
Sesimizi
Duyan Var mı?
Yürek Sızısı: Serzeniş/Sesleniş:
Bu söz,
genellikle deprem felaketi yaşandığında kulaklarımızda çınlıyordu. Bu sesi
işittiğimizde yüreğimiz kopuyordu, gözyaşları kimi zaman yüreğimize, kimi zaman
yanağımızdan salınıyordu. Galiba bu yürek yakan sözcükler bile anlamını
yitirdi.
“Zaman en iyi ilaçtır” derler; meğer gerçekmiş! Onca
maden kazaları yaşandı, onca işçi göçük altında kaldı ve hayatlarını kaybetti
de bir sorumlu bedel ödemedi. Enkaz altından yükselen “sesimi duyan var mı” sözleri işittik, mahvolduk. Yaşlı, genç,
hasta ve çocuklar o göçüklerin altında cehennemi yaşadılar. Kurtulanlar,
kurtulduklarına asla sevinemediler. Çünkü yakınlarını, evlatlarını kaybettiler
bu felaketlerde. Kurtulanlardan sakat kalanlar vardı ve hayatları boyunca sakat
yaşamaya mahkûm oldular. Neden? Çarpık yapılaşmanın, rant ve gözü doymazlığın
hazin sonucuydu. Ve maalesef yine bedel ödeyen çıkmadı; birkaç göstermelik
tutuklama dışında.
Türkiye’nin
panoramasında değişen hiçbir şey yok! Olmaz; çünkü köklü bir değişimin
yaşanabilmesi için kesinlikle bir zihniyet değişimine acilen ihtiyaç vardır. O
köklü değişimin adı; “kuruluş ayarlarına
dönmektir.” Aklıyla problem yaşayanlar, partizanca davranıyorlar. “benden olanlar ve benden olmayanlar.” Bu
Türkiye’nin acı bir gerçeği oldu artık. Ülkemizin ve milletimizin ali
menfaatlerini gerçekten düşünselerdi partizanlık yapmadan Türkiye’nin ehliyetli
ve liyakatli insanlarını ülkemizin kalkınması için seferber ederlerdi. Her
kurum, ehil ve liyakatli insanların ellerinde bambaşka bir ülkeye dönüşebilir; “Arapsaçına” dönen ülke sorunları da
çözülebilir; hem ülkemiz hem milletimiz derin bir nefes alabilirdi.
Baskı
ve zulüm politikaları aldı başını gidiyor. Nereye kadar? Aklıyla problem yaşayanlar,
siyasi rakiplerine iftiralarla, montaj videolarla ve uydurma delillerle
saldırıp, siyaseten çürütmeye çalışacaklarına şu kira denilen illete bir çözüm
bulsalar daha iyi olmaz mı? Bu nasıl iş anlamıyorum: Asgari ücret 22 bin lira,
kiralar olmuş 15-20 bin lira! Gel de çık işin içinden. Öğrencilerin yurt
sorunları, “yeni doğan çeteleri”,
işsizliğin artması; ülkemizin Teksas’a dönmesinin sebepleri, devlet kurumlarına
sakallı-cübbeli müptezellerin yerleştirilmesinin sonuçları üzerine hiç kafa
yoruyorlar mı? Akran zorbalığının, mahalle çetelerinin ortaya çıkış
sebeplerini, uluslararası mafyalarının ülkemizde cirit atmalarının sebeplerini
Allah aşkına biri izah etsinde anlayalım! Her gün sokak artasında çatır çatır
insanlar katlediliyor, hesap soran var mı? Tutuklanan var mı? Bedel ödeyen var mı?
Maalesef yok. Sadece piyonlar tutuklanıyor, göz boyanıyor hepsi o!
Türkiye’nin
kronikleşen sorunları altında inim inim inleyen yurttaşlar feryat ediyor; “sesimizi duyan var mı?” diye.
Soruyorum şimdi, “duyan bir yetkili
gördünüz mü?” Duysalardı şayet; işsizlik çözülebilirdi. Türkiye ekonomik
krizden çıkabilirdi. Yurt sorunları çözülürdü. Fakirlik insanların kaderi
olmazdı. Gençler ve nitelikli insan gücü başka ülkelere gitmek zorunda
kalmazdı. Bu büyük bir beyin göçü değil mi? Bu insan gücü kolay mı yetişiyor
acaba? Elin Avrupalısı hazır yetişmiş elemana konuveriyor! Ne demek; “giderlerse gitsinler…” akıl alır gibi
değil.
Siyasetçilerin
suratlarını görmekten iğreniyorum artık. Dillerinden zehir, suratlarından şer
akıyor. Kalpleri kibirle dolmuş, gözleri deccal gözüne dönmüş! Bırakınız
Avrupalılar gibi yıllar ötesinin planını yapmayı, bu asalaklar yarınını bile
planlamaktan aciz insanlar. Bu tespit, icraatlarıyla sabit değil mi?
Gerçekten
anlamıyorum! Kumar, dinen günahtır. Ülkemizde o kadar çok kumar türü var ki,
inanılmaz! Burada hiç birinin adını saymayacağım, zira her vatandaş biliyor.
Ancak; yoksulluk denilen illet, insanları ne acıdır ki kumar oynamaya,
uyuşturucu kullanmaya, fuhuş yapmaya, hırsızlık ve torbacılık yapmaya zorluyor!
Tüm bu gerçekleri çevremizde ve ülkemizin başka şehirlerinde görüyor, şahit
oluyoruz. Bu ve benzeri sebeplerle cezaevleri doldu taşıyor; yeni cezaevleri
törenlerle açılıyor(!) Sizce düşündürücü değil mi?
Bir
yandan “faiz ve kumar haram”
diyeceksin, diğer yandan faize-harama besmeleyle kaşık sallayacaksın(!)Ve
milletin gözünün içine baka baka, insanların dini duygularını hem camilerde hem
siyasi konuşmalarınızda istismar edeceksin. Sizler zaten Müslümansınız, bundan
zerre kadar şüphem yok ama asla Mümin değilsiniz. Bu haliniz çok yakışıyor
sizlere, durmak yok, yola devam…
Gençliğin
elimizden yitip gittiğinin ne zaman farkına varacaklar, çok merak ediyorum!
Beyler! “Üç çocuk yapın, üç yetmez, beş
çocuk yapın” demekle olmuyor. Hangi çocuğun geleceğini garanti ettin de ha
bire “üç çocuk” masalı anlatıyorsunuz.
Doğan çocukların şu anki durumu sizlere bir şeyler anlatmıyor mu? Kadınları
kuluçka makinası gibi görmekten vaz geçin; yobaz hayat anlayışınızın cinsel
objesi yapmayın!
İşsiz
bir baba-ana doğurduğu çocuğa hangi parayla bakacak ve çocuklarını kimlere
emanet edecek? Bir planınız var mı? Yok! Uyuşturucu batağına saplanan
çocuklardan kaçını kurtardınız? Hiç birini! Türkiye’de kök salan sokak-mafya
terörünü neden ortadan kaldıramıyorsunuz? Ülkemizde antideprasan haplarının
satış rekorları kırdığından, intiharların arttığından hiç haberiniz var mı?
Çarşı-Pazar cehennem olmuş yanıyor, haberiniz var mı? Elbette yok! “Körler, sağırlar, birbirlerini ağırlar”
durumu…
Son cümle olarak:
Çığlığımız
koro halinde yükseliyor. Bu sorunları çözmek için Allah rızası için tüm
siyasiler bir araya gelin. Ehliyet ve liyakat sahibi kadroları atayın.
Delme-çakma, vasıfsız, ahlaksız, akıl ve zeka yoksunu siyasetçilerden kurumlarımızı
temizleyin. Ve kesinlikle ABD’nin, Batı’nın ve Yahudilerin boynunuza taktığı, “Yahudi Üstün Hizmet Madalyası’nı”
suratlarına fırtalatarak edilgen değil, etkin olduğunuzu o canavarlara
gösterin. Tabi buna cesaret edecek milli ruhunuz ve damarınız varsa…
Bu
ülke; ne “Yağma Hasan’ın böreğidir” ne
de yozlaşan siyasetin çiftliğidir.
Sorunlarımız
o kadar çok ve ağır ki, yazmakla bitecek gibi değil!
Merakla
beliyoruz; “Sesimizi duyan var mı?”
çığlığımız duyulacak mı acaba?