
DEDEKTİF AYŞE'Yİ KİM ÖLDÜRDÜ?
YAZAN:OĞUZ BATIN
Cinayetin Gölgesi
İstanbul’da gri bir sonbahar sabahıydı. Sis, Boğaz'ın üzerini örtmüş; şehir, uykudan uyanmaya çalışan yaşlı bir dev gibi homurdanıyordu. Polis telsizleri, Kadıköy’deki eski bir apartmanda işlenen cinayeti anons ettiğinde, Komiser Faruk kahvesini masasına bırakıp ayağa kalktı.
“Kimmiş kurban?” diye sordu telsizden.
Sessizlik… sonra cızırtılı bir ses:
“Dedektif Ayşe Yalçın. Kafasına tek kurşun. Daire kilitliydi, içerden…”
Faruk'un yüreği sıkıştı. Ayşe onun eski ortağıydı. Aynı cinayet masasını paylaşmış, birlikte onlarca davayı çözmüşlerdi. En son altı ay önce görüşmüşlerdi. Bir davanın peşinden özel dedektifliğe geçmişti Ayşe. "Yalnız çalışmak daha iyi," demişti.
Şimdi ölmüştü. Kendi evinde. Kapı içeriden kilitli, camlar sağlam. Katil yok. Faruk’un aklına ilk gelen: "Bu bir intihar mıydı, yoksa mükemmel bir cinayet mi?"
Ayşe’nin Dairesi
Faruk, olay yerine vardığında sokağı sarı şeritlerle kapatmışlardı. Binanın üçüncü katındaki daireye çıktığında, olay yeri inceleme ekibi içerideydi. Ayşe kanepede yatıyordu. Yüzünde bir şaşkınlık ifadesi, sağ elinde tuttuğu eski model bir defter...
Faruk hemen deftere uzandı. Sayfalar doluydu: Notlar, adresler, isimler... En son sayfada sadece şu yazıyordu:
“YALANLARIN ARKASINDAKİ GERÇEK.”
Ve bir isim:
“T. GÜLTEKİN”
Faruk, Ayşe'nin son zamanlarda üzerinde çalıştığı davayı araştırmaya başladı. Ayşe, zengin iş insanı Taner Gültekin’in eski çalışanı Esra Koca’nın ortadan kaybolmasını soruşturuyordu. Polis bu davayı kapatmıştı: “İlişkili değil, kayıp vakası.”
Ama Ayşe vazgeçmem.
Sessiz Tanıklar
Faruk, Esra’nın ablası Zeynep Koca’yı buldu.
Kadın yorgun gözlerle konuştu:
“Benim kardeşim Taner’le ilişkisi vardı. Her şeyi anlatacaktı, ama bir sabah
ortadan kayboldu. Ayşe hanım tek başına soruşturuyordu. ‘Onların sakladığı
şeyleri bulacağım,’ dedi son görüşmemizde…”
Faruk’un içi daraldı. Ayşe tehlikenin farkındaydı ama yalnızdı.
Gültekin’in şirketine baskı yaptı. Görüşme talep etti. Randevu verildi: Ertesi gün saat 10.00, Levent’teki ofiste…
O gece, Ayşe ölü bulundu.
“Zamanlama fazla tesadüf,” diye düşündü Faruk. Hemen Gültekin’in geçmişini didiklemeye başladı. Yolsuzluk iddiaları, kayıp çalışanlar, susturulmuş gazeteciler…
Ama her şey belgelenemeyecek kadar iyi temizlenmişti.
Aynadaki Kan
Faruk, Ayşe’nin defterindeki ipuçlarını takip ederek Üsküdar’daki eski bir depo binasına gitti. Ayşe'nin son zamanlarda çok sık oraya gittiği güvenlik kameralarından tespit edilmişti.
Depoda bulduğu şey onu sarstı: Bir kamera sistemi ve kasetler… Ayşe, birilerini izliyordu. Kasetlerden birinde, Taner Gültekin’in özel şoförünün gece vakti siyah bir çantayı nehre attığı görüntülenmişti.
Diğer kasette ise şok edici bir şey vardı: Ayşe, biriyle tartışıyordu. Yüzü görünmüyordu adamın, ama sesi netti.
“Senin gibi zeki biri neden kendi sonunu yazıyor, Ayşe?”
Faruk sesi tanıdı.
İnce, nazik ama soğuk…
Komiser Yardımcısı Serkan. Faruk’un ekibinden.
Gerçek Ortaya Çıkıyor
Faruk, Serkan’ı sorguya aldı. Deliller sunulduğunda yüzü soldu. Her şeyi itiraf etti.
Taner Gültekin, Emniyet içinden birkaç kişiyi satın almıştı. Esra Koca’nın konuşmaması için öldürülmesini istemişti. Ayşe bu cinayeti çözmeye çok yaklaşınca, Serkan’a baskı yapıldı.
Ayşe’yi dairesinde ziyaret ettiğini, onu zehirli kahveyle bayıltıp sonra sahte bir intihar izlenimi vererek öldürdüğünü anlattı. Kapıyı içeriden kilitleyip pencereden kaçmıştı.
Serkan ve Taner Gültekin tutuklandı. Esra’nın cesedi bulunduğu gece Boğaz'dan çıkarıldı. Ayşe’nin defteri artık bir delil dosyasına dönüşmüştü.
Faruk, mezarı başında sessizce durdu.
“Bu dava senin zaferin Ayşe… seni kimse susturamadı.”
Ve mezarın üstüne Ayşe’nin kendi sözleri yazıldı:
“Yalanlar bitebilir, ama gerçeğin ayak sesi daima duyulur.”