Bişnev!*

Suskunluğuma bakma sevgili… Seni anlatmaya bir kelime arıyorum hatırladığım bütün dillerde. Dinle… Nefesim ilk kez yakmıyor, o hatırası ağır neyin yüreğini. Son nefesimi de öyle yana yakıla vermek isterdim aslında. Adına benzeyen bir kelimeyi okurken o ney sesinde. Bakma sustuğuma; dinle sen, anlayacaksın sonunda!

Uzun bir yoldan gelmişim işte, üstümde bir türlü atamadığım yol yorgunluğu! Ne zaman menzile varacağım; baksana ayaklarım çok kanıyor. Bu ayaklarımın yalın halidir oysa. Tut beni ne olur, ellerin arasında. Kırılacak diye korkma sakın! Ben asıl kendimden korkuyorum. Bela benim bir diğer adım olarak yazılmış. Bak, hep karalar içindeyim. ‘Ölmeden önce ölünüz.’ Yaşadıkça hep kendi cenazemin yasını tutacağım. Gözlerimin karasında toprak var, bak bakabilirsen… Belayı ben seçmedim diyorum; konuş ne olur! Allah öyle yarattı; Allah güzel yarattı. Sen daha önce neredeydin? Neler yaşadım biliyor musun?
Konuş, ne olur! ‘Kellimni Ya Humeyra!’ Ben ürkersem senin sükûtundan ürkerim.

Öyle esip durduğuma bakma sen... Uzun bir yol hikâyesidir anlatılacak olan. İki ırmağın akıp gelerek, buluştuğu noktada. O ırmaklar ki; biri acı, biri tatlı… Zamanından önce yaratılmazmış hiçbir şey! Sitem etmeye hakkımız var mı ki… Kusuruyla, hatasıyla, doğruluğuyla, çilesiyle, sevinciyle; hep birbirimize doğru yaşamışız meğer. Bulanmadan, donmadan akıp gelmişiz, üstün bir iradenin takdiriyle. Çok yollar yürünmüş, çok yıllar yaşanmış, çok insanlar tanınmış; ne çıkar bundan! Sen varsın ya şimdi, biz böyle güzel, biz böyle hoş, biz böyle iyiyiz ya; ötesinden gerisinden bize ne! Sen varsın ya şimdi!...

Sen o yol bitecek mi sandın cancağızım? İnsan her nefeste yol almazsa, uzaklaşmazsa kendinden, yaklaşmazsa kendine; yaşabilir mi acaba? Büyük bir kapının önünde durmuşuz, geçmeyi bekliyoruz. Ney seslerini duyuyor musun? Bakma suskunluğuma; konuş sen! Ben konuşursam ağlarım. Ben ne zaman konuşsam, hep ağlıyor insanlar… Sana en onulmaz derdimi susarak anlatacağım ben. Benim de bir sırrım var elbet; sana susarak emanet edeceğim. Ah, şu kapı bir açılsaydı, kimseler görmeden bir geçseydik, bilinmeyen bir diyara doğru. Kendimden uzaklaştıkça sana yaklaşıyorum. Sana yaklaştıkça kendim oluyorum. Seni kendimde bularak, kaybediyorum kendimi sende. Senle ben arasında ne fark var o zaman? İki ırmağız işte; biri tatlı, biri acı… Senin dudaklarınla, benim nefesimle üflenen neylerin sesleri geliyor kulağıma… Sen de duyuyor musun?

Şimdi nereye gideceğiz? Yol bitecek sanma… Birlikte O’na doğru yaşayacağız içten içten; O’na gideceğiz usul usul…

Bakma sen sustuğuma!

Ney. Yol. Sükût. Rüzgâr. Kapı. Sen varsın ya şimdi!

Ney seslerini duyuyor musun? Senin dudaklarından, benim nefesimden… Huuuuuu!

Bişnev! Ne okusam adına benziyor oysa.

Büüüüüüüsssseeeeeeyyyyyyynnneeeeeeeeee……….
 
 
 
*Bişnev; Dinle... -Mesnevi'nin ilk kelimesi!-
( Bişnev başlıklı yazı Mümin Munis tarafından 9.07.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu