
Dua mı, Gayret mi?
Kur’an
ışığında bir değerlendirme:
Bence;
âcizane:
“Çoğu
insan, ben dâhil bazı kavramları ya yanlış anlıyor, ya da farklı yorumluyoruz.
Oysa bu kavramlar, doğru anlaşıldığında bambaşka bir gerçeklik ortaya çıkıyor;
inanç dünyamız daha bir anlamlı hale geliyor.”
Konumuza Mümin-Müslüman arasındaki farkı anlayarak başlamak
istiyorum. Müslüman; Kelime-i şehadet getiren, peygamberlere, kutsal
kitaplara, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine, meleklere ve hesap gününe
inandığını söyleyen fakat Kuran’ın temel emirlerine ve yasaklarına uymayanlara
“dilde” Müslüman denir. Müminler ise; imanını diliyle ikrar etmekle birlikte
Kuran’ın temel emirlerine ve yasaklarına riayet ederek yaşarlar. Bu insanlar, hem
dilde, hem özde Müslümandırlar.
Şu bir gerçek ki; İsrail zulmü halen devam ederken; İslam dünyası bu zulme dur diyecek iradeyi gösteremiyor. Sadece seyrediyor; dünyanın çeşitli ülkelerinde telin yürüyüşleri yapılıyor ve yardımlar toplanıyor. Ve Cuma hutbe-lerinde Yüce Mevla’ya el açıp bu zulmü durdurmasını istiyoruz.
Ben diyorum ki; “dualarla zulüm sona erseydi, dünyada ne zulüm ne de zalim kalırdı. Aksine zalim, zulmünün şid-detini artırıyor; Müslümanların ülkelerini başlarına yıkıyor ve yüzbinlerce masum Müslümanı sürgüne yolluyor ve katlediyor. ‘Burada terse giden bir şeyler olmalı’ diye düşünüyorum. Neden o kadar Müslümanın duaları onlarca yıl kabul edilmiyor? Bu soru aklımda dönüp duruyor ve çok üzülüyorum.”
Peki
neden?
İnsanlar farklı düşünebilir ancak benim düşüncem; hakiki dua eylemdir. Yani amaca ulaşmak için alın teri dökül-meli, gerektiğinde can verilmelidir. Hedefe varmak için insanoğlu her türlü planını ve hazırlığını yapar, mücadeleye başlar ve Yüce Allah’a yönelerek bu zorlu mücadelede yardım talep eder. İşte bu duruş; “tedbirini al, takdiri Yüce Allah’a bırak” duruşudur. Bana göre; Yüce Allah, işte bu duaları kabul eder. Yan gelip yatarak Allah’tan yardım dile-mesi elbette kabul görmez. Bence; Arap-İsrail savaşlarında Müslümanların katledilmelerinin, zalimlere boyun eğ-melerinin temelinde bu gayretsizlik yatmaktadır.
Şu konuyu özellikle belirtmekte fayda vardır: Çaresi tükenen insanların tek sığınağı Yüce Allah’tır. Elbette sahibin-den yardım dileyecektir.
Güneşin
ilk ışıklarıyla güne başlayan Müslümanlardan bazıları, gün içerisinde tüm
işlerinin rast gitmesi için Yüce Allah’a dua eder. Böylece, hayatının her
anında Yaratan’a sığınarak manevi zırhını kuşanmış olur.
Arap
dünyasında zulme uğrayan insanlar, bana göre atalarının yaptığı büyük hataların
bedelini ödüyorlar. Zulme uğrayanlar, Yüce Allah katında mazlumdur ve Yüce
Allah, hiç şüphesiz vakti geldiğinde masum ve mazlumların ahını birer bela
olarak zalimlerin başlarına yağdıracaktır. Eminim, o gün çok yakındır.
Şimdi
ayetler ışığında ilerleyelim ve anlamaya çalışalım:
Ra’d
suresi14. ayet:
“Gerçek
dua ve ibadet ancak Allah'a yapılan dua ve ibadettir. Müşriklerin, O'ndan başka
yalvardıkları putlar, kendilerine hiçbir şekilde karşılık veremez. Onların
durumu, tıpkı ağzına su gelsin diye iki avucunu açık bir şekilde suya doğru
uzatıp öylece bekleyen kimse gibidir.”
Şura
suresi 30-31 ayetler ne demek istiyor?
30: “Başınıza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandığı günahlar, ihmal ve kusurlar yüzündendir. Bununla be-raber Allah, o günah ve kusurların çoğunu da affediyor.”
31: “Siz yeryüzünde Allah'ın kudret ve
tasarrufundan kaçıp kurtulamazsınız. Allah’tan başka kendinize ne bir dost
bulabilirsiniz, ne de bir yardımcı.”
Tam olarak
anlaşılmayan, bazen yanlış yorumlanan kelimelerden biride “gayretullah” kelimesidir.
Allah'ın
gücüne giden her türlü eylemin adıdır. Haksızlıklar, zalimlikler “gayretullah” olarak anlaşılmaktadır.
İslam inancına göre gayretullaha dokunmak; Allah, kâfirlerin cezasını ahirete bırakır ancak dünyada yapılan zu-lümler, haksızlıklar ve acılar bir seviyeye geldiğinde Allah, artık olanları ahirete bırakmaz. Bahsi geçen zulümlerin, haksızlıkların aşırılığa ulaşması, gayretullaha dokunmakla sonuçlanır. Bence; helak olan kavimlerin durumu bu gerçeğe güzel örneklerdir.
Camilerde,
hutbelerde çok az duyduğumuz ya da hiç duymadığımız bir cümle daha vardır: “Allah’ın
gayreti”
Yüce Allah’a nispet olunan gayretle, insandaki gayret birbirine benzemez. Allah'ın gayretinden, insanlara merha-metli olması, hayır ve saadet dilemesi an laşılır.
“Nasip; gayrete âşıktır” sözü de sık duyduğumuz
bir cümle değildir. Ancak ilahiyatçılar ve araştıranlar bilebilir. Çok hoşuma
giden bu cümleyi ilk defa duyuyorum!
Bakınız,
O Gönüller Sultanı Koca Yunus ne söylüyor?
“Zorlayınca
olmaz, nasipse olur. Zorlamadan da nasip olmaz; çünkü kader gayrete âşıktır”
Ne müthiş bir cümle, ne çok şey anlatıyor. Çalışmadan, mücadele etmeden karşılaşılan durumlar asla kader değildir. Kader; gayretle, azimle, mücadeleyle şekillenir. Bu duruma göre; kaderimizin hayrımıza tecelli etmesi için önce halis niyet, güçlü gayret ve tevekkül şarttır. Bence; Müslümanları başarıya ulaştıracak olan bu üç altın anahtarın kıymetini bilmemiz gerekir, diye düşünüyorum