Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 28.04.2024
Okunma Sayısı : 105
Yorum Sayısı : 4
Günün Yazısı

Bu Yazı 29.04.2024 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.
Doğumunun 128. Yılında Adını Bulutlara Yazdıran Bir Tayyareci: Vecihi Hürkuş


                                                                                                          M. NİHAT MALKOÇ


            Uçmak, tarih boyunca insanoğlunun en büyük tutku ve merakı olmuştur


                Uçmak, yerçekimine mahkum olan  insanoğlunun tarih boyunca en büyük tutku ve meraklarından biri olmuştur. Bazıları yükseklik fobisi nedeniyle uçmaktan korksa da, genelde insanlar havada kuşlar gibi süzülmenin keyfini hiçbir şeyden alamamıştır. Bu zevkin peşinde koşanlar, havacılığa önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bu ilgi ve merak, havacılığı bugünkü noktaya getirmiştir. Havacılık teknolojisinin bugünkü hâlini biraz da onlara borçluyuz.

             Havacılık meraklıları, 16. asırda Leonardo da Vinci'nin insanların uçabileceğini düşündüğünü, fakat insan kudretinin bu işe yetmeyeceğini anlayınca bu girişimden vazgeçtiğini yazarlar. Fakat bazıları bu zor, riskli ve tehlikeli hevesten her şeye rağmen vazgeçmemiştir. Türk havacılık tarihinin bilinen ilk ismi, Türkistan’ın Farab  şehrinde doğan Ebu Nasır İsmail bin Hamüd’ül Cevheri'dir. İsmail Cevheri, 1010’da kanatla uçmayı denerken şehit olmuştur. Daha sonra Siracettin Doğulu, 1159'da İstanbul’da gerçekleştirilen kutlama törenlerinde, kanatla uçma gösterisi yapmış ve bir süre uçtuktan sonra düşerek şehit olmuştur. Bu çerçevede 16. yüzyılda Türk yurtlarından Semerkant'ta Hoca Feyzullah Efendi, Ulu Cami minaresinden uçma denemesi gerçekleştirmiştir. Fakat bu deneme, ne yazık ki ölümle neticelenmiştir. Türklerde en yaygın bilinen uçuş denemesini 1632’de Hezarfen Ahmet Çelebi gerçekleştirmiştir. Hezarfen, İstanbul Galata Kulesi’nden süzülerek İstanbul Boğazı’nı uçarak geçmiş, Üsküdar’daki Doğancılar bölgesine inmeyi başarmıştır. Yine Lagari Hasan Çelebi, 1633’te kendi icadı olan yedi egzozlu basit bir roketi sırtına yerleştirerek, barut yanması gücüyle 300 metre yükseldikten sonra, önceden hazırladığı kanatlarını açarak Sinanpaşa Köşkü önünde denize inmiştir. Bu örnekleri daha da artırabiliriz.

 

            Hürkuş, Türk sivil havacılık tarihinin göklere âşık pilotuydu

 

            Türk sivil havacılık tarihinde uçmaya ve uçma vasıtalarına (uçak, planör) en çok ilgi duyan ve bu ilgisini somut nesnelere dönüştüren kişi herhâlde Vecihi Hürkuş'tur. Onun elli yılı aşkın kısıtlı imkânlarla(başka bir tabirle imkânsızlıklarla) devam eden başarılarla dolu havacılığına(pilotluk, uçak mühendisliği) baktığımızda bunu açıkça görebiliriz.

            Merhum Vecihi Hürkuş, havacılık adına hangi kapıyı çalsa o kapı bir noktadan sonra yüzüne kapanmıştır. Fakat kapanan bu kapılar onu hayallerinden ve hedeflerinden bir milim bile saptırmamıştır. Elindeki kıt imkânlarla, tabir caizse harikalar yaratmıştır.

            Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra bir süre Seydiköy'de açılan Tayyare Okulu'nda eğitim vermiştir. Daha sonraki dönemde TOMTAŞ'ın 14 kişilik üç motorlu Junkers G 24, diğerleri 6 kişilik tek motorlu Junkers F13 yolcu tayyareleriyle Ankara-Kayseri arasında ulaşım uçuşları yapmıştır. Yapılan bu seferler ülkedeki ilk havayolu uçuşları sayılmıştır.

                Hürkuş, 21 Nisan 1932'de ilk Türk Sivil Havacılık Okulu olan Vecihi Sivil Tayyare Mektebi (VSTM)'ni kurmuştur. Söz konusu okula ikisi kız, 10'u erkek olmak üzere 12 öğrenci kaydolmuştur. İlk 12 öğrenci Sait, Tevfik, Muammer, Abdurrahman, Salih, Osman, Rıza, Hikmet, Hüseyin, Kenan, Eribe ve Türkiye’nin ilk kadın pilotu olan Bedriye (Gökmen) idi. 

            Hayatı roman olacak derecede ilginç olan Hürkuş, 1942'de bir ömür yaşadıklarını ve mücadelelerini anlatan "Vecihi Havada" adlı kitabını yazarak okurların ilgisine sunmuştur.

                Türk Sivil Havacılık sektörünün  simge isimlerinden Vecihi Hürkuş, 29 Kasım 1954'te Türkiye'de  "Hürkuş Hava Yolları" adıyla ilk özel havayolu şirketini kurmuştu. Yaşanan talihsiz birkaç hadise ve kaza sonrasında 1959 yılında şirketin uçuş izinleri iptal edilmişti.

 

            Gözü ve gönlü göklerde olan bir tayyarecinin çileli serencamı

 

            Türk havacılık tarihine adını altın harflerle yazdıran mücadeleci insan Vecihi Hürkuş, 18 Ocak 1896(6 Kânunusani 1311)'da İstanbul'da, Arnavutköy'deki bir yalıda dünyaya gelmiştir. Babası Gümrük Müfettişi Feham Bey, annesi ise Vidin'de doğmuş, üç yaşında İstanbul'a gelmiş olan Zeliha Niyir Hanım'dır. Vecihi henüz üç yaşındayken babasını kaybederek yetim kalmıştır. Üç kardeş babasız kalınca, anneleriyle beraber bir süreliğine, Harbiye'de resim ve eskrim öğretmenliği yapan amcaları Ahmet Şekür Bey'in yanına gitmek mecburiyetinde kalmışlardır. Daha sonra da ailece Üsküdar'da yaşamaya başlamışlardır.

            Kardeşlerin ortancası olan Vecihi, ilkokulu Bebek'te okumuştur. Üsküdar'daki Füyuzati Osmaniye Rüştiyesi ve Üsküdar Paşakapısı İdadisi'nde okuduktan sonra Tophane Sanat Okulu'na geçmiştir. Bu geçişte onun satana olan ilgisi ve kabiliyeti etkili olmuştur.

            Vatan sevgisini her şeyin önünde tutan Vecihi Hürkuş, sanat okulundan mezun olduktan sonra, henüz 16 yaşındayken eniştesi Kurmay Albay Kemal Bey'le birlikte gönüllü olarak Balkan Savaşı'na katılmıştır. Edirne'ye giren grup içinde yer alan Hürkuş, Balkan Harbi sonunda Beykoz Serviburun'daki esir kampına kumandan olmuştur.

                Çok hareketli bir çocuk olan ve küçük yaştan beri tayyarecilik hayalleri kuran Vecihi Hürkuş, yaşı nedeniyle ilk önce gittiği Tayyare Makinist Mektebi'nden Küçük Zabit (Gedikli/Astsubay) rütbesiyle mezun olmuş, I. Dünya Savaşı'nda Bağdat Cephesi'nde makinistlik yapmıştır. 2 Şubat 1916'da geçirdiği uçak kazasında yaralandığı için İstanbul'a dönmüştür. Tedavisinin ardından hayalinin peşinden koşan Hürkuş, Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne girmiştir. İlk uçuşunu 21 Mayıs 1916'da gerçekleştiren Hürkuş, 1917'nin sonbaharında Kafkas Cephesi'ne, 7. Tayyare Bölüğü'ne atanmıştır. Savaş esnasında bir Rus uçağını düşürerek "Kafkas Cephesi’nde uçak düşüren ilk tayyareci" unvanını almıştır.

 

            Hürkuş, Ruslara esir olmadan evvel, uçağını düşmana teslim etmemek için yakmıştır.

 

            Vecihi Hürkuş, 8 Ekim 1917'de bir hava savaşında yaralanmış, Ruslara esir olmadan evvel, uçağını düşmana teslim etmemek için yakmıştır. Hazar Denizi’nde bulunan Nargin Adası’ndaki esaretten Azerbaycanlıların yardımı ile yüzerek kurtulan Hürkuş, istihkâm teğmeni Salih Bey'le 2,5 ayda Süleymaniye üzerinden Musul’a geçmiştir.

            Hürkuş, savaşın sonlarına doğru geldiği İstanbul'da Hava Müdafaa Bölüğü'ne tayin olmuş, İstanbul'daki hava savunmasına destekte bulunmuş, ardından İstanbul'un işgali sırasında Harem'den gizlice kalkan bir gemiyle evvela Mudanya’ya, oradan da Bursa ve Eskişehir üzerinden Konya’ya giderek Kurtuluş Savaşı mücadelesine bizzat destek vermiştir.

            Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yapan adamdır. Yine o, İzmir/Seydiköy Hava Meydanı'nı işgal eden tayyarecidir. Bu yüzden TBMM'den üç defa takdirname almıştır. Yine kendisine kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası verilmiştir.

            Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı sırasında Akşehir'de Jandarma Komutanı Ratip Bey'in kızı Hadiye Hanım'la evlenmiş, bu evlilikten Gönül ve Sevim isimli iki kızı olmuştur. Sonraki senelerde, İstanbul'da iken sevdiği, ancak Kurtuluş Savaşı nedeniyle Anadolu'ya geçtiği için ailesi tarafından kendisine verilmeyen İhsan Hanım'la evlenmiş, bu evlilikten de Perran isimli bir kızı doğmuştur. 1950'de, daha önce boşandığı Hadiye Hanım'la yeniden evlenmiştir. 

 

            Vecihi Hürkuş'un hem hüzünlendiren hem de düşündüren hatıraları

 

                İlk yerli Türk uçağı olarak bilinen Vecihi K VI’yı Vecihi Hürkuş yapmıştır. Bunu yaparken, ganimet olarak Yunanlılardan ele geçen pek çok eski motordan da faydalanmıştır. Bu uçakla İzmir semalarındaki ilk ve tek uçuşunu 28 Ocak 1925'te gerçekleştiren Baştayyareci Vecihi Hürkuş,  bunun trajikomik öyküsünü "İlk Türk tayyaresini nasıl yaptım ve nasıl taltif edildim?" adlı yazısında Resimli Ay dergisine şu sözlerle anlatmıştır:

            " Projemi müfettişliğe verdim ve müsaade ettikleri takdirde bu proje dahilinde yeni sistem bir Türk tayyaresi yapabileceğimi bildirdim. Müfettişlik, projemi, eski bir tayyareci olan fen memuruna tetkik ettirdi. Fen memurluğu projeyi onayladı. Tayyarenin inşasına müsaade edildi. Hayatımda o gün kadar mesut olduğumu hatırlamıyorum. Büsbütün yeni sistem bir tayyare yapacak, memleketime yeni bir şey hediye edecektim. İstikbâlde tayyarenin oynayacağı mühim rolü herkesten iyi bildiğim için bu hediyenin ileride takdir edileceğine kani idim. İnşaata başlamak için icap eden malzemeyi verdiler, derhal faaliyete geçtim.

            Gövdeyi yaptık, ayakları taktık. Kuyruğunu bitirmek üzereydim. Muvaffak olmak ümidiyle gece sevincimden uyku uyuyamıyor, gündüz yorulmak bilmez bir faaliyetle çalışıyordum. Artık 5-10 güne kadar tayyare bitecek, eserim tamam olacaktı. Bu sırada fen memuru istifa ediyordu. Bunun üzerine tayyarenin inşası ertelendi. O gün beynime bir kurşun sıksalardı bu kadar müteessir olmayacaktım. Bu kadar meşakkatle dayandıktan sonra, bu kadar ümide düştükten sonra birdenbire tamam olmak üzere olan eserimi topraklar üzerinde terk edip çekilmek bana çok acı geldi. Günlerce tayyaremin yanına gittim, eserimin yavaş yavaş ölüşüne şahit oldum. Ölüme mahkum hasta çocuğu yanında ağlayan bir baba vaziyetindeydim. Eserimi bitirmeme rağmen müsaade etmiyorlardı."

 

            Vecihi Hürkuş, önüne konulan bütün engelleri aşma azminde ve kararlılığındaydı.

 

            Kendi elleriyle yaptığı ilk yerli Türk uçağını mavi göklerde uçurmayı aklına koyan Vecihi Hürkuş, önüne konulan engelleri aşma azminde ve kararlılığındaydı. Buraya kadar gelip de en başa dönmek istemiyordu. Onun için tekrar ilgili müfettişliğe başvurmuş, isteğinde ısrarcı olmuş, neticede uçağın yapımına devam etmesine izin çıkmıştır. Hiç zaman kaybetmeden kanatları hazırlayıp motoru takmış, böylelikle uçak son şeklini almıştır. Önündeki çelik yığınından müteşekkil devasa eser, bu topraklarda üretilen ilk uçaktır. Böylece ilk aşamayı geçmiştir. Artık iş uçmaya kalmıştır. Fakat baştan beri peşini bırakmayan engeller ve insan kaynaklı talihsizlikler bitmemiştir. Gelin devamını kendisinden dinleyelim:

            "Müfettişlik, tayyarenin tecrübesine müsaade etmiyor, bir defa Heyet-i Fenniye tarafından tetkikine lüzum gösteriyordu. Tayyareyi ben yapmıştım, üzerinde ben uçacak, hayatımı ben tehlikeye koyacaktım. Ben ne kadar sabırsızlanıyorsam, onlar o kadar soğukkanlılık gösteriyorlardı. Heyet-i Fenniye tayyareyi tetkik etti. Uçmasına mani bir kusur görmedi; fakat tecrübe yapılmasına da müsaade etmedi. Tetkikat bir aydan fazla sürdü. Bir türlü karar verilmiyor, tecrübe yapmama müsaade edilmiyordu. Izdırabımdan çıldıracak hale gelmiştim. Ben tayyaremden emindim. Muvaffakiyetle uçacağımdan zerre kadar şüphem yoktu. Bunu Heyet-i Fenniye'ye fennî delillerle ispat etmiştim. O halde neden bu eserimin tecrübe edilmesine müsaade etmiyorlardı. Artık tahammülüm kalmamıştı. Bir gün gizlice tayyaremi meydana çıkardım, motoruna gaz doldurdum, üzerine atladım ve makineleri tahrik ederek havalandım. Yükseldikçe ruhum açılıyor, muvaffakiyetimden ciğerlerim şişiyordu. Eminim ki ilk tayyareyle uçan mucitler bile bu kadar derin bir zevk duymamışlardır.

            Tayyarem yükselir yükselmez karargâhta bulunanlar hemen meydana koşmuşlar, ansızın havaya yükselen bu tayyarenin hangi tayyare olduğunu tetkike koyulmuşlar, nihayet benim uçtuğumu anlayınca merak içinde beni beklemeye başlamışlardı. Ben yere iner inmez arkadaşlarım etrafımı aldılar. Muvaffakiyetimi tebrik ettiler. Fakat biz asker olduğumuzu unutmuştuk. İçimden gelen hisse mukavemet edemeyerek verilen emir hilâfına tecrübeye kalkışmış, müfettişliğin emrini dinlememiştim. Müfettişlik derhal bir emri vaki ile on gün hapse ve yarım maaşımın katına karar verdi. Mektep sıralarında iken aldığımız terbiye bize ya mükâfatla ya da cezayla karşılanacağını öğretmişti. Benim muvaffakiyetim cezayla mükâfat görüyordu. Bu icadımdan dolayı bir ikramiye ile taltif edilmem lazım gelirken, 10 gün hapse mahkum olmuştum. Fakat bu ceza artık benim için ehemmiyetini kaybetmişti. Ben tecrübemi yapmış ve tereddütler içinde bulunan Heyet-i Fenniye'ye tayyaremin mükemmeliyetini tasdik ettirmiştim. Benim için en büyük mükâfat buydu."

 

            Vecihi Hürkuş, Türk havacılık tarihinde yaptığı işlerle iyi bir model olmuştur

 

            Türkiye'nin ilk uçak tasarımcısı ve üreticisi olan Vecihi Hürkuş, Türk havacılık tarihinde 30'un üzerinde ilke imza atmıştır. Dilerseniz biraz da bunlardan bahsedelim.

            Vecihi Hürkuş, çift motorlu tayyareyle(Caudron G-4) uçan ilk Türk pilotudur. Kafkas Cephesi’nde bir Rus uçağını düşürerek ilk Türk Hava Zaferini kazanmıştır. Ruslardan ele geçirilen Nieuport tayyaresine pervane imal etmiştir. İstiklâl Savaşı'nın ilk keşif uçuşunu yapmıştır. İstiklâl Savaşı'nda uçak kanatlarının tamiratı için jelâtin ile emait imal etmiştir.     Kurtuluş Savaşı'nın son uçuşunda (Seydiköy/Gaziemir) havaalanına ilk olarak o girmiş ve tek başına orayı işgal etmiştir. Türk toprağı üzerinde ilk yolcu seferini yine o düzenlemiştir. O, Türkiye'de kurulan ilk sivil havacılık organizasyonu olan Türk Tayyare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu) 'nin kurucuları arasında yer alan ilk ve tek pilottur.          

            Türkiye’de ilk olarak Vecihi Hürkuş’a “Türkiye’nin Baştayyarecisi” unvanı verilerek onurlandırılmıştır. Türkiye’deki ilk paraşüt atlayışında uçağı Vecihi Hürkuş kullanmıştır. Atatürk’ün de izlediği bu gösteriyi Alman paraşütçü Herr Hainike gerçekleştirmiştir.

            İlk Türk sivil uçağı olan Vecihi XIV'ün bütün planlarını ve inşasını o yapmıştır. Avrupa semalarında (Prag'dan İstanbul'a) ilk Türk uçağıyla uçuşu yine o gerçekleştirmiştir.

            Hürkuş, Türkiye’de ilk Türk uçağı ile ilk yurt turunu yapmıştır. Vecihi Bey tarafından yapılan teklifi kabul eden Belçikalı Paraşütçü M. Rene, Türkiye’de ilk Türk sivil uçağından ilk paraşüt atlayışını gerçekleştirmiştir. Vecihi XIV uçağını ise Vecihi Hürkuş kullanmıştır.

 

            Vecihi Hürkuş, havacılığı bir sevda olarak bellemiştir.

 

            Türkiye’de ilk Sivil Kara ve Deniz Tayyare Fabrikası’nı "Vecihi Fiham Kara ve Deniz Tayyare Fabrikası" adıyla Hürkuş kurmuştur. Burada Vecihi XIV tipinde ikinci uçağını ve ilk Türk deniz uçağını yapmıştır. Uçak motorlu sürat teknesinin projesini yaparak “Vecihi SK-X” ihtira beratı almış, sonra da inşasını yapmıştır. Vecihi Sivil Tayyare Mektebi (V.S.T.M.) adıyla Türkiye’deki ilk sivil pilotaj okulunu açmıştır. “Vecihi XVI”  adıyla ilk Türk kapalı kabin yolcu/deniz uçağını inşa etmiştir. İlk Türk spor ve eğitim uçağı olan “Vecihi XV” uçağını imal etmiştir. İlk Türk kadın tayyare pilotu Bedriye Bacı’yı (Gökmen) ve 12 pilotu yetiştirmiştir. Türk Kuşu’nun kuruluşuyla ilgili katkılarda bulunurken Türkiye’de ilk planör inşasını (US-4 ve PS-2) gerçekleştirmiştir. 225 kilometrelik mesafedeki Ankara-Eskişehir arasında iki tayyareye bağlı olarak planör uçuşu yaptırmıştır. Uçuş, Vecihi Bey komutasında gerçekleşmiş, U-2 uçağını kendisi kullanmıştır. G-9 Planöründe ise Sabiha Gökçen vardı.

            Türkiye’de planörle havada kalma rekoru, Türk Kuşu uzman eğitmeni Rus pilot Sergey Anokhin tarafından 14 Temmuz 1936'da 3 saat 10 dakika ile kırılmıştır. 15 Temmuz 1936'da, Eskişehir, İnönü’den havalanan Vecihi Hürkuş, 800 metre yükseklikte 5 saat 45 dakika kalarak yeni rekora imza atmıştır. Hürkuş, kamu desteği olmayan “Kanatlılar” havacılık dergisini 12 sayı süreli çıkarmıştır. Türkiye’nin toprak altı radyoaktif servetlerini (Toryum, uranyum, fosfat) tayyare ile tespit etmiştir. Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) tarafından, dünyada pilotluğu 50 yılı aşan ilk Türk pilot olarak ödüllendirilmiştir.           Havacılığı bir sevda olarak belleyen Vecihi Hürkuş, 1916-67 yılları arasında, toplam 102 ayrı model uçak kullanan ilk ve tek pilottur. Hayatının yaklaşık 30.000 saati havada geçen ilk ve tek Türk pilottur.(30.000 saat = 1.250 gün = 41 ay 20 gün = 3 yıl 5 ay)

            Havacılık adına yaptığı emsalsiz işlerden de görüldüğü gibi Tayyareci Vecihi Hürkuş, zamanın bütün olumsuz şartlarına ve sürekli engellenmesine rağmen, hiç pes etmemiş, karşılaştığı her sıkıntıyı bir sıçrama tahtası olarak kullanmış, Türk havacılık tarihinde akla hayale sığmayacak büyük  işler yapmış, tabir caizse adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.

 

            Vecihi Hürkuş aklı değil, kendi havada olan örnek bir pilottu


            Onca olumsuz şart altında büyük mücadeleler veren, engeller karşısında hiçbir zaman yılmayan Vecihi Hürkuş, hayatının sonlarında çok sıkıntılar çekmiş, uçamayacak duruma getirilen uçaklarının sigorta giderleri ve faizleri borcuna eklendiğinden, vatan hizmeti nedeniyle kendisine bağlanan az miktardaki maaşına haciz konmuştur. Ankara'da anılarını yazdığı sıralarda beyin kanamasından komaya giren Vecihi Hürkuş, 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi'nde hayata gözlerini yummuştur.

            Havacılığa adeta bütün hücreleriyle âşık olan Vecihi Hürkuş, hiçbir devrin ve hiç kimsenin adamı olmamış, her zaman yalnız kalsa da, daima elif gibi dik durmuştur.

            Türk sivil havacılık tarihine bu kadar büyük katkılarda bulunan Vecihi Hürkuş'u ne yazık ki millet olarak yeterince tanımıyor ve sahiplenmiyoruz. Oysa tarih boyunca hep vefalı ve müşfik bir millet olmuşuz  biz. Türkiye'de 55 havaalanımız var. Bu kadar havaalanımız varken böyle büyük bir sivil havacının, uçak mühendisinin, usta pilotun ve en mühimi de cesur girişimcinin adını bu havaalanlarının birinde yaşatamamışız. Yazık, çok yazık!

( Doğumunun 128. Yılında Adını Bulutlara Yazdıran Bir Tayyareci: Vecihi Hürkuş başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 28.04.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.