Efkâr-ı arzudan dostlar bu halim.
Mevlâ’dan asla değil şikayetim,
Bir kadeh meyde söylenir rivayetim,
Sen de dem olurum, olmaz nihayetim.
Derd-i çok olanın var mı ki hikmeti,
Nerden varolmuş dünyanın hakikati?
Bu canın senden nedir ki şikayeti?
Efkâr-ı arzudan bunun hikayesi.
Sen göz olursun büyük sahrada,
Ama ben görünmem ki her vahada,
Yunus gezedursun her daim ovada,
Bilmeyen işitmez nidaları semada.
Efkâr-ı arzu koydum uzaklığın adını,
Yasaklanmış mı vuslat, bulmaz mı hiç yolunu?
Dem bu demdir, görmez misin sonunu?
Ya Rabb! Sen asla utandırma kulunu.
Döktüğüm yaşlarda değil aşkın gizemi,
Nerde gördün dünya da nârı ve iremi?
Sormazlar mı sana, hani bunun inayeti?
Elbet kurulur mizan, birgün verilir hediyesi.
Rumi Hak’kı zikretmiş Tebrizli Şems’te,
Niye suçu atarsın hep kahpece kadere,
Yusuf olmadıysan yaşarsın kuyusuz garabette.
Efkâr-ı arzu bu, hiç olur mu ihanette.?
Aşk’ın adını meşk koymuş deyyuslar,
Yolun şaşırıp kafirden abdest sormuşlar,
Arzuları bırakıp, insana zincir vurmuşlar,
Dosttan uzaklaşıp firavuna kul olmuşlar.
Demedim mi ben sana can, doğru tektir.!
Kırk yalancı birleşse mum elbet sönecektir.
Şimdi gözünden hicranlı yaşlar dökülecektir.
Gerçeği görüp-havlayan Hav’eb köpekleridir
Kim bulmuş dünyanın sonunu?
Elbet biter söz, bozar oyunu,
Görse yürek , işitse dimağ ruhunu,
O zaman vecd eder Efkâr-ı arzu.