Niyet ettim yalnızlığa… Kabul eyle Tanrım.
Bir kez daha baktı ezberi…
—Yalnızlar pansiyonu--
ne zamandır yollardayım diye
gülümsedi sabit bakışlı hiçliği
Yüz buldu yorgunluğu küçülen
gözlerinde…
Yarım kalmış bir şiirin
dalgınlığındaydı adres kâğıdının arka yüzüne sakladığı kalem artığı
İmgeler. Dünya gözünde ürkek
erguvanları vardı kapı önlerinin, su yüzünde elinin kirleri.
Saçının kıvrımlarında hiçler,
kırçıl sakalının miş li geçmişinde yoklanmış ihtimaller…
Kendimden kaçacağım bir yer
olmalı diye düşündü ayağı takılmadan önceki yalnızlığı.
Kendimsiz olmalıyım diye
seslendi öncelerine...En yanlış andı...
Yaz dedi alışkın bir ses yanı
başına…
Çantasında beş adet şiir
kitabı, bir kitap arasında 3000 Türk lirası, iki adet tükenmez kalem, sigara,
çakmak, bir kaç giyilmiş gömlek, iki pantolon, iç çamaşırları, pijama, havlu,
deniz şortu ve ,
Avucundaki kâğıtta yarım bir
şiir arkasına yazılmış pansiyon telefonları…
Kıtlık dedi hiçliğime yaslanan gök tanrı
Ateşe kum serpti ak kızlar,
havaya su
Kovdu kâhinler dünümü
Ağladı yer tanrıçası yağmur
taşkınına
Rüzgâra değdi suya düşen
gözyaşı
Dans etti kara büyüleri kutsal
tapınakların
Çekip gitti gökyüzüme saklanan
tanrılar
Çekip gitti yıldız tüküren
geceler
—Haydi, vre alıp götüresin bunu diye söylendi Niça... Hırlıdır, hırsızdır... Adı bile yoktur.
Burası saygın bir pansiyondur…
Bak söylüyorum; en çok bir
hafta kalacaktır burada... Sonrası karışmam… Anlaştık?
Tamam, tamam dedi zoraki
gülümsemeli karakol amiri. Adlandırdık biz onun
Öznesiz yanını… Ne sorsak hiç
dedi,
Adı oldu bay hiç…
Alnıma yapıştırdım Allah’ına
kadar…
İkinci el bir suskunluk taşıyor
yaşamımın ön yüzü. Üç noktanın uğultusu dolaşıyor kulak
Arkalarımda…
Suya değmeyen nilüferim düş parçalarımın bilinçsizliğinde. Balçığımda
çırpınıyor,
Gerçeğimin pusları.
Belleğime can diliyor denetimi
olanaksız duygulanımlarım.
Siyah beyaz bir kartpostalın
gizil çağrışımlarının kaybedilmiş renkleriyim.
Kördüğüm iç görülerimin ansal
yaşantıları. Us dışı, düşünce kiplerimin sarmalı…
Kimim… Kimdim… Neden
tanıyamıyorum kendimi…
Bugün mü doğdum?
Neden bu kadar büyüğüm o zaman?
Neden kocaman ellerim
ayaklarım?
Adımlarım sıkışmış. Ne ileri ne
geriyim, sokulmuyor dışım, yokmuşum gibi davranan içime
Nerede bittim… Nereye
başlıyorum…
Öyle ulaşılmaz bir yakınlıkta
ki anlarım, az öncelerim yok sanki.
Her şeyin karaltıları kalmış
sadece yanı başımda. Bulunamayanları arıyorum bilinmezliğin
İçindeki anlamlarda
Yaşadığım yokluğu aşmak istiyor
suskun çığlığım.
Adımı taşıyan, dünümü yaşayan
kişiyi bulmak istiyorum.
Bir şeyler kalmış olmalı
geriye, kaybetmediğim bir şeyler…
Yazarın
Önceki Yazısı