Sözler ayağa düşünce...
Akıl
susar, haz konuşur
Kâmil
olan dinler önce...
Çok
düşünür, az konuşur
Kimi
ketum, sır küpüdür
Açılmayan
bir kapıdır
İnsan
mevsimler gibidir
Kış
susunca yaz konuşur
Bazen
bir söz, bin mânâdır
Dilin
süsüdür, kınadır
Hem
sevgili hem anadır
Güzellerde
naz konuşur
Dile
gelir gönül yası
Nağme
olur sözün hası
Siler
yürekteki pası
Mızrap
değer, saz konuşur
Mutluluk
nedir, bilmezler
Bir
ömür ağlar, gülmezler
Gözyaşlarını
silmezler
Mendil
denen bez konuşur
Hayır
söyle, hayıra yor!
Cahile
söz anlatmak zor
Sözü
yüreğe değen kor
Susmak
bilmez, tez konuşur
Bir
doğru etmez bin yalan
Eşeğe
yük değil palan
Aydınlatır
aydın olan
Hak
yolunda iz konuşur
Tartışılmaz
sözün gücü
Dışa
yansır kalbin içi
Yüzde
yuvalanır acı
Yokuşlarda
diz konuşur
Gizli
bir el basar zile
Elden
çıkan gelmez ele
Ömür
evrilir menzile
Yollar
uzar, hız konuşur
Dostlar
dostunu bulunca,
Sohbet
demini alınca,
Mesafeler
kaybolunca...
Yakın
değil uz konuşur
Hatiptir
sözün mâhiri
Her
evvelin var âhiri
Sükût
sözün panzehiri
Et
kokarsa tuz konuşur
Çağrıldığında
gelmeyen,
Yeri
gelince gülmeyen,
Söz
kararını bilmeyen,
Kabalaşır,
yoz konuşur
Söz,
düşüncenin hasadı
Her
şeyin azında tadı
Suçlular
olunca kadı...
İbrahim'ce
köz konuşur
Konuşurken
eyle dikkat!
Sözünü
süslesin rikkat!
Ya
sus ya konuş hakikat!
Kabuk
değil öz konuşur
Sözü
büker lâf cambazı
Konuşmakla
geçer yazı
Bilmez
ne çoğu ne azı
Olur
olmaz söz konuşur
Hele
bir susmayı dene!
İstirahat
etsin çene!
Sükûnetle
başla güne!
Dil
susunca göz konuşur
Hakikatten
dem vuranlar...
Yalanlara
gem vuranlar...
Yaralara
em vuranlar...
Dolandırmaz,
düz konuşur
Geveze
söz yarıştırır
Ortalığı
karıştırır
Hakikati
buruşturur
Bir
dinlemez, yüz konuşur
Başında
çoğalır aklar
Bir
bir sararır yapraklar
Çağırır
bizi topraklar
Bedeninde
güz konuşur
M. NİHAT MALKOÇ