Oda sıcak, televizyon açıktı. Canım anneannemin kucağında meyve tabağı duruyor, dedem ve benim için meyve soyuyordu. Ağlamaklı halim, meyveyi doğru düzgün, ağız tadıyla yememe bir türlü fırsat vermedi sanki. Çünkü boğazımın tam ortasında bir yumru hatırlıyorum. Gözyaşlarım süzülebilse o masum yüzümden, sanki rahatlayacaktım. Ama şöyle bir şey vardı ki utanıyordum. Ben ki, insan içinde ağlamaktan deli gibi çekinirim. Bu çocukluğumdan gelen bir şey olmalı. Öyle ki o yaşımda bile, yakınlarımın yanında bile bu durumdan utanıp sıkılmışım.

Yanlarında rahat olup, gözyaşlarımı serbest bırakamadığımdan sürekli odadan dışarı çıkıp durdum. Çıktım, ağladım, içeri girdim. Tekrar ağlama hissim olduğunda tekrar çıktım, lavaboya gittim bu sefer farklı olarak, ağladım ve yüzümü silip odaya tekrar girdim. Bu birkaç sefer tekrar etmişti diye hatırlıyorum. Annemi özlüyordum. Evimden uzaktayken annemsiz uyuyamazdım ki ben. Kendi evimde ve yatağımda değilsem, annemle birlikte uyumalıydım. Üstelik beni daha da rahatsız eden, içimi kemiren, annemin hastanede olmasıydı. Yaşım küçük olduğundan mütevellit hastanede durup annemin başını belaya sokmamam için, beni ‘’Hastaneye çocuklar giremiyor.’’ bahanesiyle oyalamışlardı. Ben de inanmıştım. E nasılsa büyükler söyledi, o zaman doğrudur.

 Odaya giriş çıkışlarımın sebebi olan üzgün ve ağlamaklı halimi dedem fark etmiş olacak ki bana bir soru yöneltti: ‘’Anneni mi özledin?’’

‘’Evet. Gitmek istiyorum, görmek istiyorum.’’ dediğimi anımsıyorum. Ama hastaneye girmemin yasak olduğu aklıma gelmişti. ‘’Nasıl olacak ki?’’ diye düşündüm içten içe. Yüzümden düşüncelerimi okuyan dedem de oracıkta, hastaneye beni gizlice sokma sözü verdi. Dedemin verdiği o güveni hatırlıyorum. ‘’Öyle dediyse, yapar.’’ Heyecanla, ertesi günü iple çekerek akşamı bitirmeye çalışmıştım. Hemen uyuyacaktım ki gün çabucak bitsin ve ertesi güne kavuşayım. O heyecanla uykuya daldım.

Ertesi güne uyandığımda asıl operasyon, tehlikeli serüven başlıyordu benim için. Korku ve heyecan aynı anda dolmuştu içime. İçimde tüm bunlar olurken ben hazırlandım, dedem arabayı çıkardı ve anneannem ile birlikte aşağıya indik. Hastaneye doğru yol aldık. Nasıl girecektim içeriye, görmemeleri lazımdı. Özellikle doktorlar, özellikle de doktorlar görmemeliydi yoksa fena kızarlardı bana. Hastaneye girerken ummalı bir gizlenmeye giriştim kendimce. Merdivenleri çıkıyorduk. O korku ve gizemle birlikte yolu yarılamıştık resmen. Ben ise dedemin bacağına yapışmış bir halde ona doğru sinmiştim. Diyorum ya, beni görmemeleri lazım. Görmelerine dair bir ihtimal dahi felaketi çağırıştırıyordu benim için. Neyse ki kimse görmeden, ‘’Çocuğun girmesi yasak. Senin ne işin var burada?’’ gibi cümlelerle karşılaşmadan nihayet annemin odasına ulaşmıştım. Görür görmez kocaman sarıldım anneme. Geçirdiği küçük bir ameliyat olmasına rağmen, sadece 1 gün onsuz kalmama rağmen koca koca özlemler sığdırmıştım küçük kalbime.

Sarılmanın ardından annem serum direğine asmış olduğu bir paketi eliyle işaret etti. Anneciğimin işaret ettiği tarafa baktığımda, sevimli bir kızın olduğu, yapışkanlı poster ile karşılaştım. O anki sevincimi kelimelere nasıl dökebilirim ki? Çok güzel bir hediyeydi. Eve döndüğümüzde hemen odamın duvarına yapıştırdım. En sevdiğim, biricik hediyelerimden biri oldu. Bu hediye benim için, küçük bir hüznün büyük bir karşılığıydı.

 

 

Elif Ş.

06.04.2024  17.55

( Hediye başlıklı yazı bercesteeff tarafından 12.04.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu