Sırtımdaki bu yük… Ah ne acı. Ama bu benim kaderim.
Doğduğumdan beri belliydi. Herkes için ve her şey için olduğu gibi. Ama
şanslıyım da. Böyle eğlencesi eksik olmayan maceralı bir hayat. Herkes benim
kadar eğlenceli bir hayat yaşayamaz. Hatta bence kimse benim gördüğüm kadar
sergüzeşte şahit olmamıştır. Sergüzeşt dediysem; vurma kırma değil. Ölüm kalım
hiç değil. Ben insanları gördüm. Ve insanlardaki merakı. Ve ben de merak ettim beni elinde bulunduran adamı. O farklıydı. Kimsenin yapmayacağı şeyleri yapar,
kimsenin demeyeceği şeyleri derdi. Meraklı insanların merakına merak katar,
düşündürürdü. Belki ben de bu yüzden merak ettim merakı. Ve meraklandıranı.
Meraklı olan herkesin yaptığını ben de yaptım. Sordum.
Önce kendime sordum: Bu insanlar neden bu kadar meraklı?
Boş duruyorlar da ondan.
Ben de mi boş duruyorum?
Evet.
Sonra O’na sordum: Merak nereden doğuyor?
Meraktan.
Nasıl yani, anlamadım?
Sen kimden doğdun?
Anamdan.
Yine de anlamadım merakı. Belki de benle alakalı. Merakı
daha da çok merak ettim. Kararımı verdim araştıracağım. Değersiz hayatımı bu
sergüzeşte adayacağım. Meraka olan merakım beni meraklandırdığı sürece merak
etmeye devam edeceğim.
Diye sallarken…
-Nereye götürüyon hoca bu eşşeği?
-Bazara götürüyom satacam gari.
-Eşşeğim eşşeğim diye ağlar dururdun n'oldu hoca?
-Gaç gündür ahırın köşesinde sessiz sessiz anırıp duru. Ne
derdi var anlamadım. Satayım dedim bende.
-Eyi sen bilin. Hadi Allaha emanet.
-Haydi.
Görünüşe göre maceramın sonuna geldim. Bu sergüzeştvari
hayatımın devam edebileceğinin hiçbir garantisi yok. Ve muhtemelen de devam
etmeyecek. Merak etmeye devam edebilecek miyim merak ediyorum.
Nasreddin hocanın eşşeğinin hikayesidir.
Yazarın
Önceki Yazısı