Üniversite mezunlarının hepsine öğretmenliğe geçiş hakkı verilmişti rahmetli Erbakan döneminde.
Ben de asıl mesleğimi bırakıp öğretmenliğe geçmeye karar verdim. O zamanda çok öğretmen açığı vardı.
Henüz taşımalı eğitim filan olmadığından hepimizin tayini köylere çıktı elbette.
Kurrada bana çıkan okulun adı Merkez Yeşiltepe İlkokuluydu. Adının başında merkez yazması nedeni ile
çok yer değiştirmek isteyen oldu benimle. Hiçbir kimsenin bilmediği bir köy.
Merkez köy diye adının olması herkesin dikkatini çekmişti ve etrafımda değiş tokuş için adeta
yalvaran gözler dolaşıyordu.
Köy, Taflan ilçesinin bir köyüydü, Taflan'a gittik ve köyün yerini, yolunu soruyoruz, bilene rastlayamıyoruz
bir türlü. Sonra taksiciye sormak aklımıza geldi, kendisi daha önce gitmiş ve bize yolu tarif etti detaylıca.
Tarife göre yola koyulduk ancak yol öyle tehlikeliydi ki, devamlı rakım yükseliyor, tek araçlık kıvrım kıvrım
yolda giderken aşağıya bakmaya korkuyorduk. Uçurum kenarından gidiyorduk, aşağıda ağaçlar seçilemez olmuştu.
Köye vardık ve muhtarı aradık öncelikle. Muhtar yoktu, kızı bize lojmanın anahtarını verdi. Lojman; tek odalık,
wc, banyo bir arada, küçük bir mutfaktan oluşan, yığma bina, yıllardır badana görmediği belli bakımsız ve içi
çok kirli bir evdi. Okul bahçesinin içindeydi.
Eşimin de işleri olduğundan beni bırakıp merkeze dönmüştü. Ben lojmanı elimden geldiği kadar temizlemeye
başladım. Temizlikle meşgulken bir araba sesi duydum okul bahçesinde, bir kadın çıktı arabadan, tayininin
buraya çıktığını söyleyince çok fazla sevinmiştim. Ancak o pek sevinçli durmuyordu, benim gibi bir
hayal kırıklığı yaşıyordu. Ben tek başıma olsaydım bir ve beşince sınıflar dahil hepsini tek bir sınıfta okutmak
zorunda kalacaktım. Arkadaşın gelmesi ile bir, iki ve üçüncü sınıflar bir tarafta; dört ve beşinci sınıflar
diğer tarafta olmak üzere iki dersliğe bölüşebilecektik. Nitekim çalışmaya o şekilde başladık, bu arada
muhtarı hala görememiştik. Taflan'a odun taşıyor dediler, bir minibüsü varmış, arka koltuklarını yatırıp
odunla dolduruyormuş minibüsü. Sonradan öğrendik ki kaçak kesiyormuş devletin ormanına ait ağaçları ve
odun olarak satıyormuş.
Aksi gibi bir de cinayet vakasına denk geldik, iki komşu sınır yüzünden tartışınca biri diğerini vuruyor.
Camiinin hocası gencecik biri. Camiye bir kişi bile gelmiyormuş, ''Ezan da okumuyorum, burası kaçak yaşayanların,
arananların, başka yerde vukuatı olup buraya sığınmışların bir köyü. Zamanla anlarsınız.'' Diyerek köy hakkında
epey bilgi aldık ondan. Ama ben ezanı okumasını rica ettim, bizi kırmayarak namaz vakitlerinde ezanımızı okudu.
Hocaya geçici olarak bir iki dönüm yer vermişler, sebze meyve ekme ile vakit geçiriyor.
Nisan ayında hafta sonu şehre evimize geçmiştik. Hafta başlarında arkadaşla buluşuyor, dönüşte taksi ile
görev yerine ulaşıyorduk. Fakat bu sefer taksici tepeye çıkamayacağını, yolların karlar ile kapandığını söyledi.
Aşağıda yazdan kalma sıcak bir hava, tepede ise ulaşıma kapalı bir yol. Ne yapacağımızı, nasıl ulaşacağımızı
şaşırmıştık. Yürüme mesafesi olmadığı gibi, kıvrım kıvrım yolları ile araba ile ulaşmak dahi çok uzun sürüyordu.
Taksici zincir takıp belirli bir yere kadar bizi götürebileceğini, geri kalan yolu yürüme olarak çıkmamız gerektiğini
söyledi. Zaten geri kalan yol dediği asıl tırmanma ve zorlu olan yoldu. Sonra bize bir haber ulaştırdılar, ertesi
gün Taflan belediyesi yol açma çalışması yapacaktı. O gün evlerimize döndük, ertesi sabah yine arkadaşla buluştuk.
Taksici tekerlerine zincir takarak bizi görev yerimize ulaştırdı.
Hafta sonu geldiğinde eve dönüş yapamadık, yollar yine kapanmıştı. Muhtar çok ilgisizdi. Lojmana çağırdık, yanına
birini daha almış ve gelmişlerdi. Gayret gösterilse bu yolun kapanmayacağını, müracaat edildiği zaman açtıklarını
güzelce anlatıyoruz ama o karşımızda gülüyordu. ''Sizden önceki öğretmenler ne iyiydi, sene başında çocuklara ödev verip
gider, yıl sonunda da karnelerini dağıtırdı.'' Dediği anda ben ne ile karşı karşıya kaldığımı o zaman anladım.
Onlara göre okul gereksiz bir şeydi, çocukların yapacağı işler oluyordu.
Arkadaşla ben, merkeze inemesek bile eğitime daha bir hırsla sarıldık. Yıl sonuna doğru gelen bir haber ile okulumuz
taşımalı eğitime geçince bu sefer gerçekten merkeze çok yakın, aşağı köyde birkaç okulu bir araya getirdiler.
Böylelikle benim de tayinim eş durumundan eşimin çalıştığı okula yakın bir köye çıkmıştı.
Köy; ırmak kenarında, bahçesi ağaçlarla dolu, yolu düzgün ve tepede değildi. Fakat ulaşım yine sorun olmuştu.
Sadece sabah köyden minibüs ilçeye geçiyor, akşam olunca da gidenleri toplayıp köye getiriyordu.
Zaman zaman ilçeden sonra bir saat kadar yürüyerek okula ulaşıyorduk, bazen de eşimin okuluna yakın olduğu
için eşim getirip götürüyordu bizi. Yine orada da bir kadın arkadaşla beraber çalıştım.
yolcu
keşfedilmemiş bir dağın zirvesinde
karlar dizlerimden daha yüksek
okul arıyor gözlerim, ayaklarım ıslak
tepemde ısıtmayan bir güneş yolculuk yapıyor
kuşlar yön gösteriyor kaybolmuşluğuma
karlara bastıkça bir melodi gibi sesler
kulağımı okşuyor beyaz şarkılar
kılavuzum kuşlara eşlik ediyorum ıslık çalarak
yeşil çimenlere ulaşmak istiyorum
oysa rengi solmuş çimenler karşılıyor beni
akıbetimi bilemiyorum
ayaklarımı nereye sürükleyecek
hayal ettiğim bir köye
arzuladığım ırmağa varabilecek miyim
kimsesiz bir yıldız gibiyim
kaymak istiyorum ormanlara doğru
yeşile özlem ile
bu köye yaz çok geç geliyor
şehir günlük güneşlikken
biz mahsur kalıyoruz tepede
kar yolları kapatıyor
Müjgân Akyüz Dündar