Türlü türlü imtihan var şu hayatta,
Billahi Türlü türlü!
Kimi sessiz geçilir,
Kimisi gürültülü.
Şu feleğin tekeri
Fırfırı döner durur;
Dönme dolapca değil,
Bildiğin rüzgar gülü...
~
~
Bizim kasap Et'em Bey,
Her nasılsa numune.
Hem işinde biricik,
Hem huyunda "yegâne"
Hani malûm bilinir,
İş ehline siner ya;
Terzi döşünde sicim, kolunda iğnedanlık;
Bizimkini kan tutar.
Ciğere dokundu mu, para pul hak getire,
Doğruca abdesthane...
~
Doğrusunu dilersen,
Bu hep tahsil istemiş,
Rahmetli pederi epey de mangır dökmüş.
Lakin bizimkisinde akıl biraz seyrekçe!
Komşu kümeslerine tilki gibi dadanmış,
Tuttuğunu fırlatıp "kaçın tavuklar" derken,
Bekçi Sadi Efendi'ye suç üstü yakalanmış.
Tabi bir bu değil marifetleri,
Yorgancı Yorgo Reis;
Tutmuş bizimkisini bir sabah kulağından.
Demiş "Ulan köftehor doğruca karakola"
Yok efendim, neymiş de koyunlar hastalanmış
Bu Yorgo’nun yüzünden,
O olmasa sanki yünleri kırkılmaz/mış,
Tutmuş da yorgancının camlarını patlatmış.
Dahası da var lakin, lüzum yok anlatmaya.
Kim ne yapsın mezbahada on yaveriyle bir gün,
Danaları çözerek özgür bıraktığını,
Hatta yerlerine kasapları bağlayıp
"Tövbe deyin bre" diyerek özür dilettiğini.
~
Böyle gam boyle keder;
Böyle evlat böyle peder derken;
Bir gün sekte-i kalpten,
Peder Bey erken mevta.
Ekmek teknesidir, kepengi indirilmez.
Kırkbirinci gününde mevlüdün ertesinde
Dükkanın anahtarı bizimkinin belinde.
Zaman ilerlemekte,
Teker elbet dönmekte.
Validesi gayrı bir gelin beklemekte.
Lakin bizimkisinin namı katran boyası,
Ne yazar yirmi sene geçmişse üzerinden.
Hala sayıklar durur Yorgo "sinkaf "diyerek,
Camlarını silerken homurdanıp sövmekte
~
Kasabın karşısında ufak bir terzihane,
Önceden de vardıysa görmemiş saf garibâne.
Bir sabah bir ahu göz, terzinin kapısını,
Anahtar destesini şıngırtadıp açarken;
Bir anlık uğrun bakmış bizim bahtsız mâsuma
Bizimki donuk ilik suyu gibi titremiş,
Öyle diyor fırıncı Abuziddin Efendi.
Sonrasında tabii ki, aştan ekmekten muaf.
Aşk mı, ince dert mi ne birisine tutulmuş.
Günebakanlar gibi terziye dönedurmuş.
~
Bir Ramazan ayında, iftarın evvelinde
Bizimkisi kesat hasılatı sayıyor.
On, onbir, on beş...
Derken bir ses selam veriyor;
Bizimki tek kaşını kaldırıp bakıyorken
Birden bire yerlere bozuklar saçılıyor!
Ceylan sekişli ahu Terzi Süreyya Hanım
Bir kilo doğranmış ciğer istemekte!
Ah anam! kalp böyle mi titrer imiş.
Bunu Et'em Efendi Hakk'el yakîn bilmekte;
Erken gittiği için çırağa bilenmekte.
Amma ki kuştur akıl,
Bir an uçuverince,
Bizimki unutarak kendi korkularını,
Masata uzanarak o kıvrak bileğiyle,
Bıçağını bilemiş bir rakkas hareketle.
Sonrasında erkek ya bıyığını burarak,
Seçmiş içlerinden ciğerin tazesini.
Bismillah diyerekten zarlarını sıyırmış
Allah Allah demiş ciğer nasıl pamucak?
"Ulan" demiş "yumurcak",
"İyi ki erken gittin".
Süreyya dediğin bir afet hatunkişi,
Dişi pars bakışlı,
Buğulu Kumru sesli.
Bizimkine seslenmiş;
" Ah Beyzadem" diyerek
"Zahmet verdim iftarınız gecikse hanım sitem edecek "
Bizimkisi kabarmış tabi erkeklenerek;
"Yok Efendim,
Bendeniz -tam bekarım- diyecek;
Bir anda azameti titrek kuşa dönüşmüş!
Beyzadem diyen dile öyle baka kalınca,
Dört parmağı dört yerinden muntazaman doğramış..!
Bizimkisi bayılmış tezgahın arkasında,
Hatun Aman beyim diyerek yanına koşup tabi,
Gereğini yapmaya yeltenirken ,
Abuziddin Efendi, içeri girmiş birden!
Ne geciktin demeye tam da hazırlanırken
Tezgahın ardında seyran var zannedince
Sabahına mahalle bir güzel çalkalanmış,
Bizimkiler ne dese kimseler inanmamış.
~
Tabi gerisi kaderin marifeti
Ellerinde çiçeği bir de Afyon lokumu,
Parmakları sargılı,
Üçüncü gün düğürcü düşürmüş anasını.
Süreyya garibanın gönlü de varmış zahir,
He demiş bizim sakar aklıevvele.
Anacığı şükür mürüvvetini görecek .
~~
İlan ederken Tellal,
Ta ciğerden bağırmış;
"Duyduk duymadık demeyin,
Düğünümüz bu gece,
Allah'ın işine bak;
"Dört parmağa bir zevce"
İstanbul
25.9.2024
20:07:00