M. NİHAT MALKOÇ
Uçmak, tarih
boyunca insanoğlunun en büyük tutku ve merakı olmuştur
Uçmak, yerçekimine
mahkum olan insanoğlunun tarih boyunca en
büyük tutku ve meraklarından biri olmuştur. Bazıları yükseklik fobisi nedeniyle
uçmaktan korksa da, genelde insanlar havada kuşlar gibi süzülmenin keyfini
hiçbir şeyden alamamıştır. Bu zevkin peşinde koşanlar, havacılığa önemli
katkılarda bulunmuşlardır. Bu ilgi ve merak, havacılığı bugünkü noktaya
getirmiştir. Havacılık teknolojisinin bugünkü hâlini biraz da onlara borçluyuz.
Havacılık meraklıları, 16. asırda Leonardo da
Vinci'nin insanların uçabileceğini düşündüğünü, fakat insan kudretinin bu işe
yetmeyeceğini anlayınca bu girişimden vazgeçtiğini yazarlar. Fakat bazıları bu zor,
riskli ve tehlikeli hevesten her şeye rağmen vazgeçmemiştir. Türk havacılık
tarihinin bilinen ilk ismi, Türkistan’ın Farab şehrinde doğan Ebu
Nasır İsmail bin Hamüd’ül Cevheri'dir. İsmail Cevheri, 1010’da
kanatla uçmayı denerken şehit olmuştur. Daha sonra Siracettin Doğulu,
1159'da İstanbul’da gerçekleştirilen kutlama törenlerinde, kanatla uçma
gösterisi yapmış ve bir süre uçtuktan sonra düşerek şehit olmuştur.
Bu çerçevede 16. yüzyılda Türk yurtlarından Semerkant'ta Hoca Feyzullah Efendi,
Ulu Cami minaresinden uçma denemesi gerçekleştirmiştir. Fakat bu deneme, ne
yazık ki ölümle neticelenmiştir. Türklerde en yaygın bilinen uçuş denemesini
1632’de Hezarfen Ahmet Çelebi gerçekleştirmiştir. Hezarfen, İstanbul Galata
Kulesi’nden süzülerek İstanbul Boğazı’nı uçarak geçmiş, Üsküdar’daki
Doğancılar bölgesine inmeyi başarmıştır. Yine Lagari Hasan Çelebi, 1633’te
kendi icadı olan yedi egzozlu basit bir roketi sırtına yerleştirerek, barut
yanması gücüyle 300 metre yükseldikten sonra, önceden hazırladığı
kanatlarını açarak Sinanpaşa Köşkü önünde denize inmiştir. Bu örnekleri daha da
artırabiliriz.
Hürkuş, Türk sivil havacılık tarihinin göklere âşık pilotuydu
Türk sivil havacılık tarihinde
uçmaya ve uçma vasıtalarına (uçak, planör) en çok ilgi duyan ve bu ilgisini
somut nesnelere dönüştüren kişi herhâlde Vecihi Hürkuş'tur. Onun elli yılı
aşkın kısıtlı imkânlarla(başka bir tabirle imkânsızlıklarla) devam eden
başarılarla dolu havacılığına(pilotluk, uçak mühendisliği) baktığımızda bunu
açıkça görebiliriz.
Merhum Vecihi Hürkuş, havacılık
adına hangi kapıyı çalsa o kapı bir noktadan sonra yüzüne kapanmıştır. Fakat
kapanan bu kapılar onu hayallerinden ve hedeflerinden bir milim bile
saptırmamıştır. Elindeki kıt imkânlarla, tabir caizse harikalar yaratmıştır.
Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı'ndan
sonra bir süre Seydiköy'de açılan Tayyare Okulu'nda eğitim vermiştir. Daha
sonraki dönemde TOMTAŞ'ın 14 kişilik üç motorlu Junkers G 24, diğerleri 6
kişilik tek motorlu Junkers F13 yolcu tayyareleriyle Ankara-Kayseri arasında
ulaşım uçuşları yapmıştır. Yapılan bu seferler ülkedeki ilk havayolu uçuşları sayılmıştır.
Hürkuş, 21 Nisan
1932'de ilk Türk Sivil Havacılık Okulu olan Vecihi Sivil Tayyare Mektebi
(VSTM)'ni kurmuştur. Söz konusu okula ikisi kız, 10'u erkek olmak üzere 12
öğrenci kaydolmuştur. İlk 12 öğrenci Sait, Tevfik, Muammer, Abdurrahman,
Salih, Osman, Rıza, Hikmet, Hüseyin, Kenan, Eribe ve Türkiye’nin ilk kadın
pilotu olan Bedriye (Gökmen) idi.
Hayatı roman olacak derecede ilginç
olan Hürkuş, 1942'de bir ömür yaşadıklarını ve mücadelelerini anlatan
"Vecihi Havada" adlı kitabını yazarak okurların ilgisine sunmuştur.
Türk Sivil Havacılık
sektörünün simge isimlerinden Vecihi
Hürkuş, 29 Kasım 1954'te Türkiye'de
"Hürkuş Hava Yolları" adıyla ilk özel havayolu şirketini
kurmuştu. Yaşanan talihsiz birkaç hadise ve kaza sonrasında 1959 yılında
şirketin uçuş izinleri iptal edilmişti.
Gözü ve gönlü göklerde olan bir tayyarecinin çileli serencamı
Türk havacılık tarihine adını altın
harflerle yazdıran mücadeleci insan Vecihi Hürkuş, 18 Ocak 1896(6 Kânunusani
1311)'da İstanbul'da, Arnavutköy'deki bir yalıda dünyaya gelmiştir. Babası
Gümrük Müfettişi Feham Bey, annesi ise Vidin'de doğmuş, üç yaşında İstanbul'a
gelmiş olan Zeliha Niyir Hanım'dır. Vecihi henüz üç yaşındayken babasını
kaybederek yetim kalmıştır. Üç kardeş babasız kalınca, anneleriyle beraber bir
süreliğine, Harbiye'de resim ve eskrim öğretmenliği yapan amcaları Ahmet Şekür
Bey'in yanına gitmek mecburiyetinde kalmışlardır. Daha sonra da ailece
Üsküdar'da yaşamaya başlamışlardır.
Kardeşlerin ortancası olan Vecihi, ilkokulu
Bebek'te okumuştur. Üsküdar'daki Füyuzati Osmaniye Rüştiyesi ve Üsküdar
Paşakapısı İdadisi'nde okuduktan sonra Tophane Sanat Okulu'na geçmiştir. Bu
geçişte onun satana olan ilgisi ve kabiliyeti etkili olmuştur.
Vatan sevgisini her şeyin önünde
tutan Vecihi Hürkuş, sanat okulundan mezun olduktan sonra, henüz 16 yaşındayken
eniştesi Kurmay Albay Kemal Bey'le birlikte gönüllü olarak Balkan Savaşı'na
katılmıştır. Edirne'ye giren grup içinde yer alan Hürkuş, Balkan Harbi sonunda
Beykoz Serviburun'daki esir kampına kumandan olmuştur.
Çok hareketli bir çocuk olan ve
küçük yaştan beri tayyarecilik hayalleri kuran Vecihi Hürkuş, yaşı nedeniyle
ilk önce gittiği Tayyare Makinist Mektebi'nden Küçük Zabit (Gedikli/Astsubay) rütbesiyle
mezun olmuş, I. Dünya Savaşı'nda Bağdat Cephesi'nde makinistlik yapmıştır. 2
Şubat 1916'da geçirdiği uçak kazasında yaralandığı için İstanbul'a dönmüştür.
Tedavisinin ardından hayalinin peşinden koşan Hürkuş, Yeşilköy’deki Tayyare
Mektebi’ne girmiştir. İlk uçuşunu 21 Mayıs 1916'da gerçekleştiren Hürkuş,
1917'nin sonbaharında Kafkas Cephesi'ne, 7. Tayyare Bölüğü'ne atanmıştır. Savaş
esnasında bir Rus uçağını düşürerek "Kafkas Cephesi’nde uçak düşüren ilk
tayyareci" unvanını almıştır.
Hürkuş, Ruslara esir olmadan evvel, uçağını düşmana teslim
etmemek için yakmıştır.
Vecihi Hürkuş, 8 Ekim 1917'de bir
hava savaşında yaralanmış, Ruslara esir olmadan evvel, uçağını düşmana teslim
etmemek için yakmıştır. Hazar Denizi’nde bulunan Nargin Adası’ndaki esaretten
Azerbaycanlıların yardımı ile yüzerek kurtulan Hürkuş, istihkâm teğmeni Salih
Bey'le 2,5 ayda Süleymaniye üzerinden Musul’a geçmiştir.
Hürkuş, savaşın sonlarına doğru
geldiği İstanbul'da Hava Müdafaa Bölüğü'ne tayin olmuş, İstanbul'daki hava
savunmasına destekte bulunmuş, ardından İstanbul'un işgali sırasında Harem'den
gizlice kalkan bir gemiyle evvela Mudanya’ya, oradan da Bursa ve Eskişehir
üzerinden Konya’ya giderek Kurtuluş Savaşı mücadelesine bizzat destek
vermiştir.
Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı’nın
ilk ve son uçuşunu yapan adamdır. Yine o, İzmir/Seydiköy Hava Meydanı'nı
işgal eden tayyarecidir. Bu yüzden TBMM'den üç defa takdirname almıştır. Yine
kendisine kırmızı şeritli İstiklâl Madalyası verilmiştir.
Vecihi Hürkuş, Kurtuluş Savaşı sırasında Akşehir'de Jandarma Komutanı
Ratip Bey'in kızı Hadiye Hanım'la evlenmiş, bu evlilikten Gönül ve Sevim isimli
iki kızı olmuştur. Sonraki senelerde, İstanbul'da iken sevdiği,
ancak Kurtuluş Savaşı nedeniyle Anadolu'ya geçtiği için ailesi tarafından
kendisine verilmeyen İhsan Hanım'la evlenmiş, bu evlilikten de Perran isimli
bir kızı doğmuştur. 1950'de, daha önce boşandığı Hadiye Hanım'la yeniden
evlenmiştir.
Vecihi Hürkuş'un hem hüzünlendiren hem de düşündüren hatıraları
İlk yerli Türk
uçağı olarak bilinen Vecihi K VI’yı Vecihi Hürkuş yapmıştır. Bunu yaparken, ganimet
olarak Yunanlılardan ele geçen pek çok eski motordan da faydalanmıştır. Bu
uçakla İzmir semalarındaki ilk ve tek uçuşunu 28 Ocak 1925'te gerçekleştiren Baştayyareci
Vecihi Hürkuş, bunun trajikomik öyküsünü "İlk Türk tayyaresini nasıl
yaptım ve nasıl taltif edildim?" adlı yazısında Resimli Ay dergisine şu
sözlerle anlatmıştır:
" Projemi müfettişliğe verdim
ve müsaade ettikleri takdirde bu proje dahilinde yeni sistem bir Türk tayyaresi
yapabileceğimi bildirdim. Müfettişlik, projemi, eski bir tayyareci olan fen
memuruna tetkik ettirdi. Fen memurluğu projeyi onayladı. Tayyarenin inşasına
müsaade edildi. Hayatımda o gün kadar mesut olduğumu hatırlamıyorum. Büsbütün
yeni sistem bir tayyare yapacak, memleketime yeni bir şey hediye edecektim.
İstikbâlde tayyarenin oynayacağı mühim rolü herkesten iyi bildiğim için bu
hediyenin ileride takdir edileceğine kani idim. İnşaata başlamak için icap eden
malzemeyi verdiler, derhal faaliyete geçtim.
Gövdeyi yaptık, ayakları taktık.
Kuyruğunu bitirmek üzereydim. Muvaffak olmak ümidiyle gece sevincimden uyku
uyuyamıyor, gündüz yorulmak bilmez bir faaliyetle çalışıyordum. Artık 5-10 güne
kadar tayyare bitecek, eserim tamam olacaktı. Bu sırada fen memuru istifa
ediyordu. Bunun üzerine tayyarenin inşası ertelendi. O gün beynime bir kurşun
sıksalardı bu kadar müteessir olmayacaktım. Bu kadar meşakkatle dayandıktan
sonra, bu kadar ümide düştükten sonra birdenbire tamam olmak üzere olan eserimi
topraklar üzerinde terk edip çekilmek bana çok acı geldi. Günlerce tayyaremin
yanına gittim, eserimin yavaş yavaş ölüşüne şahit oldum. Ölüme mahkum hasta
çocuğu yanında ağlayan bir baba vaziyetindeydim. Eserimi bitirmeme rağmen
müsaade etmiyorlardı."
Vecihi Hürkuş, önüne konulan bütün engelleri aşma azminde ve
kararlılığındaydı.
Kendi elleriyle yaptığı ilk yerli
Türk uçağını mavi göklerde uçurmayı aklına koyan Vecihi Hürkuş, önüne konulan
engelleri aşma azminde ve kararlılığındaydı. Buraya kadar gelip de en başa
dönmek istemiyordu. Onun için tekrar ilgili müfettişliğe başvurmuş, isteğinde
ısrarcı olmuş, neticede uçağın yapımına devam etmesine izin çıkmıştır. Hiç
zaman kaybetmeden kanatları hazırlayıp motoru takmış, böylelikle uçak son
şeklini almıştır. Önündeki çelik yığınından müteşekkil devasa eser, bu
topraklarda üretilen ilk uçaktır. Böylece ilk aşamayı geçmiştir. Artık iş
uçmaya kalmıştır. Fakat baştan beri peşini bırakmayan engeller ve insan
kaynaklı talihsizlikler bitmemiştir. Gelin devamını kendisinden dinleyelim:
"Müfettişlik, tayyarenin
tecrübesine müsaade etmiyor, bir defa Heyet-i Fenniye tarafından tetkikine
lüzum gösteriyordu. Tayyareyi ben yapmıştım, üzerinde ben uçacak, hayatımı ben
tehlikeye koyacaktım. Ben ne kadar sabırsızlanıyorsam, onlar o kadar soğukkanlılık
gösteriyorlardı. Heyet-i Fenniye tayyareyi tetkik etti. Uçmasına mani bir kusur
görmedi; fakat tecrübe yapılmasına da müsaade etmedi. Tetkikat bir aydan fazla
sürdü. Bir türlü karar verilmiyor, tecrübe yapmama müsaade edilmiyordu.
Izdırabımdan çıldıracak hale gelmiştim. Ben tayyaremden emindim. Muvaffakiyetle
uçacağımdan zerre kadar şüphem yoktu. Bunu Heyet-i Fenniye'ye fennî delillerle
ispat etmiştim. O halde neden bu eserimin tecrübe edilmesine müsaade
etmiyorlardı. Artık tahammülüm kalmamıştı. Bir gün gizlice tayyaremi meydana
çıkardım, motoruna gaz doldurdum, üzerine atladım ve makineleri tahrik ederek
havalandım. Yükseldikçe ruhum açılıyor, muvaffakiyetimden ciğerlerim şişiyordu.
Eminim ki ilk tayyareyle uçan mucitler bile bu kadar derin bir zevk
duymamışlardır.
Tayyarem yükselir yükselmez karargâhta
bulunanlar hemen meydana koşmuşlar, ansızın havaya yükselen bu tayyarenin hangi
tayyare olduğunu tetkike koyulmuşlar, nihayet benim uçtuğumu anlayınca merak
içinde beni beklemeye başlamışlardı. Ben yere iner inmez arkadaşlarım etrafımı
aldılar. Muvaffakiyetimi tebrik ettiler. Fakat biz asker olduğumuzu unutmuştuk.
İçimden gelen hisse mukavemet edemeyerek verilen emir hilâfına tecrübeye
kalkışmış, müfettişliğin emrini dinlememiştim. Müfettişlik derhal bir emri vaki
ile on gün hapse ve yarım maaşımın katına karar verdi. Mektep sıralarında iken
aldığımız terbiye bize ya mükâfatla ya da cezayla karşılanacağını öğretmişti. Benim
muvaffakiyetim cezayla mükâfat görüyordu. Bu icadımdan dolayı bir ikramiye ile
taltif edilmem lazım gelirken, 10 gün hapse mahkum olmuştum. Fakat bu ceza
artık benim için ehemmiyetini kaybetmişti. Ben tecrübemi yapmış ve tereddütler
içinde bulunan Heyet-i Fenniye'ye tayyaremin mükemmeliyetini tasdik ettirmiştim.
Benim için en büyük mükâfat buydu."
Vecihi Hürkuş, Türk havacılık tarihinde yaptığı işlerle iyi
bir model olmuştur
Türkiye'nin ilk uçak tasarımcısı ve
üreticisi olan Vecihi Hürkuş, Türk havacılık tarihinde 30'un üzerinde ilke imza
atmıştır. Dilerseniz biraz da bunlardan bahsedelim.
Vecihi Hürkuş, çift motorlu
tayyareyle(Caudron G-4) uçan ilk Türk pilotudur. Kafkas Cephesi’nde bir Rus
uçağını düşürerek ilk Türk Hava Zaferini kazanmıştır. Ruslardan ele geçirilen
Nieuport tayyaresine pervane imal etmiştir. İstiklâl Savaşı'nın ilk keşif
uçuşunu yapmıştır. İstiklâl Savaşı'nda uçak kanatlarının tamiratı için jelâtin
ile emait imal etmiştir. Kurtuluş
Savaşı'nın son uçuşunda (Seydiköy/Gaziemir) havaalanına ilk olarak o girmiş ve
tek başına orayı işgal etmiştir. Türk toprağı üzerinde ilk yolcu seferini yine o
düzenlemiştir. O, Türkiye'de kurulan ilk sivil havacılık organizasyonu olan
Türk Tayyare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu) 'nin kurucuları arasında yer alan ilk
ve tek pilottur.
Türkiye’de ilk olarak Vecihi
Hürkuş’a “Türkiye’nin Baştayyarecisi” unvanı verilerek onurlandırılmıştır.
Türkiye’deki ilk paraşüt atlayışında uçağı Vecihi Hürkuş kullanmıştır.
Atatürk’ün de izlediği bu gösteriyi Alman paraşütçü Herr Hainike
gerçekleştirmiştir.
İlk Türk sivil uçağı olan Vecihi XIV'ün
bütün planlarını ve inşasını o yapmıştır. Avrupa semalarında (Prag'dan
İstanbul'a) ilk Türk uçağıyla uçuşu yine o gerçekleştirmiştir.
Hürkuş, Türkiye’de ilk Türk uçağı
ile ilk yurt turunu yapmıştır. Vecihi Bey tarafından yapılan teklifi kabul eden
Belçikalı Paraşütçü M. Rene, Türkiye’de ilk Türk sivil uçağından ilk paraşüt
atlayışını gerçekleştirmiştir. Vecihi XIV uçağını ise Vecihi Hürkuş kullanmıştır.
Vecihi Hürkuş, havacılığı bir sevda olarak bellemiştir.
Türkiye’de ilk Sivil Kara ve Deniz
Tayyare Fabrikası’nı "Vecihi Fiham Kara ve Deniz Tayyare Fabrikası"
adıyla Hürkuş kurmuştur. Burada Vecihi XIV tipinde ikinci uçağını ve ilk Türk
deniz uçağını yapmıştır. Uçak motorlu sürat teknesinin projesini yaparak
“Vecihi SK-X” ihtira beratı almış, sonra da inşasını yapmıştır. Vecihi Sivil
Tayyare Mektebi (V.S.T.M.) adıyla Türkiye’deki ilk sivil pilotaj okulunu
açmıştır. “Vecihi XVI” adıyla ilk Türk
kapalı kabin yolcu/deniz uçağını inşa etmiştir. İlk Türk spor ve eğitim uçağı
olan “Vecihi XV” uçağını imal etmiştir. İlk Türk kadın tayyare pilotu Bedriye
Bacı’yı (Gökmen) ve 12 pilotu yetiştirmiştir. Türk Kuşu’nun kuruluşuyla ilgili
katkılarda bulunurken Türkiye’de ilk planör inşasını (US-4 ve PS-2)
gerçekleştirmiştir. 225 kilometrelik mesafedeki Ankara-Eskişehir arasında iki
tayyareye bağlı olarak planör uçuşu yaptırmıştır. Uçuş, Vecihi Bey komutasında
gerçekleşmiş, U-2 uçağını kendisi kullanmıştır. G-9 Planöründe ise Sabiha
Gökçen vardı.
Türkiye’de planörle havada kalma
rekoru, Türk Kuşu uzman eğitmeni Rus pilot Sergey Anokhin tarafından 14 Temmuz
1936'da 3 saat 10 dakika ile kırılmıştır. 15 Temmuz 1936'da, Eskişehir,
İnönü’den havalanan Vecihi Hürkuş, 800 metre yükseklikte 5 saat 45 dakika
kalarak yeni rekora imza atmıştır. Hürkuş, kamu desteği olmayan “Kanatlılar”
havacılık dergisini 12 sayı süreli çıkarmıştır. Türkiye’nin toprak altı
radyoaktif servetlerini (Toryum, uranyum, fosfat) tayyare ile tespit etmiştir.
Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO) tarafından, dünyada pilotluğu 50
yılı aşan ilk Türk pilot olarak ödüllendirilmiştir. Havacılığı bir sevda olarak belleyen Vecihi Hürkuş, 1916-67
yılları arasında, toplam 102 ayrı model uçak kullanan ilk ve tek pilottur.
Hayatının yaklaşık 30.000 saati havada geçen ilk ve tek Türk pilottur.(30.000
saat = 1.250 gün = 41 ay 20 gün = 3 yıl 5 ay)
Havacılık adına yaptığı emsalsiz
işlerden de görüldüğü gibi Tayyareci Vecihi Hürkuş, zamanın bütün olumsuz
şartlarına ve sürekli engellenmesine rağmen, hiç pes etmemiş, karşılaştığı her
sıkıntıyı bir sıçrama tahtası olarak kullanmış, Türk havacılık tarihinde akla
hayale sığmayacak büyük işler yapmış,
tabir caizse adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.
Vecihi Hürkuş aklı değil, kendi havada olan örnek bir pilottu
Onca olumsuz şart altında büyük
mücadeleler veren, engeller karşısında hiçbir zaman yılmayan Vecihi Hürkuş, hayatının
sonlarında çok sıkıntılar çekmiş, uçamayacak duruma getirilen uçaklarının
sigorta giderleri ve faizleri borcuna eklendiğinden, vatan hizmeti nedeniyle kendisine
bağlanan az miktardaki maaşına haciz konmuştur. Ankara'da anılarını yazdığı
sıralarda beyin kanamasından komaya giren Vecihi Hürkuş, 16 Temmuz 1969
tarihinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi'nde hayata gözlerini yummuştur.
Havacılığa adeta bütün hücreleriyle
âşık olan Vecihi Hürkuş, hiçbir devrin ve hiç kimsenin adamı olmamış, her zaman
yalnız kalsa da, daima elif gibi dik durmuştur.
Türk sivil havacılık tarihine bu
kadar büyük katkılarda bulunan Vecihi Hürkuş'u ne yazık ki millet olarak
yeterince tanımıyor ve sahiplenmiyoruz. Oysa tarih boyunca hep vefalı ve müşfik
bir millet olmuşuz biz. Türkiye'de 55
havaalanımız var. Bu kadar havaalanımız varken böyle büyük bir sivil havacının,
uçak mühendisinin, usta pilotun ve en mühimi de cesur girişimcinin adını bu
havaalanlarının birinde yaşatamamışız. Yazık, çok yazık!