir. Oh be aynayı görüyorum, hem de aynada kendimi görüyorum. Bu aynada çok ilginç yahu, nasıl gösteriyor ki insanları... Amannnn! Neyse ne canım! Berber Amcam ''Alaburus olsun dedi babam.'' Nasıl bir şey ise işte o zamanın modası bu tıraş, her çocuk bunu oluyor, bendenizde tabi, var mı ötesi, yaşasın alaburus...
Böyle böyle bir kaç sene sürecek biz büyüyene kadar altımızda tahta ile tıraş olma olayı. Ah bir de şu dışarıdan girenler fosur fosur sigara içmeseler dükkanda çok daha güzel olacak. Geçen sefer makine ile çok acıtmıştı Berber Amca, inşallah bu sefer çok acıtmaz saçlarımı, utancımdan sesimi de çıkartamıyorum billahi... Zor katlanıyorum...