Bugün, toplumun içinde bulunduğu yalnızlaşma süreci üzerine yazmak istiyorum. Evet, yalnızlaşma; belki de modern zamanların en sessiz ve en derin çığlığı… Dünyanın her köşesinde hissedilen bu sosyolojik değişim. Dost meclislerinde sıkça dile getirdiğimiz batıda komşuluk ölmüş, insanlar artık birbirini sormaz olduğu dediğimiz yalnızlık ve bireyselleşme köklü bir geçmişe sahip Diyarbakır gibi şehirlerde bile kendisini gösteriyor.
Diyarbakır, kadim medeniyetlerin beşiği, güçlü
sosyal bağlarıyla bilinen bir şehir. Geçmişte komşuluk ilişkilerinin güçlü
olduğu, insanların birbiriyle daha iç içe yaşadığı şehrimiz, son yıllarda hızla
değişiyor. Kentsel dönüşüm, dijitalleşme ve artan bireyselleşme, şehrimiz de yaşayanları
da yalnızlaştırmaya başladı. Geleneksel aile yapıları çözülüyor, komşuluk
ilişkileri zayıflıyor, toplumsal dayanışma ruhu giderek erozyona uğruyor.
Özellikle gençler arasında artan sosyal medya kullanımı, onları dijital dünyada
sosyalleştirirken, gerçek hayatta yalnızlaştırıyor.
Bu dönüşüm sadece Diyarbakır’a özgü değil,
aslında tüm Türkiye’yi etkileyen bir süreç. Ancak, Diyarbakır gibi köklü
şehirlerde bu değişim daha derin izler bırakıyor. Çünkü şehrimiz ve bizim gibi
diğer kadim şehirler, tarih boyunca güçlü sosyal dokularıyla ayakta kaldılar.
Şimdi ise, modern hayatın getirdiği yeni yaşam tarzları bu dokuları zorluyor.
Bir yanda modernleşmenin gereklilikleri, diğer yanda geleneklerin gücü… Bu iki
kuvvet arasında sıkışan bireyler, kendilerini yalnız ve çaresiz hissediyor.
Özellikle pandemi sonrası değişen yaşam tarzı,
tüketimin artması ve bireysel yaşamın getirdiği yeni tür oluşumlar bizleri daha
da yalnızlaştırmaya başladı. Son dönemlerde doğu kültürüne uzak olan bir artı bir
evlerin inşa edilmesi de bu bireyselleşmenin sonucudur. Artık insanlar yalnız
kalmayı, evlenmemeyi veya evlense bile çocuk yapmamayı tercih etmeye
başladılar. Bilindiği üzere liberalizm, bireysel özgürlük üzerine kurulan
bir siyasi felsefe veya dünya görüşüdür. Ancak
bireysel özgürlük sanki yanlış anlaşılmış, tamamen soyutlanmaya doğru yol alan
bir hayat tarzı benimsenmiş durumda.
Şehirde sohbet edeceğiniz her kırk yaş üstü
insandan aynı çığlığı duyacaksınız: “Çocuğuma dahi ulaşamıyorum.” Bu sorun
bizim gibi gelenek ve göreneklerin ağırlıklı olduğu toplumları bile esir
aldığına göre bu konu yabana atılacak bir mesele değil.
Peki, bu yalnızlaşma sürecine nasıl dur
diyebiliriz? Belki de bu sorunun cevabı, eski değerlerimizi yeniden
hatırlamakta saklı. Komşuluk ilişkilerimizi güçlendirmek, aile bağlarımızı sıkı
tutmak, toplumsal dayanışmayı yeniden canlandırmak… Bunlar, yalnızlaşmaya karşı
koyabileceğimiz güçlü silahlar. Diyarbakır’ın ve tüm Türkiye’nin yeniden
birbirine kenetlenmesi, bu değerlere sahip çıkmakla mümkün olacaktır.
Sonuç olarak, Diyarbakır’dan yükselen bu sessiz feryada
kulak verelim. Bu feryat, sadece bu şehre değil, tüm topluma ait bir uyarı.
Birbirimizden uzaklaşmadan, yeniden bir araya gelmenin, dayanışmanın yollarını
bulmalıyız. Yalnızlaşan toplumlar, güçlü
toplumlar olamazlar.
Diyarbakır
Usulü Liberalizm - Oktay Güvener (tigrishaber.com)