
Şimdi sus,
Dinle bu kadim toprağın nabzını…
Afyon derler ona, ama
Her harfi bir başka zamandan gelir,
Her hecesi bir sükûtun içinde yankılanır.
Tarih burada taşın belleğinde uyur,
Kılıçların, duaların ve
Zafer çığlıklarının gölgesinde.
Kocatepe’nin doruğunda bir rüzgâr eser,
Ve rüzgâr, sadece rüzgâr değildir burada,
Şehitlerin nefesiyle yoğrulmuş bir destandır.
İnsan dediğin,
Burada toprak gibi sabırlıdır.
Ateş gibi cesur,
Ve su gibi berraktır.
Bir el uzat,
Bin yıllık dostluk düşer avucuna,
Bir selam ver,
Kapılar eşiğinden taşar muhabbet.
Ve yemekler ayrı pişer Afyon'da,
Tandır başında zaman erir,
Haşhaşlı ekmek, rüyanın hamurunda yoğrulur.
Sucuk kokusu,
Sokakların alnına yazılmış mühürdür,
Keşkek, beklemeyi bilenlerin nasibidir.
Ve lokum…
Dilinde erirken,
Afyon’un ta kendisine dönüşür.
Hava burada,
Sqdece tenine değil, ruhuna da dokunur.
Rüzgâr, eski zamanların hatırasını fısıldar,
Yağmur, toprağa düşerken dua gibi sessizdir.
Gökyüzü bazen kurşuni bir cümle,
Bazen sonsuz bir vadidir bakışlarında.
Gökyüzü burada yere daha yakındır,
Bulutlar, dağların omzuna konar bir kuş gibi.
Toprak, geçmişin ayak seslerini taşır içinde,
Her adım, bin yıl öncesinden kalma bir yankıdır.
Geceleri rüzgâr fısıldar en eski duaları,
Ve ay ışığı, unutulmuş yüzleri çizer taşlara.
Bir şehir değil yalnızca,
Zamana kök salmış bir hatıradır burası.
20.03.2025