Not: (Fikret üstadımın Engin hoşgörüsüne güvenerek kurgu gereği bölüm sonunda O’na biraz dokundum. Hakkını helal eylesin.)
Gece karanlığında gemiye yaklaşan şey pek farkedilmiyordu. Ama bir tekneye benzetti kaptan keskin gözleri ve engin tecrübesi sayesinde. Sebebini bilemediği bir endişe vardı içinde.
Birden tekneden bir beyaz bayrak sallanmaya başladı.
Allah Allah kimdi bunlar? Bu beyaz bayrak da ne oluyor?Kaptanın yanına yaklaşan Sami hoca ve İpçi Erdoğan sordular:
-Kaptan tehlikeli bir durum mu var?
-Şimdilik yok gibi görünüyor ama bakalım bu bayrak sallayanlar kimlermiş?
Mücella Hanımla Yıldız Hanım konuşanlara yaklaşarak:
-Kaptan korsan filan olmasın bunlar? Sakın gemiye falan alma.
-Almamak olmaz Mücella hanım. Belki de bunlar da dünkü fırtınaya tutulan insanlar olabilir. Bizden yardım istiyor olabilirler.
-Ne isterse istesinler ben olsam yanaştırmam gemiye.
-Ama uluslar arası deniz hukuku öyle demiyor. Yardım etmemiz gerekiyor.
Nihayet göz menziline girdi tekne. Gerçekten de sekiz on kişi çok perişan vaziyetteydiler. Üstleri başları yırtık pırtıktı.
Gemiye alındılar. İngilizce konuşuyorlardı. Kaptan ana dili gibi İngilizce bildiği için rahatça anlaşıyorlardı.
Adamlar dünkü fırtınaya yakalanmışlar. Gemileri on mil kadar batıya sürüklenmiş. Orada bulunan bir adada karaya oturmuş. Bütün çabalamalarına rağmen gemiyi denize indirememişler. Gemi sağlammış ama biraz daha insan gücüne ihtiyaç varmış. Onun için yardım istemeye gelmişler.
Hotamisli
-Tabii yardım ederiz Ne demek biz Türk milleti olarak her zaman yardım sever olmuşturuz diyerek söze girdi.
Onunla beraber daha birkaç kişi de “olur tabii ki “dediler.
Nihayet tekne öne düştü gemimiz tekneyi takip etmeye başladı.
Bir kaç mil gitmiştik ki Nuri üstadla Şampiyon Fikret üstada ve Sami hocaya yanaşarak:
-Yav bu kaptan ne iş yapıyor gece karanlığında bilmeden nereye gidiyor bu. Başımıza bir iş gelmesin?
Harun hoca ve Ali Gorgan da yanaştı. Onlarda da bir endişe vardı. Ama kaptana güveniyorlardı.
Evet ilerde bir ada ve hafifçe yan yatmış bir gemi görünüyordu. Onu görünce herkesin endişesi dağılmıştı. Evet teknedekilerin dedikleri doğruydu. Bir mil kadar daha yanaşıldı.
Birden teknenin rotasını kırdığı ve gemimizin sağ yanına doğru yanaştığı görüldü. Karanlıkta nerden çıktığı belli olmayan bir tekne daha göründü. O da sol yana doğru yanaşıyordu.
Durumu hemen farkeden Çerkezoğlu kaptan manevra yaparak tuzaktan kurtulmak istedi ama çok geç kalmıştı.
Sağdaki ve soldaki iki tekne gemimizin geçeceği rotaya kocaman bir zincir gerdirmişler ve biz de ağa düşmüş balık gibi o zincire takılarak Korsanların eline düşmüştük. Biraz önce kazazede diye bildiğimiz o perişan kılıklı insanlar teknelerine sakladıkları silahları ellerinde olduğu halde gemiye doldular.
-Kimse kıpırdamasın yoksa delik deşik ederiz diye bağırıyorlardı.
Artık gemi de terör ve şiddet hakimdi.
Bizimkiler “ Eyvah hepimizi öldürür bunlar” deyip duruyorlar. Gemiye bindiklerine de bu geziye çıktıklarına da lanetler yağdırıyorlardı.
Reisleri olduğu belli olan silahlı kişi kaptana yanaşarak:
-Söyle şunlara sessiz olsunlar. Sizinle bir işimiz yok. İstediğimizi verirseniz hepinizi bırakırız. Yok zorluk çıkarırsanız hiç birinize acımadan kurşuna dizeriz.
Kaptan yolculara sessiz olmalarını söyledi. Birden bire ortalığa sanki ölüm sessizliği çöktü.
Bundan cesaret alan Sami hoca İngilizce olarak reise:
-Reis bey bizim ne suçumuz var? Biz sadece geziyoruz. Hem ben tarih öğretmeniyim. İlim adamıyım. Bırakın bizi gidelim.
Reis gürledi.
-Peki bizim ne suçumuz var? Yıllarca kendi sularımızda balık ve mercan avlayarak ekmeğimizi denizden kazanıyorduk. Ama siz aç gözlü Avrupalılar geldiniz bizim balıklarımıza ortak oldunuz.Denizimizdeki zenginliklerimizi ülkelerinize çektiniz. Çoluk çocuğumuzu aç bıraktınız. Biz de sizlerden böyle intikam alırız işte.
-İyi ama reis biz Avrupalı değiliz ki. Onu yapanlar vicdansız AB üyeleridir.
-Siz de oraya girmek için yıllardır çalışıp çabalamıyor musunuz ? Siz de onlardan sayılırsınız. Kes sesini yoksa kurşunu beynine yersin.
Çaresiz sesini kesmek zorunda kaldı Sami hoca.
“Bu geminin kaptanı kim? “Diye gürledi reis.
“Benim “dedi Çerkezoğlu kaptan.
-Peki bu gemi hangi şirkete bağlı ? O şirketin adını , adresini, telefonunu bize vereceksiniz. Yüz milyon dolar da fidye parası.
Kaptan “Benim gemim Edebiyat evi şirketine bağlıdır. Aha da şirketin sahibi diyerek Adem beyi gösterdi.
Reis bir kahkaha savurdu.
-Ooooooooooo biz tam muhatap olacağımız adamı esir almışız ya!
Adem bey,
-Reis benim yanımda beş kuruş para yok. Hem ben nerden bulayım bu kadar parayı canım. Durmadan üretim yapan fabrikalarım mı var? Bir şiir yarışmadı yaptık onun parasını bile aha şu MCU ile beraber zor ödedik.
-Beni ilgilendirmez dedi ,reis yoksa başta sen ve kaptan olmak üzere hepinizin leşini yere sererim.
Ortalık gittikçe geriliyordu.
Yolcular ölümün soğuk yüzünü hissetmişler korkudan tir tir titriyorlardı.
Adem bey:
-Reis bakınız bir teklifte bulunayım size yolcuların üzerinde ne kadar para , ziynet eşyası varsa size verelim bizi bırakın, dedi.
-Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?, diyerek elindeki silahın kabzasıyla Adem beyin başına yapıştırdı. Zavallı Adem beyin başı yarılmış yüzüne doğru ince bir kan sızmaya başlamıştı.
Durum gittikçe vahimleşiyordu.
Birden Fikret üstad:
-Reis bey bir şey diyebilir miyim?”diyerek söze girdi.
-Her ne kadar Edebiyat Evi sitemizin sahibi Adem bey olsa da bütün sorumluluk aha şu Nuri hocadadır. Bizi buralara O getirdi. Koskoca gezi boyunca bana hiç sevmediğim çekirdekleri çıtlattırdı. Hep geri dönelim geri dönelim dedikçe o tınlamadı bile.
Hem o çok zengindir. Mısır’da zengin altın madeni yatakları var. İstanbul’da uzay istasyonu var. Sivasta bütün dünyaya ihracat yaptığı buz fabrikaları ve soğuk hava depoları var. Zaten bütün bu geziyi de o finansa ediyor
Daha Nuri Hocanın ağzı açılıp da “yalan reis ben bir emekli maaşıyla geçinen zavallı bir emekliyim”demesine fırsat kalmadan reis kükredi.
-Yatırın lan şu Nuri hocayı yere ,diye bağırmasıyla dört tane korsanın Yere yatırıp başına çökmeleri bir oldu.
Yolcular için için seviniyorlardı.
“Ohhhhhhhh be İşte olacağı buydu. Biz sana kaç kere geri dönelim dedik. Adamda ne inat var yav. İlla da geziye devam… illa da devam deyip durdu. Gördün mü şimdi devamı ?
Nuri hoca kendisini savunuyor, iftiraya uğradığını söylüyordu ama kim inanırdı?!
Bir kere Fikret üstad, reisi ikna edip kandırmıştı.
Yerden kaldırdılar ellerini bağladılar.
-Reis “biz bununla anlaşırız. Gemiyle benim işim yok. Zaten birazdan da TCG ANTALYA Fırkateyni kokumuzu almıştır yanaşır buralara. Gemi serbesttir gidebilir istediği yere bu adamdan da biz istediğimiz fidyeyi söke Söke alırız. Haydin arkadaşlar teknelere. “
Bir köşede sessizce duran Şampiyon
-Reis bey bir şey diyebilir miyim?” diyerek yanaştı.
-Bu benim bacanağım. Ne olur ne olmaz diyerek bütün parasını bana emanet etmişti .Para da aha bu sandığın içinde müsaade edin onu size teslim edeyim, dedi.
Reis “getir bakalım içini aç görelim“ dedi.
Şampiyon reise yaklaşarak elindeki sandığın kapağını açtı. Bir avuç doları havaya fırlatarak “Gördün mü işte reis buna dolar derler dolar” dedi. Reis paraların sevinciyle bir an gaflete düşüp para dolu sandığı almak için eğilince birden bire Şampiyon kolundan kavramasıyla bileğini büktü elindeki silahı alıp başına dayadı.
-Atın ulan silahlarınızı yere yoksa gebertirim bu reis bozmanızı.
Reis kıvranıp duruyordu acıdan. Bangır bangır bağırıyordu. Silahları atmalarını söyledi.
Ali Gorgan ile Hüseyin Ekinci hemen yerdeki silahları topladılar yolculara dağıttılar. Şimdi korsanlar bizim elimize esir düşmüşlerdi.
Şampiyon alaycı bir sesle
-Ulan geri zekalı reis! Nuri hoca nerden bulsun parayı. Zavallının bir oturduğu ev bir de emekli maaşından başka geliri yok. O sandıktaki paralar benim taaaaa çocukluğumdan beri gazetelerden kesip kesip biriktirdiğim dolar resimleriydi. Bir resme aldandın be?
Bu sırada NATO’nun güvenlik gemisi ve bizim Antalya Firkateyni de olay yerine yaklaşmıştı.
Korsanları onlara teslim ettik.
Teslim işinden sonra Şampiyon birden Fikret üstadın yakasından tutarak:
-Sen benim bacanağımı nasıl korsanlara teslim edersin ben de şimdi seni köpek balıklarına yem olasın diye denize atmam mı? diye yakasına yapıştı. Üstad yalvardı yakardıysa da söktüremedi. Tam denize atıyordu ki Nuri hoca:
-Dur Şampiyon O’nun kötü bir niyeti yoktu. Bir kişininin feda edilmesi gerekiyordu yoksa korsanlar herkesi öldürecekti. Üstad da herkes öleceğine bir kişiyi feda edeyim de diğerlerini kurtarayım diye beni feda etti. Değil mi üstad?
-Evet evet aynen öyle.
Şampiyon yumuşadı.
Öyleyse bir dörtlük söylesin bırakayım . Yalnız dörtlüğün içinde özür dilemek olacak. deyince Üstad canını kurtarmanın sevinciyle bir dörtlük patlattı hemen.
-Ey gözümüzün nuru sevgili Nuri hoca
Rabbım nasip eylesin gidesin umre hacca
Ne olur sen affeyle biçare kardeşini
Dilerim senden özür,sayısız, hem de bolca.
Şimdi bütün sorunlar giderilmiş artık yüzler de gülüyordu.
Kenya yolculuğumuzun önünde engel kalmamıştı.
Gemi süzüle süzüle yoluna devam ediyordu.
Nuri Baş…………..Devam edecek