Enver ÖZÇAĞLAYAN
BİR HÂTIRA (Anı) (1)
Geçmiş bir Haziran Ayı sıcağında; Cumâ'yı müteakip, yine Oğlum Erhan'ın iş yerinde oturmuş gazeteleri karıştırıyordum. Bu tatlı meşgalemden beni birdenbire ayıran ahizeyi kaldırdım.Karşımda, daha ilk "Alo Enver'ciğim" kelimesinden tanıdığım, hakikaten sevdiğim,özlediğim ve taktirkârı olduğum Sami Ağabey (Yavrucuk) un olduğunu anlayarak mutlu oldum ve bu duygularımı açıkladım.O, kendine has uslûbuyla "Ah canım canım..." diyerek, hassasiyetime karşılık verdi ve; "Bak Enver'ciğim, seni hakikaten özledik, Refet Ağabey'in (Körüklü) de, velhasıl bütün sevdiklerin orada olacaklar.Yâni biz, mutad-ı veçhile bu Cumartesi günü de saat l3. civarında Turan Hoca'nın (Prof.Turan YAZGAN) Vakfında Kuru Fasulye yiyeceğiz. Yarın mutlaka gel, bekliyorum ha..." demek ve benden söz almak suretiyle telefonu kapattı.
Sami Ağabey hakikaten vefakâr bir insan, nâzik insan.Benim bâzı düşüncelerim, çeşitli sıkıntılarım sebebiyle yakın gurubum olan insanlardan bir müddet uzak kalmamı, beni mahçubiyete sokmadan geçiştiriveren, hattâ yakınına çağırmak suretiyle beni onurlandırmaya çalışan bir İstanbul Beyefendisi insan.Bana, söz verdiğim gibi, icabet etmekten başka çıkar yol kalmamıştı.Ben de o Cumartesi Günü saat 13. de Vakıf'ta bulunmak üzere hazırlandım ve yola koyuldum.Sami Ağabey, daha önceki çeşitli toplantılarımızdan çok iyi bildiğim gibi; randevu saatlerine harfiyen uyan, dakik bir adam. Geçmişten biliyorum; nice karlı, buzlu havalarda yaptığımız toplantılara ondan başka zamanında gelen bulunmazdı.O'nun yaşından utanarak ben de, ondan sonra da olsa, geç kalmamaya çalışırdım. Bu gün de geç kalmadan zamanında Vakfa ulaşma azmi ve kararlılığı içerisinde koşar adım, saat tam 13. de bahçede hazır bulundum.Gözlerim hemen Sami Ağabeyi aradı, bir anda O'nu bulamamanın veya O'ndan önce gelmenin rahatlığını yaşar gibi oluyordum ki; yandan gelen: "Gel hele Enver'ciğim, Sami daha gelmedi.Onlar (bir zamanlar benim de üye olduğum) Aydınlar Ocağı'nın kongresini bitirip gelecekler..." diye beni ikaz eden çok âşina bir ses kulaklarımı doldurdu. Birden "Tüh be..." diye hayıflandım ve kendi kendime "Sami Ağabeyi yine geçemedim..." Ve bana seslenen sesin sahibine doğru yöneldiğimde çok sevdiğim ikinci bir Ağabeyim, bir zamanlar Çukurova'nın çeşitli sahnelerinde "Moskof'un dudak izi var ayaklarımda..." diye haykıran Aziz Hemşehrim, fedâkâr dava adamı, hatıralar kaynağı, Şair Refet Körüklü ile göz göze geldik. Hasret giderecek kadar bol ve sıkıca kucaklaştık.Refet Ağabey, rahmetli Nihâl ATSIZ'ın her türlü mahremine dahil olabilmiş belki de tek ender insan.ATSIZ'ın ölüm ânı öncesinde isteği üzerine Yâsin'i Şerif okumuş, (birbirlerine her zamanki hitap şekliyle) "Amca içimi rahatlatıyorsun, sesinin tonunu biraz daha artırsana" son arzusuna muhatap olarak O'nun ölüm ânını yaşamış bir insan.Velhasıl sorulunca çok sözü olan bir "Aksakal." Bolca dertleşiyoruz, bu arada hanımının da ölmüş olduğunu, yapayalnız kaldığını öğreniyorum, ancak O'nu teselli bile edemiyorum.
Biliyorum ki bu konularda söylenecek basit teselli cümleciklerine ihtiyacı yok.Zira az bir zaman önceki bir geçmişte, üç yetişkin erkek evlâdı birden yitirip, şükründen hiç bir şey kaybetmemek ve dudaklarından gülücüklerini eksik etmemek her baba yiğidin harcı değildir.
Refet Ağabey, benimle daha sık görüşmek istediğini ve beni Büyük Ada'daki yazlık evine beklediğini belirterek yanımızdan ayrılıyor.Bu arada Sami Ağabey geliyor, onunla da bir can gibi kucaklaşıyor, hasret gideriyoruz.Hemen bizi fasulye masasına çağırıyor. Orada "Oooo Üstâdım vallahi sizden bahsediyorduk, bizi neden terketti diyorduk ki; çıkageldiniz, bizi şereflendirdiniz." iltifatlarına bizi garkediveren Mehmet Ateşoğlu Hoca ile karşılaşıyoruz.Bu Koca Hoca ile çok şükür aramızdan su sızmaz.Beni görünce kendisini sevip saydığım dozdan daha fazlasıyla mukabele etme samimiyeti ve güzelliği, beni hâlâ alışamadığım bir mahçubiyete düşürür.O, kendisinden hayli bahsetmeye lâyık bir yiğit, vatansever insan.Altmışlı yıllarda dîni değerlerin istismar edildiği ve herkesin bundan nasiplenmeye çabaladığı zamanlarda; Kayseri Lisesi Müdürü iken bir Hadis-i Şerif aslını koca bir pankarta yazdırarak Cumhuriyet Bayramı yürüyüşlerinde öğrencilere taşıtmaktan Müdürlük görevine son verilen, akabinde de yapılan seçimlerde aynı parti kontenjanından Kayseri Milletvekili seçilen bir milleyetçi kişilik.Yemekten sonra kolkola, Turan Hoca'nın Dünya Türklüğüne ait emsalsiz kültür değerleriyle bezenmiş odasına geçiyoruz. Eski bir medrese olan Vakfın, özelliğine uygun yerleştirilmiş divanın üzerinde Mehmet Hoca ile sohbete dalmışken, Turan Hoca teşrif ediyorlar. Turan Hoca'yı Türk Dünyasına emsalsiz hizmetlerinden dolayı ne kadar tebrik etsek azdır, biz iyi biliyoruz ama Hoca bunlara aldırmıyor bile.O'nun aklı fikri daha çok atılım yapmakta, daha çok Dünya Türklüğü konusuyla ilgili kitap yapıp satmakta, Türk Dünyası ile rabıtaları nasıl ve ne şekilde sıklaştırmakta? Hep bunlardan bahsediyor, son olarak basılan Dilaver Cebeci'nin "Kazan Seyahatnâmesi Notları" (MEN KAZANGA BARAMEN) adlı kitabını tutuşturuyor elimize.
Devamı Var...
(
Bir Hatıra - L başlıklı yazı
enver-ozcaglayan tarafından
27.07.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.