Ne oluyor demeye fırsat bulamadan bir devenin süratle  koşarak yolcuların yanından geçtiği görüldü.  


Arkasından da bir Arap bağırarak kovalayıp peşinden koşuyordu. Birden boş bulunarak Halit Durucan Ahmet Zeytinci ve Ali Gorgan’a çarpmasıyla hep birden yerlere devrilmeleri bir oldu. Ahmet Zeytinci “Ne oluyoruz be diyerek Arab’ın yakasından tuttu. Bunu gören birkaç Arap hemen arkadaşlarının yardımına geldiler. Daha ne olduğu anlaşılmamıştı ki uzaktan bir nara sesi duyuldu:


“Heyttttttt  ulan beni öldü mü sandınız? Dayanın gardaşlarım yettim. “ Narayı patlatan Zara’lı Şampiyondu. İkisinin yakasından tutmasıyla ikisini de yere çalmadı bir oldu. Ahmet Zeytinci,koyun cebine sakladığı içi para dolu cüzdanının araklandığını zannetmişti. Elini koynuna sokup kabarık cüzdanı orada hissedince ferahladı. Arab’ın büyük bir velvele içerisinde kaçan develeri göstermesiyle durumu anladı. Yerinden kalkıp son sürat devenin peşine koşan arap Sonunda deveyi yakaladı. Ve “Ya Seyyide, ya Seyyide” diye bağırmaya başladı. 


Meğerse bizim Fatma  hanımla Salve Selda hanım Gülüm hanım,Mücella hanım illa deveye bineceğiz diye tutturmuşlar. Deve de birden ürküp korkup kaçmıştı. 

Deveci tekrar getirdi deveyi. Onlar bir deve turu yaptılar. Arkasından Rüya ile Elif illa biz de bineceğiz diye tutturdular.

Sami hoca bir hışımla 


“Sizin yüzünüzden geç kalacağız daha başka bir sürü yer var gezeceğimiz  “diyerek mani olmak istediyse de  Rüya

 “Dedeciğim…  Dedeciğim ne olursun ben hiç deveye binmedim” diyince Sami hoca.


 “ Kız haşarat  hiç mi dede sırtına binmedin o da deve sayılır. Çabuk ol   Şimdi torun morun demem patlatırım bir dörtlük ha!” diyerek Rüyayı payladı. Neyse ki araya Çerkezoğlu kaptan girdi. 


“Vaktimiz çok binmek isteyen başka arkadaşlar varsa onlar da binebilirler”dedi. 


Hemen hemen herkes binmek istedi. 

Etrafta bir sürü deveci vardı zaten. 

Kemal Hoca deve kalkarken birden boş bulunmuş kumların üzerine devrilmişti deveden düşerek. Onun bu haline Dalim (Durmuş Hoca) dakikalarca gülmüştü. 

Ama aynı şey O’nun da başına gelmiş devenin üzerinde tutunamayarak O da pat diye kumlara düşüvermişti. Şimdi gülmek sırası Kemal Hoca’daydı.  

Gülüyor ama nasıl gülüyor sanki gök inliyordu. 


Ardından  Kahire şehir turu için hareket etti otobüsler. Eski şehir merkezi, Sedat’ın Anıt Mezarı, Baron Sarayı, El Tahrir Meydanı, Nil boyunca uzanan şehir merkezi ve EL Ezher Cami, Hz Hüseyin Camii, Han El Halil Çarşısı görelecek yerler arasındaydı. 


Antik Mısır’ın en görkemli koleksiyonunu barındıran, dünyanın en önemli müzelerinden Kahire Müzesi gezisi ve Eski Kahire'nin merkezinde üç dinin bir araya geldiği alan olan Tahrir alanı gezisi çok zevkli geçti. Burada bulunan başta Amr ibn el-As Camii, Asma Kilise ve Ben Ezra Sinagogu üç semavi dinden kalma anıtları bir araya getiren en önemli arkeolojik alanlardan biriydi. Yolcuların Eski Kahire ve Papirüs bitkisinin kağıda dönüşümünü izledikleri Papirüs atölyesi ziyareti,Mısır Medeniyeti Ulusal Müzesi’nde, Antik Mısır’ın farklı asırlarına ait yaklaşık 50 bin parça tarihi eseri ve mumyaları barındıran Mısır Medeniyetler Müzesini  ziyareti gerçekten harika idi. 


Afrika'nın en büyük ve en eski çarşılarından birisi olan Khan el Khalili'yi de ziyaret ederek  alışveriş için verilen zamanda yolcular  kendilerine Mısır kültürüne ait bir kaç ufak tefek şeyler almışlardı.


Fikret üstad da önceki aldığı kaseti bulmuş onunla birlikte bir iki kaset daha almıştı. Bir de çok şık bir bebe takımı paketlettiriyordu ki birden yanına İpçi Erdoğan yaklaşarak “

 


“Üstad hayrola bunu son günlerinde mi giyineceksin? Mağlum biz yaşlıların sonu bebeye dönmek oluyor?Ne önümüz tutuyor ne de arkamız. 


-Yav Erdoğan Hocam kafa bulma Allah’ını seversen. Bunu Zeynep bebeğe aldım. Hani şu bizim Nuri hocanın torunu Zeynep bebeğe. 


Birden herkesin dikkatini çekmişti. Nuri üstad gemide yoktu. O zamana kadar kimsenin dikkatini çekmemişti. Nuri hoca böyle gezileri asla kaçırmazdı. Ama neden gelmemişti? Kurada ismi de çıkmıştı. Ama neden yoktu? Şimdi bütün sorular bu minval üzerineydi. Nuri Hoca’sız bu iş olur muydu? Üzülmüşlerdi ama ortada bir gerçek vardı: Yoktu işte gemide. 


Sami hoca “Sen biliyor muydun olmadığını ?”diye sordu Fikret üstada. O da farkına varamamış, gemide zannetmiş bir jest olsun diye bu takımı almıştı Zeynep bebeğe. 

Neden gelmemişti Nuri hoca? Şimdilik kimse cevap veremedi. 


Fikret üstad “Arkadaşkar, üzülmeyin ben onu zaten uzaya götürecektim. Demek ki iki yolculuğu birden kaldıramayacağını anladığı için uzayı tercih etmiş olabilir. Hele biz gezimize devam edelim. Türkiye’ye döndüğümüzde kendisinden sorar öğreniriz. “

Sahi neden gelmemişti Nuri hoca? Bir kişi hariç hiç kimse bunu bilemedi. 

Bu soru cevapsız kaldı. 


El Ezher Camii ve Hz. Hüseyin camileri han el Halili çarşının hemen yanında yer almaktaydı. Oralar da gezilmiş yolcular yorgun argın akşam kalacakları gemiye dönmüşlerdi. Ertesi gün Nil Nehrin’de tekne turu vardı. 


Ah bir sabah edebilselerdi. Ne maceralar bekliyordu kendilerini. 


Nuri Baş………..Devam edecek

( Edebiyat Evinin Afrika Macerası-4- başlıklı yazı Nuri Baş tarafından 8.12.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu