Çalıştığım dükkanın tabelasında DÜNTAŞ AŞ ÇAMAŞIR EVİ yazıyordu. 

Sonradan açılımının Anonim Şirket demek olduğunu öğrenince çok 

şaşırmıştım.

 Şirket denilince hayalimde canlanan bu ufacık dükkan değildi elbette,

 beş metre kare çalışma alanı olan, arkada bir de wc ve çay ocağı bulunan 

ufacık bir alan. 

Topu topu iki tane çamaşır makinesi var, iki makinenin üzerine 

yerleştirilmiş  iki de kurutma makinesi vardı. Duvar dibine dayalı çamaşır 

katlama masası, yan tarafında da ütü masası. Pres ütü çamaşır katlama 

masasının bir köşesindeydi.

Genelde lokanta, fırın, otel çamaşırları gelirdi. Hafta sonları ise askerler

ve öğrenciler doldururdu dükkanı. Kişiye özel çamaşırların karışmaması 

için renkli  boncuklar kullanırdık, kimin çamaşırı hangi renk boncuk ve 

hangi eşyaları var  liste tutardık.

İşlerden başımızı kaşıyacak zamanımız olmazdı. Gerçi dört beş yıl sonra

her  kurum kendisine ait çamaşırhane kurduğu için işler zamanla 

çok azaldı ve yaklaşık beş sene sıkı çalışma sonunda işler aniden 

durduğunda patron iş yerini kapattı başka bir alana, emlak işine geçti.

Patronun o kadar çok misafiri olurdu ki onca iş arasında sanki 

çay ocağı işletir gibi gelene gidene çay servisi de yapardık. 

Onun oturduğu alan ile bizim çalıştığımız alan arasında tepeden aşağıya 

kadar inen beyaz, kalın bir perde vardı. Makine buharları,

özellikle kurutma makinelerinin dışarıya vurduğu sıcaklık ve ütü başında 

ter içinde çalışır fakat o perdeyi açtıramazdık.  

Hafta içi olmak şartı ile haftada bir gün izin kullanıyorduk. 

Sigorta başlangıcımızın  olması bizi aldığımız ücretten daha çok 

sevindiriyordu. 

Bazı çamaşırların inatçı kirleri olduğu için onları büyük leğenlerde 

ıslatır ve bir gün bekletirdik. Özellikle beyaz renkli çamaşırları.

Elde biraz çitileyip makineye öyle atardık. Ellerimizdeki eldiven bile

parçalanırdı, elden gelen bir şey yoktu. Ailemin durumu iyi değildi.

Çalışmak zorundaydım.

Bu elde çitileme sırasında elimin üzerindeki ufak bir açık yara 

mikrop kapmış, kolumun yukarısına doğru yol yapıp dirseğimin 

iç tarafında kocaman bir yaraya sebep olmuştu.

Elime geçen merhemi sürüyordum ama yara geçeceğine daha da azıyordu.

Bir gün yine patronun arkadaşlarından diş hekimi Hikmet beye çay 

veriyordum, kolumu tuttu ''Bu ne kızım böyle hem de bu vaziyette, 

kangrene mi çevireceksin, bu ne hal, kendine acımıyorsun, 

karnındaki çocuğa da mı acımıyorsun?'' Dedi.

Ortam buz gibi olmuştu, herkes sus pus birbirine şaşkın şaşkın bakınıyordu.

''Hamile bu kız'' Diye açıkladı tekrar. 

Ben arka tarafa geçtim, yüzüm perdenin rengi gibi bembeyaz olmuştu.

Patron konu hakkında hiç konuşmadı, arkadaşı ile biraz daha sohbet 

ettikten sonra onu yolcu etti.

Ben perdenin arkasında korku ile bekliyorum, perdeyi eliyle araladı

''Gel bakalım buraya'' Dedi. Haliyle olayın iç yüzünü öğrenmek istedi.

Bende patronun oğlu ile yaşadığımız aşkımızdan ve bir anlık gafletimizden 

bahsetmek zorunda kaldım. Beni güzel güzel dinledi. 

Bir  müddet sessizce düşündü. Sonra benimle konuşmaya başladı.

''Bak kızım, bu karnındaki çocuk benim torunum olacak madem, makul bir 

yol bulalım. Seni hemen isteyelim, telli duvaklı gelin edelim, 

kimse mahcup olmadan çıkarız bu işin içinden inşallah'' Dedi. 

O kadar korkmuşum, o kadar gerilmişim ki birden boşalarak 

sevinç göz yaşları  dökmeye başladım.

Bundan gerisi kız istemeler, aile arası yemekli bir düğün, kayınbabamın

bize verdiği eve yerleşme gibi meşguliyetlerle geçti günler.

Daha önce bahsettiğim gibi, çamaşırhane işi vadesini doldurunca 

emlakçılığa  başladı  eşim ve babası.

Ben hem sekreterliklerini yaptım, hem çocuğuma baktım orada. 

Emlak bürosu bir apartman dairesiydi, her türlü konforu olunca

çocuğumu da rahatça büyütebildim.

Ben şanslıydım, bu şansıma her gün dua ettim. Çünkü hayatta çok

kötü örnekler de vardı, benim başıma da gelebilirdi. Bu nedenle

Her namazımda ''Allah'ım beni iyilerle karşılaştır'' Derim ve bol bol 

şükranlarımı  sunarım.


(Bu bir kurgudur. Kendi mesleğim başkadır.)




Müjgân Akyüz Dündar

( Allah'ım Beni İyilerle Karşılaştır başlıklı yazı MüjganAKYÜZ tarafından 17.07.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu