Bay H/iç


Niyet ettim yalnızlığa… Kabul eyle Tanrım.

 

 Sıcaktı incir yapraklarına yapışmış gün tozları, duvar diplerinde dalamış ısırganlar… Kâğıtlara dolanmış tütün çiçeklerinde öd ağacı kokusu… Gayrı resmi bir fotoğrafın flu bakışlarında ödemeli bir son… Yaşı olmayan saç örgülerin bihaberliğinde uluorta ahesteler…

 Bir dirhem rüzgâr tanrım diye söylendi yokuşu tırmanan ayakları… Elindeki adrese

Bir kez daha baktı ezberi…

—Yalnızlar pansiyonu--

ne zamandır yollardayım diye gülümsedi sabit bakışlı hiçliği

Yüz buldu yorgunluğu küçülen gözlerinde…

 

Yarım kalmış bir şiirin dalgınlığındaydı adres kâğıdının arka yüzüne sakladığı kalem artığı

İmgeler. Dünya gözünde ürkek erguvanları vardı kapı önlerinin, su yüzünde elinin kirleri.

Saçının kıvrımlarında hiçler, kırçıl sakalının miş li geçmişinde yoklanmış ihtimaller…

Kendimden kaçacağım bir yer olmalı diye düşündü ayağı takılmadan önceki yalnızlığı.

Kendimsiz olmalıyım diye seslendi öncelerine...En yanlış andı...

 

 

Yaz dedi alışkın bir ses yanı başına…

 Kırk, kırk beş yaşlarında… Erkek… Başının arka kısmında şişlik, yüzünde bereler... Kimliksiz… Cüzdanı, adı, adresi yok.

Çantasında beş adet şiir kitabı, bir kitap arasında 3000 Türk lirası, iki adet tükenmez kalem, sigara, çakmak, bir kaç giyilmiş gömlek, iki pantolon, iç çamaşırları, pijama, havlu, deniz şortu ve ,

 

Avucundaki kâğıtta yarım bir şiir arkasına yazılmış pansiyon telefonları…

 

 

                                                                                       

Kıtlık dedi hiçliğime yaslanan gök tanrı

Ateşe kum serpti ak kızlar, havaya su

Kovdu kâhinler dünümü

Ağladı yer tanrıçası yağmur taşkınına

Rüzgâra değdi suya düşen gözyaşı

Dans etti kara büyüleri kutsal tapınakların

Çekip gitti gökyüzüme saklanan tanrılar

Çekip gitti yıldız tüküren geceler

 


—Haydi, vre alıp götüresin bunu diye söylendi Niça... Hırlıdır, hırsızdır... Adı bile yoktur.

Burası saygın bir pansiyondur…

Bak söylüyorum; en çok bir hafta kalacaktır burada... Sonrası karışmam… Anlaştık?

 

Tamam, tamam dedi zoraki gülümsemeli karakol amiri. Adlandırdık biz onun

Öznesiz yanını… Ne sorsak hiç dedi,

Adı oldu bay hiç…

  —Böyle ad olur... Diye mırıldandı Niça…

 

 Yazım geldi,

Alnıma yapıştırdım Allah’ına kadar…

 

 Tarihsiz uyandı bir hiç… Başım ağrıyor diye söylendi kısık bir ses, yorgunum alabildiğine… Şaşkınım…

İkinci el bir suskunluk taşıyor yaşamımın ön yüzü. Üç noktanın uğultusu dolaşıyor kulak

Arkalarımda…

Suya değmeyen nilüferim  düş parçalarımın bilinçsizliğinde. Balçığımda çırpınıyor,

Gerçeğimin pusları.

Belleğime can diliyor denetimi olanaksız duygulanımlarım.

Siyah beyaz bir kartpostalın gizil çağrışımlarının kaybedilmiş renkleriyim.

Kördüğüm iç görülerimin ansal yaşantıları. Us dışı, düşünce kiplerimin sarmalı…

 

Kimim… Kimdim… Neden tanıyamıyorum kendimi…

Bugün mü doğdum?

Neden bu kadar büyüğüm o zaman?

Neden kocaman ellerim ayaklarım?

Adımlarım sıkışmış. Ne ileri ne geriyim, sokulmuyor dışım, yokmuşum gibi davranan içime

Nerede bittim… Nereye başlıyorum…

Öyle ulaşılmaz bir yakınlıkta ki anlarım, az öncelerim yok sanki.

Her şeyin karaltıları kalmış sadece yanı başımda. Bulunamayanları arıyorum bilinmezliğin

İçindeki anlamlarda

 

Yaşadığım yokluğu aşmak istiyor suskun çığlığım.

Adımı taşıyan, dünümü yaşayan kişiyi bulmak istiyorum.

Bir şeyler kalmış olmalı geriye, kaybetmediğim bir şeyler…

 

 

 

( Bay H/iç başlıklı yazı DemirMUTLUGİL tarafından 25.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu