M. NİHAT MALKOÇ
Türkiye’nin
yetiştirdiği ender entelektüellerinden biriydi Dr. Mustafa Çalık Hoca.
Ölüm her
geçen gün en değerlilerimizi alarak iyice yalnızlaştırıyor bizi. Dünyayı
güzelleştirenler dağılıp gidiyor aramızdan. Dünya o ölçüde kıymetini yitiriyor
gözümüzde. Zira “Şerefü`l-mekân bi`l-mekîn”(Bir makamın şerefi orada oturandan gelir.) demiş
eskiler.
Hayattan çekilenlerin yerine
yenisini koymakta zorlanan Türkiye, 6 Aralık 2023 tarihinde çok kıymetli bir
aydınını daha kaybetti. Uzun süreden beri mide kanseri tedavisi gören tarihçi, yazar, siyaset bilimci Dr. Mustafa
Çalık, 67 yaşında hayatını kaybetti.
Türk fikir hayatının önemli
şahsiyetlerinden biri olan Mustafa Çalık, 1956
yılında Gümüşhane'nin Çalık köyünde doğmuştu. İlk ve orta öğrenimini memleketi
Gümüşhane’de tamamlamıştı. 1972 yılında Türk Ülkücüler Teşkilatı Gümüşhane
Şubesi’nin Denetleme Kurulu’nda bulunmuştu. 1975’de Elmadağ MHP İlçe Gençlik
Kolları Başkanlığı’na seçilmişti. 1977’de Ülkü Ocakları Genel Merkez Yönetim
Kurulu’na girmişti. 1978-1979 yıllarında ise MHP Araştırma Merkezi ve Parti
Okulu’nda görev yapmıştı. 1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi’nden mezun olmuştu. Yani mülkiyeliydi o.
Merhum
Mustafa Çalık, 12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonra bir grup arkadaşıyla
beraber Yeni Sözcü dergisini yayımlamaya başlamıştı. O dergide "Fazıl
Mustafa" müstear adıyla köşe yazıları yazmıştı. 1983’te Hamle dergisinin
çıkışına katkıda bulunmuştu. Yine müstear bir isimle bu derginin yazar
kadrosunda yer almıştı. 1980 yılında Uzman Yardımcısı olarak çalışmaya
başladığı Devlet Planlama Teşkilatı’nda 1984’de uzman olmuştu. 1985-1987
yılları arasında ABD’de Denver Üniversitesi’ne bağlı Milletlerarası Çalışmalar
Lisansüstü Okulu (GSIS)’nda milletlerarası politika mastırı yapmıştı. 1989
yılına kadar DPT’te çalışmıştı. Aynı yıl görevinden istifa ederek, bir grup
arkadaşıyla birlikte "Türkiye Günlüğü" dergisini yayınlamaya
başlamıştı. 1981 yılında SBF’de başladığı siyaset ilmi doktorasını, "MHP
Hareketi’nin Siyasî Sosyolojik ve Kültürel Kaynakları" başlıklı bir tezini
savunarak, 1992 yılında tamamlamıştı. 1983-1984 ders yılında Ankara ve
Hacettepe üniversitelerinin değişik bölümlerinde Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi dersleri vermişti.
Mustafa
Çalık, taşradan gelip ülkemizin başkentinde, hayat görüşünden ve ilkelerinden
taviz vermeden, elif gibi dik durarak varlık mücadelesi gösteren ve bunu
fevkalâde başaran bir kişiydi. O, hem eylem hem de söylem adamıydı. Daha
doğrusu bu ikisini ustaca birleştiren bir büyük düşünce insanıydı. Çalık,1972
yılında Türk Ülkücüler Teşkilatı Gümüşhane Şubesi’nde görev alarak hayatının ve
geleceğinin yönünü tayin etmişti.
Dr. Mustafa
Çalık Hoca, 1996-1997 ders yılında Kazakistan'da faaliyet gösteren Hoca Ahmet
Yesevi Türk-Kazak Üniversitesi’nde ‘Değişim ve Yenileşme Tarihimizin Temel
Problemleri’ başlıklı lisansüstü bir ders okutmuştu. Bir süre de Türk Ocakları
Yüksek Hars Heyeti azalığı yapmıştı. 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde MHP’den
Gümüşhane (ikinci sıra) milletvekili adayı olmuştu, fakat az bir oy farkıyla
seçilememişti. Yeni Ufuk (1997) ve Ayyıldız (1999) ve Bugün (2006)
gazetelerinde köşe yazarlığı yapmıştı. Bir ara Yazıcıoğlu'nun yanında yer
almış, BBP Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulunmuştu. Mülkiye'den mezun
olan Çalık, aynı zamanda Türk Ocakları ve Mülkiyeliler Birliği üyesiydi.
Yaşadığı sürede yüzlerce yazı kaleme alan velut kalem Mustafa Çalık'ın en büyük eseri 156 sayı çıkan "Türkiye Günlüğü" dergisiydi. Onun dışında "MHP Hareketi/ Kaynakları ve Gelişimi", "Siyasi Yazılar", "Teorik Denemeler" adlarında üç kitabı bulunuyordu.
Son dönemin münevverlerinden Çalık, her
zaman kitabın ortasından konuşurdu.
İlim
ve fikir adamı Dr. Mustafa Çalık Hoca, Türkiye’nin yetiştirdiği ender
entelektüellerinden biriydi. Bu ülkenin dertleriyle dertlenen,
sevinçleriyle asude olan sahici bir
vatanperverdi. Kıymetli yazar Berat Demirci'nin deyimiyle o, organik bir
münevverdi. Kökü geçmişte (mâzide) olan (aydınlık) bir gelecekti. Celadet
sahibi bir güzel insandı. Onun için fikir namusu her şeyden önce gelirdi. Onun
bir davası, bir meselesi, bir kavgası ve bir sevdası vardı. Davası uğruna canı
da dahil olmak üzere, her şeyini kaybetmeyi göze alırdı.
Hayata imanın ve irfanın nuruyla
bakan Mustafa Çalık, Türk fikir hayatının keskin kalemiydi. Sözü eğip bükmeyi hiç sevmezdi. Kitabın
ortasından konuşurdu. Gözünü budaktan sakınmayan
bir insandı. Nev'i şahsına münhasır (hiç kimseye benzemeyen, özgün) bir
adamdı. O bıçkın (gözü pek, korkusuz, yürekli,
yaman, acar) bir delikanlıydı.
Sözü ezip
büzmeden, inandığı değerleri yüksek sesle savunan bir düşünce adamıydı. Fikri Akyüz'ün de dediği gibi parayla pulla, makamla
mevkiyle, şanla şöhretle işi yoktu onun.
Hak ve
hakikat dairesinden taşmadan, sünnet ölçülerinde yaşamaya çalışan Mustafa Çalık,
bu ülkenin fikir namusu olan ender aydınlarından biriydi. Düşüncelerini sözde
değil özde savunurdu. O hiçbir zaman "ne şiş yansın ne kebap"
anlayışında olmamıştır. Üsttekini alta, alttakini üste koymamıştır. Ne bir
fazla ne bir eksik söylemiştir. Hiçbir zaman hakikatlerin nihan olmasına gönlü
razı olmamıştır. Taşı hep gediğine koymuştur.
Kıymetli
yazar Mustafa Çalık entelektüel birikimi üst düzeyde olan bir insandı. Çok da
iyi bir polemikçiydi. Gözünü budaktan sakınmayan bir fikir adamıydı. Siyaha siyah,
beyaza da beyaz diyebilendi. Her konuda açık ve netti. Kendisi doktorasını
yapmış bir akademisyen olmasına rağmen sohbetleri akademik değildi.
Sohbetlerinde dostluğun getirmiş olduğu sıcaklık ve doğallık vardı. Bu da
dinleyicilerin aklından çok, kalbine sirayet ediyordu.
Merhum
Mustafa Çalık keskin zekâsıyla çevresindeki insanları hep şaşırtır ve kendisine
hayran bırakırdı. "Benzemez Kimse Sana" türküsünün sözleri sanki
kendisini anlatmak için yazılmıştı. Bir anlamda gönül aynasına yansıyanları
ifade etmişti. Yani duygu ve düşünceleri özgür ve özgündü. Yalnız kendisine
benzerdi dersek yanlış söylemiş olmayız.
Dr. Mustafa Çalık, özgüveni üst
düzeyde olan bir aydındı. İkna gücü yüksek çok da iyi bir hatipti. Bilgisiyle
ve donanımıyla dikkat çekerdi. Onun televizyon kanallarındaki tartışma
programlarındaki konuşmaları ilgiyle izlenirdi. Hatta bazı iddiaları gündem belirlerdi.
Merhum Mustafa Çalık ülkücü kökenli bir
düşünce adamıydı.
Mustafa
Çalık, tarihin mayınlı alanlarında yürümekten çekinmezdi. Harf inkılabı
hakkında konuşmaktan sakınan aydınların aksine o yüksek sesle "Cumhuriyet
inkılapları içerisinde en sakatı, en yanlışı harf inkılabıdır. Keşke bütün
camileri yıksalardı, ama Elif-Ba’ya dokunmasalardı. Kültür gölü çekilmiştir.
Bunu şimdi bizim sağcılar sağından solundan bükerek söylemeye çalışıyorlar. Ben
dümdüz söylüyorum: Bütün camileri yıksalardı yeniden yapabilirdik; ama Elif-Ba’nın
değiştirilmesini hâlâ telâfi edemedik." demişti.
İslâmcı
kesimin yüz akı kalemlerinden biri olan Yusuf Kaplan'ın da dediği gibi Mustafa
Çalık "Ülkemizin
fikir namusu olan en güzide aydınlarından biriydi. Derdi vardı. Derdi büyüktü.
Yüreği yangın yeriydi. Tek başına 'okul' oldu, gelecek nesillerin tohumlarını
eken Türkiye Günlüğü dergisi ile ülkemizin fikir hayatına damgasını
vurdu."
Merhum Mustafa Çalık ülkücü kökenli
bir düşünce adamıydı. Sıra dışı bir
ülkücüydü. Ülkücülerin de en hasıydı. Zira söylemleriyle eylemleri birebir
aynıydı. Düşünceleri yıllardan beri iktidardaydı ama o bundan hiçbir zaman
istifade edemedi. (Belki etmek de istemezdi.)
Mustafa Çalık, dergicilikten para
kazan(a)madı. Elinde ne varsa "Türkiye Günlüğü" dergisinin yaşaması
için harcadı. Hem Türkiye'de dergicilikten para kazanmak da mümkün değildi.
Dergi, belirlenen periyotlarda çıkabiliyorsa bu, o dergiyi çıkaran kişi için
yeterliydi.
Fikrî
eserler yayımlayan Cedit Neşriyat onun zor zamanlarda ve zor şartlarda kurduğu
ve bin bir emeklerle büyüttüğü bir müessese idi. Bu çatı altında "Cedit
Hareketi"ni oluşturarak yerli ve millî fikre susayanlara bir anlamda çeşme
olmuştu. Fakat düşüncelerini yeterli düzeyde anlayanlar çıkmadığı için fikir halkası
istediği gibi genişleyememişti.
Mustafa Çalık demek en çok da
"Türkiye Günlüğü" demekti.
Merhum
Mustafa Çalık, ilk sayısı 1989 Nisan ayında çıkan Türkiye Günlüğü Dergisi'nin
imtiyaz sahibi ve Genel Yayın Yönetmeniydi. Ömrünün son nefesine kadar bu
güzide derginin dopdolu bir içerikle ve vaktinde çıkması için olağanüstü gayret
etti.
Mustafa Çalık demek Türkiye Günlüğü,
Türkiye Günlüğü demek de Mustafa Çalık demekti. Bu ikisi, birbirlerine yapışık
ikizler gibiydi. Mim Kemal Öge'den Beşir Ayvazoğlu'na, Şükrü Hanioğlu'ndan Mehmet
Ali Kılıçbay'a, Taha Akyol'dan Hüsrev Hatemi'ye, Nevzat Kösoğlu'ndan Durmuş
Hocaoğlu'na, Sami Selçuk'tan Nur
Vergin'e, Yahya Sezai Tezel'den Ahmet Yaşar Ocak'a, Atilla Yayla'dan İlber
Ortaylı'ya kadar onlarca büyük kalem erbabı bu dergide birbirinden güzel ve
iddialı yazılar kaleme almıştır.
Üniversitede
öğrencilik yıllarımızda "Türkiye Günlüğü" dergisi duygu ve
düşüncelerimizin önemli bir referansı ve aynasıydı. Nerede bulursak alır
okurduk. Bazen konular seviyemizin çok üzerinde olurdu. Fakat yine de anlamaya
çalışırdık.
Türkiye'de
düşünce dergiciliğinde çığır açan "Türkiye Günlüğü" adeta bir
mektepti. Hatta mektepten de öte bir üniversiteydi. Bu üniversitenin rektörü de
hiç şüphesiz ki Mustafa Çalık'tı. Kimler geldi kimler geçti bu üniversiteden.
Kimisi talebe kimisi hoca oldu bu yüksek fikir mektebinde. Gerçek anlamda aydın
olup da bu mektepte okumayan yoktur.
Vatan
sevgisini ve milliyetçiliği önemli bir değer olarak gören ve bu uğurdaki
mesaisine hız veren "Türkiye Günlüğü" dergisi belli bir gayenin
(davanın) gerçekleştirilmesi için matbuattaki ehemmiyetli yerini almıştır. Derginin ilk
sayısındaki “Çıkarken” başlıklı yazıda şu ilkelere vurgu yapılmıştır: “Türk
aydınının, ülke ve toplum endişesi taşıyan okur-yazar her Türk gencinin esas
meselesi, ilk meselesi, birinci meselesi siyasî çekişme ve kavgalar içinde ömür
tüketmek değildir!... İlimdir, tefekkürdür, sanattır, edebiyattır...
Araştırmadır, incelemedir, öğrenmedir, düşünme ve düşündüklerini
tartışmadır.... Bu dergide içinden çıktığımız toplumun mukaddeslerine saygısızlık
etmeyen ve üzerinde yaşadığımız vatan toprağının tamamiyetine kastı olmayan her
türden yazı -belli bir fikir kıymeti taşımak kaydıyla- yer alabilecektir. Her
ne ad altında ve her ne gerekçeyle olursa olsun, insan hakları, demokrasi,
düşünce ve inanç hürriyeti aleyhtarlığı yapan herhangi bir yazıya da “Türkiye
Günlüğü”nün sayfalarında yer veremeyeceğimizi ifade edersek “yasaklar” listemiz
tamamlanmış olur. Yazılıp çizilen şeylere şu veya bu sebeple karşı çıkan her
cenahtan kalem erbabının tenkid ve itirazlarına da belli bir üslûp edebî ve
aydın terbiyesine sadık kalması kaydıyla ilgili sayfalarımızın imkânları
çerçevesinde yer vereceğiz.”
Çalık, Türkiye Günlüğü'nde
konuşulamayanların konuşulmasına vesile olmuştur.
Özgürlüğüne
pek düşkün bir insan olan Çalık, bir dönem Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT)
uzman olarak çalışsa da bürokrasideki görevini devam ettirmemiştir. Doktorasını
yapsa da üniversitelerde uzun vadeli ve kalıcı olarak görev almamış, bir
anlamda kendi özgür üniversitesi olan "Türkiye Günlüğü" dergisini
çıkarmıştır. Bir anlamda bu kıymetli yayın organını bir çeşit açık üniversiteye
döndürmüştür. Cedit Yayınları bünyesinde üç aylık periyotlarla yayımlanan bu
entelektüel dergide yüzlerce aydın özgürce kalem oynatmıştır. Bu kıymetli
kalemler Türkiye'nin aydınlık yarınları için kafa yormuşlardır.
"Türkiye
Günlüğü" dergisi Türk milliyetçiliği çizgisinde yayın yapan, belli bir
gündemi olan ve gündem belirleyen akademik ve hakemli bir dergiydi. Bu dergi
kültür, tarih, medeniyet, milliyetçilik, demokrasi, cumhuriyet konularını büyük
bir cesaretle, milli bir bakış açısıyla ve açık yüreklilikle irdeleyen Türk sağının yüz akı mesabesinde
bir yayın organıydı.
Türkiye
Günlüğü'nde demokratik bir bakış açısıyla farklı düşünceler de dile
getirilebilmiştir. Bu çerçevede farklı fikirlerin kendilerini ifade etmelerine
imkân sağlanmıştır. Nur Vergin, İlber Ortaylı, Nabi Avcı, Orhan Türkdoğan,
Nilüfer Göle, Mehmet Ali Kılıçbay, Kadir Cangızbay, Süleyman Seyfi Öğün, Hüseyin
Çelik, Mustafa Erdoğan, Levent Köker gibi entelektüellerin imzalılarının bu
dergide yer alması bunun en büyük delilidir.
İlk
sayısını Mustafa Çalık öncülüğünde “Gerçekleşmeyen Rüya:
Demokrasi” dosyasıyla 1989 yılında çıkaran "Türkiye
Günlüğü" dergisi demokrasiye ve demokratikleşmeye vurgu yapmıştır. Türkiye
Günlüğü dergisinin son dönemdeki yazı kurulunda şu isimleri görüyoruz: Beşir
Ayvazoğlu, Erol Göka, Erol Özvar, Fetullah Akın, Gökhan Çetinsaya, Gültekin
Yıldız, Hüseyin Yayman, İhsan Ayal, İhsan Fazlıoğlu, M. Can Doğan, M. Naci
Bostancı, Mehmet Öz, Mehmet Özden, Mustafa Çalık, Nabi Avcı, Senail Özkan,
Sıddık Çalık, Tuncay Önder, Vedat Bilgin. Danışma Kurulu'nda ise İlber Ortaylı,
Korkut Tuna, Mehmet Genç, Mustafa İsen ve Nur Vergin gibi önemli isimler yer
alıyordu.
Ülkemizin
düşüncede, kültür ve medeniyette önemli bir ivme kazanmasına katkıda bulunan Türkiye
Günlüğü’nün ilk sayısı Nisan 1989 tarihinde okuyucuyla buluşmuştur. O; popüler
olmayışıyla gazeteden, tek yönlü olmayışıyla da kitaptan ayrılır. Aslında söz
konusu dergi, planlandığı üzere ayda bir çıkacaktı. Dokuz ay boyunca da aylık
neşredildi, ancak dosya ağırlıklı bir içeriğe üç aylık bir periyodun daha uygun
düşeceği düşünüldüğü için 1990 yılı başından itibaren dergi üç aylık hale
getirildi. 1994-96 yılları arasında çıkış periyodu iki aya indirildi, 1997’den
başlayarak yeniden üç aylık periyoda dönülmüştür.
Türk düşünce geleneğinde
kendisine önemli bir yer edinen Türkiye Günlüğü dergisi, emsallerinin aksine
İstanbul merkezli değil Ankara merkezli
bir düşünce dergisidir. İlk sayısında derginin sahibi ve Yazı İşleri Müdürü
Adem Çalık’tı; Yazı Kurulu üyeleri ise Nabi Avcı, Beşir Ayvazoğlu, Vedat
Bilgin, Mustafa Çalık, Kemal Görmez, Öner Kabasakal, Mim Kemal Öke, Esat Öz,
Mehmet Özden’ den ibaretti. Yayımlanma süreci içerisinde derginin yazı
kurulu üyeleri ve yazarları sürekli değişmiş ve yenilenmiştir. İlk sayının yayımlandığı tarihteki 12 kişilik
Yazı Kurulu’ndan 7 isim 16 sene boyunca fasılasız birlikte çalışmıştır.
Mustafa Çalık, uzağına düşse de memleketi
Gümüşhane'yi hiç unutmadı.
Malum olduğu üzere fikir ve aksiyon
adamı Mustafa Çalık, Gümüşhane'de doğup büyümüştü. Bu toprakları hiçbir zaman
unutmamıştı. İşlerinden fırsat buldukça memleketini ziyaret ederdi. Ruhu bu
topraklarda huzur ve sükûna kavuşurdu. Bir zamanlar Gümüşhane'den aktif
siyasete girme girişimi olsa da bu isteği az bir farkla dumura uğramıştı.
Mustafa Çalık, memleketi
Gümüşhane'yi çok seven bir insandı. Geldiği yeri hiçbir zaman unutmazdı. Büyük
şehirde, başkent Ankara'da yaşıyor olmasına rağmen o hep buralıydı. Son
nefesine kadar da buralı olmaya devam etti. Hiçbir zaman büyük şehirlerin kaosu
içerisinde dağılıp gitmedi. Yağmurlarında ıslandığı Gümüşhane, onun için su
gibi, ekmek gibi aziz ve elzemdi. Fırsat buldukça memleketine gelir, eş dostla
hasret giderirdi. Yılın belli zamanlarını doğup büyüdüğü bu topraklarda
geçirmekten büyük bir keyif alırdı.
Merhum Mustafa Çalık, kelimenin tam
karşılığı olarak küçük dev adamdı. Bu aziz
ve necip milletin dertlerini kendisine dert edinen vatan evlâdıydı. Yeri
doldurulamazlardandı.
Güçlü ve
temelli bir kalemi vardı merhum Mustafa Çalık'ın. Bunu öncelikle doğru yerde ve
doğru zamanda okuduklarına borçluydu çoğunlukla. Zira kendisi çok iyi bir
okurdu. O hiçbir zaman kulaktan dolma bilgilerle hareket etmezdi. Yüreğinde
yaşa(t)madıkları kaleminden yansımazdı. İnandığını söyler, söylediğine
öncelikle kendisi inanırdı.
Herkesin
yerin dibine gömdüğü Enver Paşa'ya onun derin bir sevgisi ve muhabbeti vardı. Yani
Enver Paşa hayranıydı kendisi. Enver Paşa'yı hakkıyla ve layıkıyla etüt
etmişti. Zira onun gözünde Enver Paşa muasırları tarafından doğru anlaşılamamış
bir şahsiyetti.
İttihatçılığıyla
bilinen Dr. Mustafa Çalık, İttihatçı Paşaların en kudretlisi olan Enver
Paşa'nın hayranıydı. Çalık'a göre İttihatçılar idealisttiler, vatanperverdiler.
O, İttihatçıların iktidar kavgalarını makul görmemek için hiçbir sebebimizin
olmadığını söylemiştir.
Merhum
Çalık'a bazı çevreler tarafından "Son İttihatçı" deniliyordu. O, buna
karşılık şu mütevazı cevabı veriyordu: "Böyle bir sıfatı hak ettiğim
kanaatinde değilim. Son İttihatçı sözünü kabul edemem. Bu, dünyada son Türk
demektir. Ben, son Türk değilim." Böylece
"İttihatçılar ölür, İttihatçılık ölmez." beylik sözünü de
büyük bir içtenlikle ve gururla tasdik ediyordu. Sonra da büyük bir azim ve
kararlılıkla göğsünü gere gere şu cümleyi kuruyordu: "Türklük yaşadıkça
İttihatçılık, Türklüğün direnme azmi olarak Türk ruhunda yaşayacaktır. "
Merhum Çalık'ın İttihatçılığı
aşikârdı. Kendisini İttihatçı geleneğin devamı sayıyordu. Her fırsatta ve
platformda bunu dile getiriyordu. Onun dostlarıyla Türkiye Günlüğü dergisinde
cuma geceleri bir İttihatçı geleneği olan kuru fasulyeli sofralar eşliğinde
sohbetler etmesi bunun bariz yansımalarından biridir. Aynı zamanda onun İttihat
ve Terakki Cemiyeti üyelerinin son dönemde yanlış tanınmalarını engellemeye
yönelik çabaları dikkat çekiyordu.
Merhum
Çalık, Enver Paşa'yı idealist bir kahraman, askerî bir deha olarak görüyor ve
çok seviyordu. Enver Bey'in bazı çevreler tarafından bilinçli ve ısmarlama bir
mantıkla haksızca eleştirildiğini iddia ediyordu. O, Enver Paşa'nın bizim
müdafaamıza ve himmetimize ihtiyacı olmadığını belirtiyor, onunla ilgili olarak
farklı mecralarla şunları söylüyordu:
"Enver
Bey'in ismini ilk defa Sultan Abdülhamid'e zorla, isyanla Kanun-i Esasî'nin
yürürlüğe girmesini, Meclis-i Mebusan'ın açılarak meşrutî idareye geçilmesini
kabul ettirmek için yaptığı çalışmalarla görüyoruz. Enver Paşa Makedonya
Dağları'nda çete vuruşmalarında emrindeki bölükle, daha sonra taburla
olağanüstü muvaffak olmuş, ordu içinde bilinen bir isimdi. O, gözünü budaktan
sakınmaz bir komutandı. Ataklığına, cesaretine kimsenin bir ölçü bulamadığı,
son derece gözü pek, çok disiplinli bir askerdi. Yakın tarih onun kadar yiğit,
delikanlı, idealist bir adam görmüş müdür? Enver'in duygusal olduğu tek konu,
Paşa'mız bir hayli kılıbıktır. Ben çok severim kendisini. Naciye Hanım
konusunda inanılmaz bir duygusallığı vardır.... Enver Paşa alaylıları gerçekte
hak ettikleri rütbelere döndürerek (bir anlamda tasfiye ederek) genç subayların
önünü açmıştır. Enver'in askerlik yeteneği, liderliği, teşkilatçılığı, ataklığı,
kahramanlığı ve ıslahatçılığı devrindeki hiçbir subayla mukayese edilemez.
Enver Paşa cepheden cepheye dolaşan, kabına sığmaz bir adamdı. Enver Paşa'nın
hayatında hiç hiddetle bağırdığı, çağırdığı ve münakaşa ettiği yoktur. Ömründe
kaba bir söz bile ağzından çıkmamıştır. Siyasî fikirleri bakımından Enver daha
muhafazakâr ve dindar bir adamdır. Enver Paşa tarihte geldiği tüm makamlara
liderlik vasıflarının hakkıyla gelmiştir.
"İnsanı ölümden
koruyan tedbir değil, esasen "ecel"idir."
Düşünce göğümüzün parlak
yıldızlarından biri olan Mustafa Çalık'ın
ömrünün son dönemleri amansız hastalıkla mücadele etmekle geçti. Hastalığı
yüzünden, yapmayı planladığı birçok
fikir projesini ne yazık ki gerçekleştiremedi. Hastaneler zorunlu mekânı
oldu. Fakat bundan dolayı hiçbir zaman şekva etmedi. Allah'tan gelen her şeye
rıza gösterdi. Zira o, inanmış bir adamdı. Bu dünya gurbetinde çetin bir
imtihana tabi tutulduğunun farkındaydı.
Türk kültür ve düşünce dünyasının en
sıra dışı ve vakur isimlerinden biri olan Dr. Mustafa Çalık, sosyal medya
hesabından 26 Eylül tarihli paylaşımında "Muhtemelen bu sizlerle son
hasbihâlim ve muhaberem olmuş olabilir; zira, 2022'nin Kasım ayı ortalarında
hastalığımın (kanser) nüksetmesinden sonra her ne kadar inişli çıkışlı bir
süreç yaşadıysam da şu an itibariyle malûm illetin 4. safhasında bulunuyorum.
Umûmî vaziyetim eskilerin tâbiriyle "hızla vahâmete doğru seyrediyor"
değil; hekimlerimiz de henüz ümitlerini kesmiş değiller, ama mevcut hâlimin çok
kritik olduğunu onlar da söylüyorlar. Elbette ki, İmam Ma'türîdî'nin ifâdesiyle
insanı ölümden koruyan tedbir değil, esasen "ecel"idir. Buna da
inanıyorum; "Yatan ölmez yeten ölür" darbımeselinin doğruluğu ve
hikmetine de; lâkin bütün bunları son âna kadar mükellef tutulduğumuz
"tedbir" ve modern tıbba duyduğum saygının karşısına da
koyamıyorum." ifadelerini kullanmıştı. Netice gerçekten de dediği
gibi oldu.
Türkiye Günlüğü Dergisi ve Cedit
Neşriyat Genel Yayın Müdürü Dr. Mustafa Çalık’ın cenaze namazı 8 Aralık Cuma
günü Gümüşhane Kemaliye (Merkez) Camii'nde Cuma namazına müteakip kılındıktan
sonra cenazesi Gümüşhane'nin Çalık Köyü'nde, çok sevdiği annesinin yanına
defnedildi. O şimdi annesinin yanı başında sonsuzluk uykusunu uyumakta, kıyamet
sabahını beklemektedir. "Tekrar mülâki oluruz bezm-i ezelde/Evvel giden
ahbâba selâm olsun erenler" demişti Türk şiirinin gür sesli şairi Yahya
Kemal haklı olarak. Görüşmek ötelere
kaldı elbet. Allah kendisine rahmet eylesin. Mekânı cennet, ruhu şâd olsun.