M. NİHAT MALKOÇ
Hilal göründü… Haydi bismillah!...
Zaman döndü dolaştı ve bir kez daha ramazanda karar kıldı.
Müminler gözlerini göklere çevirip hilali gözetlemeye koyuldu. Nihayet hilal de
o aydınlık yüzünü gösterdi müminlere. Şimdi ramazana erişme bahtiyarlığını
yaşıyor müminler. Evlerde bir telaş, bir heyecan… Herkes gelecek misafiri en
iyi şekilde ağırlamanın gayreti içerisinde canla başla çalışıyor. Kalplerde
huzurun nabzı atıyor. Evlerimiz, caddelerimiz, sokaklarımız, cami ve
minarelerimiz ışıklarla bezenmiş. Herkes insanî ilişkilerde daha dikkatli
davranıyor artık. Kalpler arasında sevgi ve muhabbet köprüleri kuruluyor.
Müslüman kardeşliği her yerde bütün haşmetiyle tezahür ediyor. İnsanlar
birbirlerinin elinden tutuyor, hayırda yarışıyor. Haset, öfke ve nefret
dağlarına kar yağmış şimdi. İyilik melekleri fazla mesai yapıyor.
Hilal göründü… Haydi bismillah!...
Ramazanla birlikte özlenen tablo canlanıyor gözlerimizin
önünde. Nefis atı dizginlenip kontrol altına alınıyor. İnsanlar eksik ve
kusurlu yanlarını tekmil ediyor. Nefis terbiyesinden geçen gönüller, bakan
gözleri kamaştırıyor. Aslında nefsin sanıldığı kadar güçlü olmadığı, iradesiz
kimselerin ona koltuk değneği olduğu gerçeği ayan beyan ortaya çıkıyor. Allah’a
yaklaşma ve Kur’an’a tabi olma yolunda kulluk yarışı sürüyor. En fakirinden en
zenginine kadar bütün insanların kulluk derecesiyle mertebe kazanacağı hakikati
kabul görüyor. Açlıkla terbiye edilen insanlar nimetlerin kadrini bilmeye
başlıyor. Yaratanın ve yaşatanın Allah olduğu gerçeği diğer günlere göre daha
da öne çıkıyor, her kesimden kabul görüyor.
Hilal göründü… Haydi bismillah!...
Ramazanla birlikte dostluklar daha da pekişiyor. Sofralar
zengin fakir ayrımı yapılmadan bütün insanlara açılıyor. Yemeğe uzanan eller sofraları
bereketlendiriyor. Neşe ve huzur bu mübarek günlerde tavan yapıyor. Evlerde
sahura kadar demli çaylar eşliğinde sohbetler devam ediyor. Ramazanın gelişiyle
Müslümanlar sevinçlerine sevinç katıyor. Fakat bütün Müslümanlar mı? Ne yazık
ki hayır!... Irak’ta, Filistin’de, Çeçenistan’da, Lübnan’da, Afganistan’da,
Doğu Türkistan’da, Keşmir’de ve daha nice yerlerde Müslümanlar ramazan neşesini
yaşayamıyor. Onların sofralarına iftarda hurma değil, bomba düşüyor.
Zulmedenler ve zulme rıza gösterenler huzurun kökünü kazımaya kararlılıkla
devam ediyorlar.
Hilal göründü… Haydi bismillah!...
Güzel ülkemin iri gazeteleri ve renkli televizyonları da bukalemunlaşmaya
başladı bile. Hepsi modaya uyup yeşile boyadılar kepenklerini. Her gazete
ramazan ilavesi veriyor. Her kanalda iftar ve sahur programları birbirleriyle
yarışıyor. Herkes bir ilahiyatçıdan medet umuyor. Reyting toplamak için ayrıntı
kabilinden konular büyütülerek önümüze konuluyor. Çok değil, bir ay sürer
onların boyama devri. Sonra yine aslına rücü ederler. Fakat bizler onların bu
samimiyetsizliğini bir türlü algılayamayız. Hatta onlara sevgi ve sempati
duymaya başlarız. Oysa bu bir nöbettir, bir aylık nöbet… Bir ay sonra herkes
kendi mecrasına çekilecek, hayat kaldığı yerden devam edecek. Herkes tıynetinin
gereğini yerine getirecek.
Hilal göründü… Haydi bismillah!...
Hayata bambaşka bir can ve heyecan geliyor. Gündüzlere
gecelerden pay ayrılıyor. Geceler gece olmaktan çıkıp güne karışıyor.
Belediyeler iftar çadırları kurup yolculara ve gariplere amme hizmeti veriyor.
Paylaşmanın en güzel örnekleri sergileniyor. Komşusu aç olanlar bir ay için
olsa da insafa geliyor. Mabetlerden ezan sesleri daha bir coşkulu yükseliyor
masmavi göklere. Çoluk çocuk demeden aileler camilere akın ediyor. İnsanlar
gözyaşlarını önlerine akıtıp tövbekâr oluyorlar. Gözyaşları günahın ayrık
otlarını kurutup sevap güllerini yeşertiyor. Müslümanların başları her
zamankinden daha dik şimdi. İşgal altındaki ruhların zincirleri tamamen
koparılamasa da gevşetiliyor. Bu bile teselli olmaya yetiyor. Ramazanın
bereketi fakir gönülleri kuşatıyor. Keşke on iki ay ramazan olsa, hayatımızdan
çekilmese…