Nâzım Hikmetin Şiiri
Nâzım Hikmet ilk şiirlerini hece vezniyle yazmakla birlikte, içerik bakımından hececilerden oldukça uzaktı. Onların bireyci şiirlerinin tuzağına düşmemiş, toplumsal içerikli bir şiire yönelmiş,ilk şiirleri Tevfik Fikret, Mehmet Emin ve Mehmet Âkif gibi şairlerin yoluna girmişti.
Giderek şiirinin gelişen içeriğine, hece ölçüsünün dar kalıpları yetmez oldu, yeni biçim arayışlarına yöneldi. Sovyetler Birliği’nde kaldığı ilk yıllarda (1922-1925), bu biçim arayışları doruğuna ulaştı.
Hece ölçüsünün kalıplarını kırarak, zengin ses özelliklerine büyük uyum sağlayan serbest nazma geçti. Bu değişiklikte Mayakovski’nin ve Gelecekçilik’i savunan öbür genç Sovyet şairlerinin etkileri olmuştu.
çağdaş bir türkü söylenemeyeceğine inanıyordu. Yaşamın gerçeklerinden kaçarak kendi kabuğuna çekilenlerden, sanatsal etkinlikleri yalnızca aydınlara özgü etkinlikler olarak görenlerden, halkı küçümseyenlerden alabildiğine uzaklaşmıştı.
Türkiye’de 1929’da 835 Satır adlı ilk kitabı yayımlandığında, bu kitaptaki şiirler karşısında, sanat çevreleri önce büyük bir şaşkınlığa düştü. Sonra çağın ünlü yazarlarından umulmadık övgüler geldi. Ahmet Haşim, Yakup Kadri gibi sanatçılar bile şairliğini öven sözler ettiler.
Nâzım Hikmet, izleyen yapıtlarıyla da etkisini sürdürdü, serbest nazmın benimsenmesini kısa sürede sağladı. 1936’ya değin yayımlanan kitaplarıyla, Cumhuriyet dönemi şiirinin değer yargılarını kökünden sarstı.
Şeyh Bedreddin Destanı’nda ise şiirini tam anlamıyla ulusal bir bireşime ulaştırdı. Divan ve Halk şiiri söyleyişlerini çağdaş bir anlayış içinde eritti.
Başyapıtı olan Memleketimden İnsan Manzaraları’nı 1941’de Bursa Cezaevi’nde yazmaya başlamıştı. İkinci Meşrutiyet’ten II. Dünya Savaşı sonrasına kadar çok geniş bir zaman diliminin öyküsünü (1908-1959) bu kitapta destanlaştırdı.
Düzyazı, şiir, senaryo tekniklerinin iç içe kullanıldığı Memleketimden İnsan Manzaraları, bütünüyle şiir, roman, öykü, oyun, senaryo, destan denemeyen yeni bir türün habercisi oldu.
Nâzım Hikmet cezaevi yıllarında en yüksek noktasına ulaşan verimliliğiyle birbirinden güzel şiirler yazmıştı. Yurt dışına çıktıktan sonra uzun süre ustalığına sığınarak benzer şiirlerle yetindiği, 1959’dan sonra ise "Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi" şiirleriyle yepyeni bir havaya girerek sanatının üst düzeydeki son ürünlerini verdi.
1938’de şairin cezaevine girmesiyle yasaklanıp ortadan kaldırılmış olan Nâzım Hikmet şiiri, Türkiye’de ancak ölümünden iki yıl sonra 1965’te yeniden ortaya çıkabildi.
Türk şiirinin en büyük ustalarından biri olan Nâzım Hikmet romanlar, oyunlar da yazmıştı. Toplumcu gerçekçi oyun yazarlığının kuramsal sorunlarına çözümler getirmek amacındaki oyunlarından film, bale, opera uygulamaları yapıldı.
Ayrıca çeşitli konularda çok sayıda makalesi, eleştiri yazıları da vardır. Hayattı boyunca sanatın insanlık için gerekliliğin bir örneği olarak toplumsal üretimleriyle dünya halklarının acısını sevincini dile getirdi hebeşli gencin faşizme karşı tepkisini ve taranda babuya olan aşkı hasretti, horişimaya atılan atomo sınıfsal sorunların doğurduğu çelişkileri dile getiren en güzel anlatım şeklini yarattı
TEPEDEN TIRNAĞA SANATÇI NAZIM HİKMET
Sanatçı olarak Nâzım Hikmet şairliği yanında,
roman yazmış, öyküler yazmış, tiyatro oyunları yazmış, film senaryoları yazmış, reji asistanlığı yapmış, sanat-edebiyat üzerine yazılar yazmış, gazetelerde yayınlanan köşe yazıları yazmış, bunun yanında resim yapmış; çeşitli el işleriyle uğraşmış çok yönlü bir sanatçıdır.
Fakat bütün bu sanat faaliyetleri içinde Nâzım Hikmet’i Nâzım Hikmet yapan kuşkusuz onun şairliğidir.
20. yüzyılda dünyanın en iyi şairlerindendi.
Türkçe yazmasına rağmen, onun taraflı şiiri, onu sadece Türk ve Türkiyeli emekçilerin değil, bütün dünya emekçilerinin 20. yüzyılda yetiştirdiği en büyük şairlerinden biri konumuna getirmiştir.
20. yüzyılda Dünya Komünist Hareketi’nin sayılı şairlerinden biridir.
Dünya çapında onun karşılaştırılabileceği şairler -kendileri de Nâzım Hikmet gibi komünizm davası için çalışan Mayakovski, Pablo Neruda, Louis Aragon, Bertold Brecht ve Yannis Ritsos gibi sanatçılardır.
Bir sanatçı ve her şeyden önce şair olarak onun büyüklüğü tartışılmaz -genel kabul gören- bir olgudur.
Nâzım Hikmet, Yannis Ritsos’la birlikte katıldığı bir söyleşide şiirin (dolayısıyla kendi şiirinin de) işlevi konusunda şunları söyler:
"Tümümüyle aynı kanıda olduğum dostum Ritsos’un sözlerine candan katılırım. Sadece iki düşüncemi belirtmek istiyorum. İlki şu: çağdaş şiirin görevi, buğday tarlalarının ve sanayi kuruluşlarının görevlerinden pek az farklıdır. Şiir de onlar kadar önemlidir. Bir zamanlar eski Yunan’da ve benim eski zamanlar Türkiye’mde böyleydi bu. Fakat sonradan, başka toplumsal koşullarda, yaşamsal bir gerekliliğin zoruyla şiir, yapacak bir şeyi olmayan insanların oyuncağı oldu. Şimdiyse tarihsel gelişimin diyalektiğinin sonucu olarak şiir, yine başlangıçtaki rolüne dönüyor.
İkinci düşüncem şu: şiir sadece bir gereklilik değil, çağdaş toplumumuzun en devrimci ilkelerinden biri; insanı, onun ruhunu, ve sonunda insandaki temel değişimleri öğrenmenin en etkin bir aracıdır. İnsanlığın teknik gelişimi son on yıllarda gerçekten fantastik bir boyuta ulaştı. Hemen en yakınımızdaki gelecek on yıllarda, örneğin şu sigarayı altına çevirebilmemiz olanağını sağlayacak siklotronların ve diğer araçların buyruğumuz altında olabileceğini var sayabiliriz. Fakat yine de insan ruhunu değiştirmenin sigarayı altına çevirmekten çok daha güç ve karmaşık olduğuna inanıyorum ben. İşte Yannis Ritsos’un sözünü ettiği, şiirin bu kesinlikle belirlenemez yanı, akışkanlığıdır ki şiire insanı değiştirmede kesin bir biçimde yardım eden bir olgu olarak ortaya çıkar. Çünkü şiirin bu yanı, denebilirse bugünün insanının ruhunda henüz açıklanmamış, belirlenmemiş, istemdışı kalan yanlarına yanıt olur. Şair, doğallıkla, tüm başkaları gibi bir insandır. Fakat o, salt, gerçekliği somut biçimde aydınlatmak değil, geleceğin kokusunu duyumlamak olanağına da sahiptir. Bir zamanlar Engels, şairlerin geleceğin kokusunu duyumladıklarını söylemişti. Onların özellikle bu yeteneği insan ve toplum üzerinde etki yapabilir."
(
Nâzım Hikmetin Şiiri başlıklı yazı
kazim-demir tarafından
9.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.