Gözlerim amansız bir pusunun koynunda sana açıyor bütün kapılarını. Bıçak sırtı öfkelerin ressamsız şehrinden yağmurlar yağıyor çırılçıplak yüzüme. Umutlarımı çekiyor şehrin deniz kokulu balıkçıları ağlarına. Kaldırım boyu uzanıyorum gazete başı sürmanşet acılarıma. Anne! geçen ismimi sormuşlar sana kapı önünden gitti git-ti demişsin. Öfkesini sırtına almış gözlerini karanlığa dikmiş dudakları kanlı ve gömleği yırtık bir çocuk mahallenin köşesinden dönerken bir ses. O gitti demişsin...
Duydum..!
Duydum Anne...!


Sesler bozdu birazda hafızamı anlamsızlıklar ve anlam veremediğim bu sararmış mektuplar.Hırçın vakitlerde mum ışığı dahi aydınlatmaz karanlık odamı. Dalgaların sırtından vuruyordu gözlerin masum duran çocukluğuma. Çaresizlik miydi sana beni bu kadar bağlayan yoksa tek çarem senin o sıcak gözlerin miydi annem..! O mahallenin köşesinden dönerken hızla koşan çocuğun ben olduğumu hissettin mi annem! Koşarken hani sağına soluna bakan ve arkasından onlarca insanın öldürmek istediği düşlerini kaçıran , bu gözleri daha kanlanmamış çocuğu tanıdın mı annem! Hani acil bir çıkışı olsa hayatın, aniden fırlayacak olan ve kanayan yaralarına sadece pansumanın senin sözlerin olacak çocuk. Her şeyden koparak sadece sana koşan ve yüreğinin sol çeperinde sadece sana aşkım diyen çocuk. O çocuk bendim annem!


Sen gece sessizce odanda uyurken ben sokakların anlamsızca karanlığında ellerini kendi nefesinin sıcaklığında ısıtmaya çalışan. Ceketi üstünde yamalı çocuk düşlerini kaçırıyor şehirden. Acilen kendisine bir dalga yaratmalı ve her dalgada bir öfke boğmalı. Susturulmamış kelimelerini suskun yüreğine çığlık çığlığa söyleyecek bir nefes daha gerekiyordu annem.!
Sustum...!
Mühürlenmiş bir güvercinin gagasında taşıdığı yapmacık zeytin dalı kadar suskundum. O çocuk bendim annem! Gözleri güneşi taşıyamadan bedenine vurulan kırbaçların 10 amperlik elektriğinde titreyen ve soğuk suların anlamsızlıklarında sadece sana ve sana dair güzelliklere gülümseyen suskun bir yüreğin destansı öyküsünden alıntı yapan o gözleri puslu çocuk mahallenin köşesinde dönerken sadece sana bakmak isterdi . Sen görmesen de o bendim Annem !


Vakitsiz bir ayrılık vurdu kelepçeleri bileklerime. Bu şehirde her şey satılıktı. Mutluluk dahi. Bir çocuğun ufak parmaklarının arasında sallanan pamuk şekerler ona dünyanın sadece pembe olduğuna inandırıyordu.Yediği o boyalı umutların aslında bir gün kursağına takılacağını hiç bir anne çocuğuna öğretmedi. Sende Anne! Söylemedin bana ayrılığın kurşun gibi sol tarafımı delip kanlarımdan bana bir sen çizdireceğini söylemedin Anne! Şimdi ne zaman hayal etsem seni her zaman gözlerini önce çiziyorum ve yüzün hiç gelmiyor duvarlarımın kırık , dökük parçalarına. Biliyorum sen gene uyuyorsun benden habersiz ve beni duymadan o koşan çocuğun ben olduğunu bilmeden yönümü söylüyorsun bilmediğim amcalara.Biliyorum sen gene beni arıyorsun benim seni aradığım gibi nefesimde.


Bir şehirde bu kadar deniz olurken bu şehirde bu kadar tutsaklık neden Anne! Karanfiller dahi sabıkalı artık düşlerimin prangalanmış köşelerinde. Kuşatılmış bir hayalin güneşsiz taraflarında boykot ediyorum sensizliği. Sana dair çok şey yazdım geri kalan mektuplarımda ve ben gene biliyorum sen bana kızacaksın sana ne bırak artık bunları diyerek kendi işine bak diyeceksin. Ve ben gene biliyorum sen bana sus dedikçe ben sana olan hasretimi dillendirip bu kalabalık şehrin ıssız sokaklarına senin adını ve benden sonra gelen düşleri çalınmış yetim gözlü çocukları yazacağımı. Bir kaldırımı kaç kişi paylaşır anne! işte öyle özgürlüğümü kısıtlayıp kalabalıklara attılar beni. Bir ekmeği çok kişiyle paylaşabilirdim ama bir özgürlüğün ekmek çalmaktan daha fazlaydı cezası. Anlamıyordum bu devrilmiş ruhumun gerçekten kaç anneye daha hasret kalacağını. İşte o yüzden sana bugün çaresizliğimin küf kokmuş renginden bir mektup yazıyorum. Sakın beni özleme anne...!!!!!


Özleme beni ne olursun . Benim için ağlama . Biliyorum çok klişe oldu bu laflar ve sen genede gözleri yaşlı bir şekilde ağırlayacaksın bu mektubumu. Ama genede üzülme anne!! Biliyorum susturdular yüreğimi ve ben sustum sensizliğin koynunda. Yüreğimin en mahrem köşelerine kilit vurdum seni sende unuttum anne.!!! Sen beni unutma ama üzülme be anne...! Düşlerimi gene o çocuksu bedenimin masumluğunda kaçırıyorum ve sen gene beni görmüyorsun anne!! Yönümü güneşin tersine umudun öfkesine ve özgürlüğün başkentine çevirdim. ... Sen görmesen de ben ölsem de ... Seni sevdim ANNE...!!! Düşlerimde kırık , dökük şehrimin ıssız yüzlerinde taşırım seni . . . Yüzünü görmesem de hala gözlerin bende Anne..!!

Muhammed Yalçınkaya




/...
Tarih hiç önemli olmadı benim heybemde. Çünkü ben hep zamansız kaybettim. Saatler hep geceye vurdu . Geceler hep umutlarıma. Düşman aramıyorum inanın .! Çünkü kendime kendimden daha fazla düşmanım. Dört tarafımı istila ettim kendimi gene kundakladım ama bir kendi içimden bu sevdayı bu anlamsızlığı atamadım... İşte bu yüzden hep sol tarafım iç kanamaya tutar ve yüzümde hep çizgiler biraz daha acılı ağıt yakar ...

Muhammed YALÇINKAYA
.../



Ayşegül Akbulut'a Saygılarımla ....
( O Bendim Anne başlıklı yazı muhammed-yal tarafından 10.05.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu