
Hacivat İle Karagöz
Birbirine zıt iki karakter:
Çocukluk
yıllarımızın ayrılmaz parçasıydı Hacivat ile Karagöz skeçleri. Radyolu
dönemlerde Hacivat ile Karagöz skeçlerini heyecanla dinlemek için radyoların
etrafında kümelenirdik. Sadece çocuklar mı, elbette anne-babalarımız da bu
eğlendirici skeçleri dinlerdi. İşte o günlerde severek ve gülüşerek
dinlediğimiz Hacivat-Karagöz karakterlerinin gerçekte yaşayıp yaşamadığı merak
edilmektedir. Bu sebeple, ChatCPT üzerinden kısa bir araştırma yaptım.
Rivayetlere
göre Hacivat ile Karagöz, Osmanlı’nın erken döneminde Bursa’da yaşamışlardır.
Bu iki karakter Orhan Gazi zamanında Bursa Ulu Camii’nin yapımında çalışmıştır.
Her ne kadar birbirine zıt karakterler olsa da camii inşaatında çalışırken bile
nüktedanlık yaparak ustaları oyalıyorlardı. Bu durum Orhan Gazi’ye intikal
etmiş. Padişahın, Hacivat ile Karagöz’ün, ustaları ve işçileri oyaladıkları
için idam ettirdiği ileri sürülür. Orhan Gazi, iki nüktedanı idam
ettirdiğine pişman olmuş ancak olan olmuştu. Hem onları seven halkın gönlünü
almak hem de pişmanlık yaşayan vicdanına su serpmek amacıyla Hacivat ile
Karagöz’ü gölge oyununa dönüştürmüştür.
Hacivat
ile Karagöz, tarihsel olarak kanıtlanmış kişiler değildir ancak bu iki nüktedan
figürün kökenleri hem Türk halk tiyatrosu hem de Orta Asya gölge oyunları geleneğinin
bileşimidir.
Hacivat
ile Karagöz’ün kişilikleri üzerine yapılan açıklamalara göre; Karagöz,
doğrudan, kaba ama dürüstçe konuşan bir halk sesidir. Hacivat ise medrese
eğitimi almış, kelimeleri süslü ama pratikte yetersiz bir aydındır. Birbirine
zıt iki karakter, yüzyıllarca Osmanlı toplumunun iç çatışmalarını perdeye
yansıtarak hem güldürmüş hem düşündürmüştür. Meddahların bireysel anlatısından
farklı olarak burada iki karakterin çatışması üzerinden toplumun sesi
yankılanmıştır.
Karagöz,
cehaletin ve saflığın verdiği cesaret ile halkı temsil etmiştir. Dobra konuşur;
yanlışa yanlış der; medreseler, zenginler sınıfı ve saray nasibini alırdı.
Hacivat ise medrese eğitim almış ancak halktan kopuk bir aydındı. Osmanlı bürokrasisinin diliyle ko-nuşur, konuşmalarının çoğunda Karagöz’ü küçük görürdü. Birbirine zıt iki karakter arasında geçen diya-loglar; medeniyetle cehaletin, halk ile yönetimin, samimiyetle riyakârlığın çatışması olarak yorum-lanmaktadır. Gülmeler ise sadece birer maskeydi; maske arkasındaki asıl yüz ise eleştiriyi temsil ediyordu.
Yıllar sonra Hacivat-Karagöz gölge oyunları, Ramazan gecelerinin, loca toplantılarının ve kahvehane-lerin vazgeçilmezleri haline gelmiştir. Ancak gölge oyunları hiçbir zaman zararsız görülmedi. Bazen perdeyi yöneten hayali, sert bir yergiyle sansürün sınırlarını zorlamış, bazen padişahın bile hicvine yaklaşmıştır. Bu süreçlerin sonucunda Karagöz ile Hacivat, sadece iki gölge karakter değil; sisteme dokunmadan sistemi eleştirmenin zekice bir yolu olmuştur. Deyim yerindeyse; gülmek bir direniş biçimine dönüşmüştür.
Sonuç
olarak diyebiliriz ki; Hacivat ile Karagöz, uzun yıllar sadece bir gölge
perdesinde değil, milletin ortak hafızasında yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.
Televizyonların olmadığı fakat radyoların nadir olduğu o dönemlerde, Ramazan
akşamlarında, bayram sabahlarında ve iftar sonralarında herkes “Hay Hak!”
sesini beklerdi…