M. NİHAT MALKOÇ
Edebiyat tarihçisi,
yazar, şair ve edebiyat öğretmeni:
Nihad Sami Banarlı
Edebiyatımıza birbirinden kıymetli eserler sunan Banarlı,
edebiyat tarihçisi, yazar, şair ve edebiyat öğretmeni vasıflarını
kendisinde topluyordu. Her yönüyle çok marifetli bir insandı. O, 1907 senesinde
İstanbul’un emsalsiz hayatını, geleneklerini, değerlerini en iyi yaşayan ve
yaşatan semtlerinden biri olan Fatih’te doğmuştu. Aslında baba tarafından
Trabzonludurlar. Zira o, Trabzon mebusu, şair Emin Hilmi’nin torunu, vali şair
İlyas Sami’nin oğludur. Anne ve babasının mezarları Banarlı kasabasında
bulunduğu için, soyadı kanununun çıkmasından sonra “Somyarkın” olarak aldığı
soyadını daha sonra Banarlı olarak değiştirmiştir. Bu durum onun anne –babasına
düşkünlüğünü ortaya koymaya yeter sanırım.
Banarlı, ilk eğitimini Fatih Sultan Vakıf Mektebi’nde, orta
eğitimini, Gelenbevi ve Mercan İdadîsi’nde, lise eğitimini Vefa Sultanisi’nde
yapmış, son olarak da İstiklal Lisesi’nden diploma almıştır. İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirerek öğretmenlik hayatına başlamıştır.
Kabataş ve Galatasaray gibi büyük okullarda edebiyat öğretmenliği vazifelerinde
bulunmuştur. Ardından Eğitim Enstitüsü’nde, Yüksek Öğretmen Okulu’nda
öğretmenlik ve idarecilik yapmıştır. Bunların yanında bugünkü anlamda birçok
sivil toplum kuruluşunda, dernek ve vakıflarda gönüllü çalışmalar yapmış, Türk
kültürüne ve edebiyatına hizmet etmiştir. Kültürümüzün yitik hazinelerini gün
yüzüne çıkarmıştır.
Banarlı, edebiyatın
hemen her alanında kalem oynatmış velûd bir kalemdir
Bizler Nihad Sami’yi daha çok
edebiyat tarihi ve Türk düşüncesi üzerine yazdığı yazılarıyla tanır, biliriz.
Oysa o, duygu ürünü eserler de ortaya koymuştur. Bunların başında tiyatro
türünde yazdıkları gelir. O, iyi veya kötü 10’a yakın tiyatro metni yazmıştır.
Tiyatro oyunlarında Türk kültürünün temel dinamiklerini gençliğe aktarmayı amaç
edinmiştir. Çoğu insan, Banarlı’nın bu özelliğini bilmez. Bunun yanında
şiirler, hikâyeler ve bir de roman kaleme almıştır. Fakat bu türlerde
yazdıkları yeni bir tarz oluşturma gayretiyle kaleme alınmamıştır. İçindeki
duygu sağanağını kitlelerle paylaşmak istemiştir.
O, asıl ilmî ve meslekî çalışmalarıyla kültür hayatımızdaki
yerini almıştır. Mesleki çalışmalarında çok titizdi. Türk dilinin kültürümüzle
izdivacından büyük keyif alırdı. Türkçeyi namus olarak görür, bu hususta taviz
vermezdi. Dil hassasiyeti kendisine “Türkçenin Sırları” adlı mükemmel eseri
yazdırmıştır. Ahmedî’nin Dasitan-ı Tevarih-i Mülûk-i Âl-i Osman ve Cemşid ve
Hurşid Mesnevisi, Banarlı sayesinde tenkitli ve karşılaştırmalı nüsha olarak
Türk okuyucusuyla buluşmuştur. Bu eser Osmanlı tarihini anlatmaktadır.
Banarlı'nın yazdığı
edebiyat ders kitapları gençlere edebiyat zevki aşılamıştır
Onun en hayırlı hizmetlerinden birisi de lise
öğrencilerinin okuması için hazırladığı lise ders kitaplarıdır. Bugün yazılan
edebiyat kitaplarıyla Banarlı’nın yazdıklarını karşılaştırdığımızda çok büyük
farklar görebiliriz. Ben lise yıllarında onun kaleme aldığı Metinlerle Türk ve
Batı Edebiyatı adlı kitaplarını okudum. Bu kitaplarda Türk kültürü bir çağlayan
gibi akardı. Metinler çocukların zevklerine ve seviyelerine göre seçilirdi.
Metin çalışmalarında bugünkü gibi uyduruk sorular sorulmazdı. Onun kitaplarından
aldığım hazzı hiçbir zaman unutmam mümkün değildir. Keşke Milli Eğitim
Bakanlığı o kitapları tekrar okullarımızda okutsa. İnanın o kitaplar bugün için
de yeterlidir. Belki yeni isimler ve Türk Dünyasından yazarlar eklenerek
yeniden düzenlenebilirler. Bu alanda da Banarlı’yı aşamadık.
Nihad Sami Banarlı, bağrından çıkmış olduğu milletine ve o
milletin gençliğine iyi bir mürebbi oldu. Onları yabancı dillerin ve
kültürlerin boyunduruğundan kurtarmak için çetin bir mücadele verdi. O,
yaşadığı sürece ne Müslümanlığından ne de Türklüğünden taviz verdi. Onuruyla,
fikirleriyle, mücadelesiyle dik yaşadı. Hayatını mücadelesine adadı. Banarlı
için başta gelen şey milli benlik ve milli şuurdu. O, bunlar olmadıktan sonra
bütün gayretlerin boş olduğuna inanırdı. Cehaletin ve hıyanetin baş düşmanıydı.
Özellikle kültürümüzü ecnebi kültürlerle yozlaştırmaya, hatta ortadan
kaldırmaya çalışanların karşısında mukavemeti eşsizdi. Başta dil, kültür, sanat
ve edebiyat olmak üzere her şeyin millisinden yanaydı.
Banarlı, tarihin bilinmesi ve gelecek nesillere olduğu gibi
aktarılması gerektiğine inanıyordu. O, Osmanlı’ya hayranlık duyuyor, fakat
hatalarını da görmezden gelmiyordu. Kökü mâzide olan atiydi Nihad Sami… Ne
geçmişi unutuyor, ne de tekâmülü reddediyordu. Yarınki Türkiye’nin idarecileri
olacak gençlere; ölçü üzere yaşamayı, kendilerine hedefler belirlemeyi ve bu
hedeflere varmak için azami gayret içerisinde olmayı öğütlüyordu. Gençler için
düzenlediği sayısız seminer, konferans ve toplantı milli gayenin sağlıklı ve
hızlı bir biçimde gerçekleşmesi içindi. Birileri kırıp dökerken o,
ağırbaşlılıkla ve sabırla tamir ediyordu. Yıkmak kolay ama yapmak zordu. O,
memleketin ikbali için zora talip oluyordu. Banarlı, metotlu ve disiplinli
çalışmayı severdi. Akademisyen olmamasına rağmen ilmi disiplini her şeyin
önünde tutardı. Çok fazla okur, okuduklarını muhakeme ederdi.
Millî meselelerde
çelik gibi sert olan Banarlı, zarif bir İstanbul beyefendisiydi
Banarlı’nın yakın çevresinde olma bahtiyarlığını
yaşayanlar, onun tam bir İstanbul Beyefendisi olduğu görüşünde birleşirler.
Zarif ve narin bir kişiliği vardı. Fakat milli ve manevi meselelerde çelik gibi
sertti. Bamteline basıldı mı kükremesini bilirdi. Öğrencisi olma onurunu
yaşayan Prof. Dr. Kemal Eraslan, Banarlı hocanın doğumunun yüzüncü yılı
münasebetiyle düzenlenen bir programda onu dinleyicilerin gözlerinde şöyle
canlandırmıştır:
“O, fötrü yana kaymış, soğuklarda giydiği lacivert
paltosuyla, lâcivert elbisesiyle, daima gözümün önündedir. Yavaş konuşur,
kelimeleri tane tane söyler ve son derece soğukkanlı ve yumuşak bir ifadeyle
karşısındakine hitap eder. Bu, insana değer vermek demek, saygı göstermek
demektir. Kendisi insana saygılı olduğu için saygı görürdü. Onunla birlikte
olduğum uzun yıllar boyunca bir gün olsun kızdığını, ağzından kötü söz
çıktığını duymadım. Türk Edebiyatına, diline çok hizmeti olmuştur.”
Banarlı ile Samiha Ayverdi çok iyi iki dosttu. Banarlı’nın
Ayverdi’ye yazdığı onlarca mektupta aralarındaki dostluğu, bağlılığı ve
birbirlerine olan hürmeti açıkça görmek mümkündür. Onları birbirine
yakınlaştıran unsurlar Türk diline ve Türk kültürüne aşk derecesinde
bağlılıkları ve hizmetleriydi. Fakat dostluklarının asıl vesilesi Kenan
Rifai’dir. Bu mutasavvıfa duydukları sevgi, onları aynı paydada
birleştirmiştir. Nihad Sami, manevi zenginliğini ve gelişimini biraz da Samiha
Ayverdi’ye borçludur dersek abartmış olmayız.
Resimli Türk
Edebiyatı Tarihi kadim edebiyatımızın kara kutusudur
Nihat Sami Banarlı’nın kültürümüze kazandırdığı eserlerin
başında hiç şüphesiz ki “Resimli Türk Edebiyatı Tarihi” gelir. İki cilt halinde
büyük boy olarak Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları arasında basılan bu kitap,
Türk edebiyatını destanlar döneminden günümüze kadar getirir. Her satırı büyük
bir titizlikle ve emekle hazırlanan bu eser, tam 1366 sayfadır. Benim en çok
sevdiğim ve her fırsatta okuduğum, elimin altından eksik etmediğim bu eserin
bilgilerine sizler de gönül rahatlığıyla güvenebilirsiniz. Çünkü bu eser,
popüler kültürün borazanlığını yapmayan, ilmi metotlarla yazılan edebiyat
tarihi alanında şaheserdir.
Türkçenin Sırları’nın sayıp döküldüğü ve dilimizin büyük
tehdit ve tehlikelerle yüz yüze olduğunun örneklerle ortaya konulduğu eser olan
Türkçenin Sırları, okuyup da tadına doyamadığım, tekrar tekrar okuma ihtiyacı
hissettiğim kitapların başında gelir. Bu eser Banarlı’nın Türkçe üzerine yazmış
olduğu 43 makalenin bir araya getirilmesinden oluşuyor. Fakat onun bunlara
benzer yüzün üzerinde dil içerikli makalesi vardır. Dil hassasiyeti normalin
çok üzerinde olan ve dili haysiyet olarak belleyen Banarlı, bu konuda gençliği
uyanık ve şuurlu olmaya davet etmiştir. O, Türkçenin kendi kendine yeten bir
dil olduğuna, Batı dillerinin ne idüğü belirsiz yoz kelimelerine muhtaç
olmadığına yürekten inanırdı.
Trabzon kökenli bir
ailenin çocuğu olan Banarlı, ömrünü edebiyata adamıştır
Trabzon kökenli bir ailenin çocuğu olan Nihad Sami Banarlı,
ömrünü Türk dilinin, kültürünün, edebiyatının ve maneviyatının diri olması ve
diri kalması için harcamıştır. Eserleri gözden geçirildiğinde ecnebi kültürden,
dilden ve edebiyattan Türk gençliğini uzak tutmaya çalıştığını görürüz. Fakat
bu demek değildir ki bizler yabancı dillerde ve kültürlerde yazılan eserleri
okumayacağız. Klasik tabir edilen kaliteli eserleri okuyacağız ama onların
cenderesinde sıkışıp kalmayacağız. Ona göre bizi biz yapan ve son nefesimize
kadar kalbimizde yaşayan milli ve manevi değerler Batı’nın yoz değerlerine feda
edilmemelidir.
Türk dilini en iyi kullanan ve bu dil için “Bu dil ağzımda
annemin sütüdür” diyen Yahya Kemal Bayatlı, Banarlı’nın en çok sevdiği ve
eserlerini Türk gençliğine sunduğu bir şairdir. Zira Yahya Kemal’in eserlerini
gün yüzüne çıkaran ve gençlikle buluşturan Banarlı’dan başkası değildir. Yahya
Kemal Enstitüsü’nün kurulmasına öncülük eden de odur. Sağlığında şiirlerini iki
kapak arasında göremeyen Yahya Kemal, gözlerini bu fani dünyaya kapattıktan sonra
Banarlı sayesinde sanki yeniden doğmuştur. Yahya Kemal Yaşarken(1959),
Yahya Kemal’in Hatıraları (1960) adlı eserler bu alanda yayınlanmış ciddi
yayınlardır.
İnsanlar ne kadar vefalı olursa o kadar vefa görürler.
Banarlı, büyük şair Yahya Kemal’e ve pek çok şair ve yazara kucak açarak
onların Türk kültür kamuoyunca tanınıp okunmalarını sağladı. Vefa karşılıksız
kalmaz şüphesiz. Banarlı da ölünce onun bütün yazılarını Nermin Suner Pekin
Hanımefendi bir araya getirerek yayınlanmalarını sağlamıştır. Banarlı’nın eserlerine, kendisinin de sağlığında
müdürlüğünü yaptığı Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı sahip çıkmıştır.
Fakat bir kısım yazıları hâlâ kitaplaştırılamamıştır.
Banarlı, şahsına
münhasır hasletleri olan üslûp sahibi usta bir yazardır
Banarlı üslup sahibi bir yazardır. Onun üslubu uzun
yılların ve zorlu çalışmaların ürünüdür. Onun eserlerini düşünerek okuyan
birisiyseniz yazısının altında imzası olmasa da yazılanların ona ait olduğunu
anlayabilirsiniz. Onun yazdıkları bize Türkçenin doyumsuz hazzını yaşatır. O,
eserlerinde fikirlerini açık seçik ortaya koymak için örneklendirmelere ve
alıntılara genişçe yer verir. Fakat kendi yazdıklarıyla alıntıları yerli yerine
oturtur. Bunu makalelerinde, denemelerinde, monografilerinde ve sohbet yazılarında
görebiliriz.
Nihad Sami çok kıymetli eserlere imza atmıştır. Onun
yazdığı eserler Türk dilinin ve kültürünün yitik hazinelerini gün yüzüne
çıkarmıştır. Nice insanlar onun kaleminden süzülen milli fikirlerden beslenerek
vatan sevgisini, milli ve manevi hissiyatı doyasıya yaşamıştır. Ne mutlu o
nurlu oluktan içenlere. Onun kaleme aldığı eserler arasında şunları
sıralayabiliriz: “Yahya Kemal Yaşarken,
Yahya Kemal’in Hatıraları, Türkçenin Sırları, Şiir ve Edebiyat Sohbetleri,
Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Dasitan-i Tevarih-i Müluk-i Ali Osman ve Cemşid
ve Hurşid Mesnevisi (Ahmedî), Namık Kemal ve Türk Osmanlı Milliyetçiliği, Büyük
Nazireler Mevlid ve Mevlid’de Milli Çizgiler, Edebi Bilgiler, Metinlerle Edebi
Bilgiler, Başlangıçtan Tanzimata Kadar Türk Edebiyatı Tarihi, Fatih’in Zafer
Sırları...”
Nihad Sami Banarlı
gibi yazarlara bugün dünden daha çok ihtiyaç vardır
Milletler maddi zenginliklerinden çok, kültürel
zenginlikleriyle ve manevi değerleriyle ayakta kalırlar. Türk milletini bir ve
beraber tutan, onun değerlerini çimento niyetine kullanıp onunla dünü yarına
sabitleştiren, yerli kültürün bayraktarlığını yapan Nihad Sami Banarlı gibi
yazarlara bugün dünden daha çok ihtiyaç vardır. Günümüzde Banarlı’yı adeta
yeniden keşfederek yarınlarımızın teminatı olan çocuklarımıza ısrarla okutmalıyız.
Onun dil sevgisini, millî ve manevî konulardaki hassasiyetini örnek almalı,
çizdiği yolda kararlılıkla yürümeliyiz. Ancak böyle yaparsak milenyum
bataklığına saplanan gençliği kurtarabiliriz.
Sözlerimi, dil hassasiyeti her şeyin üzerinde olan Banarlı’nın dile dair
şu veciz ifadeleriyle bitiriyorum:
“Diller, milletlerin en aziz, en tılsımlı, en kıymetli
servetleridir. Dillerin bir ses güzelliği ile dalgalanıp bir duyurma, anlatma
ve inandırma gücüne ulaşmaları, kısa zamanda olmamıştır. Yeryüzünde diller
kadar millet fertlerini birbirine bağlayan, onlara birbirlerini sevip
anlamakta, hele sevgilerini dile getirmekte aziz yardımcı olan başka kuvvet
mevcut değildir. Bir tarih boyunca ordu insanları savaş meydanlarından geçirerek,
zafere, gazi veya şehit olmaya koşturan cihangirler, büyük başarılarının
birçoğunu da, savaşçılara duyurabildikleri hitabet dilinin büyüleyici
güzelliğiyle kazandılar.”