Efendim
EFENDİM
Bütün yaratılmışların en şereflisi ve şânı en yüce olanı Hz. Muhammed Mustafa -aleyhisselatü vesselam-‘dır. O, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderilmiştir. Her güzel işte örnek ve ölçü O'dur. Merhamet ve şefkati, cömertlik ve keremi, akıl ve zekâsı, güzellik ve yaratılışı, iyilik ve ihsanı, doğruluk ve adaleti, sabır ve kanaati, temizlik ve iffeti, yiğitlik ve kuvveti, hâsılı her üstünlük ve fazileti başkaları ile ölçülmesi mümkün olmayacak derecede yüksektir.
Her yıl kutlu doğum haftası adı altında yurdun dört bir tarafında kutlamalar yapılır. Nisan ayının ortalarından mayıs ayına kadar herkes O’na biraz daha yakınlaşmak için içinden gelen muhabbeti dışa yansıtır. Bizde burada geçmişten geleceğe Rasulullah -aleyhisselatü vesselam-‘a muhabbet tezahürlerinden bahsedeceğiz. O’nu sevenler gerek şiirlerle gerek nesirlerle gerek sözlerle muhabbetlerini ifade ediyorlar. Bu muhabbet tezahürleri yeni mi ortaya çıktı? Kesinlikle cevap hayır olacaktır. Allah Resulünün âşıkları bin dört yüz senedir vardır ve var olmaya devam edecektir. Dini klasiklerimize önderlik etmiş şairlerimizin Efendimize olan aşklarını dile getiren naatlarında bakın ne güzel O’nu anlatmışlar ve bu aşk huzmelerini günümüze kadar yansıtmışlar.
Şeyh Galip Resulullah –aleyhisselatü vesselam-‘a olan engin aşkını, büyük eseri olan Hüsn ü Aşk’ın Resule muhabbet bölümünde yer alan mükemmel naat-ı şerifinde aşkını şöyle dile getiriyor:
Sultân-ı rüsûl, şâh-ı mümeccedsin Efendim!...
Bîçârelere devlet-i sermedsin Efendim!...
Dîvân-ı İlâhîde ser-âmedsin Efendim!...
Menşûr-ı le'amrüke mü'eyyedsin Efendim!...
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed'sin Efendim!
Hak'dan bize sultân-ı mü'eyyedsin Efendim!...
Çok kısa bir bölümünü aktardığımız bu mükemmel şiirin açıklaması şöyle:
(Resullerin Sultanı'sın, övülmüş Şah'sın Efendim!...
Çaresizlere, değişmez sürekli devletsin Efendim!...
İlâhî divanda en başta gelensin Efendim!...
'Le'amrüke' emr-i ilâhîsiyle ebedîsin Efendim!...)
(Sen Ahmet ü Mahmut u Muhammed'sin Efendim!....
Hak'tan bize doğrulanmış Sultan'sın Efendim!....)
Şiirlere konu olan Güllerin Efendisi, nesirlere de konu oluyor. Mevlana Halidi Bağdadi (k.s), Hz. Peygamber –aleyhisselatü vesselam-‘in aşk ve muhabbetinden yanan bir gönülle şunları söyler:
“Ey asilerin sığınağı! Sayısız hatalarımla beni himayene alman için kapına geldim. Ah… o mübarek ayağının bastığı eşiği her zaman doya doya öpebilsem!”
“Bu gönül sevdam sadece beni mi bu hale koydu? Arifler bilirler ki, mübarek ayağını öpmek aşk ve iştiyakı felekleri bile mecnun etmiştir! Şimdi onlar, kendilerinden geçmiş bir vaziyette hiç durmadan senin aşkınla dönüp duruyorlar.”
“Akıl seni medh-u senada sıkıntıya düştü. Çünkü onun istidadı, seni layıkıyla idrake kafi değildir…”
“Ey Allah’ın sevgilisi! Âlemleri bir zerreye sığdırmak mümkün olur, fakat seni lisana sığdırmak mümkün olmuyor.”
“Her yıl hacılar, Kabeyi tavafa koşmakta, Kâbe ise, senin Ravza-ı Mutahhara’nı tavaf için can atıyor.”
“Ya Rasûlullah! Sonsuz merhametine sığınıp kapına geldim! Bana merhamet deryasından bir katre lutfet !”
“Günahım sayılmayacak kadar çok, yüzüm katran gibi karadır. Ey canımdan aziz canan! Su ile temizlenmesi mümkün olmayan bu kirleri senin şeref verdiğin toprağa yüz sürerek temizlemeğe geldim!..”
Hayatını insanların iyi ve kaliteli olması için harcamış, ömrünü insanlara hizmete adamış hafi zikrin piri olmuş ve yolunu takip edenlere mürşidi kamil olmuş Allah ve Rasûlü –aleyhisselatü vesselam- aşığı bir kimsenin bu denli yakarışını görünce bizim halimiz nice olur? Muhasebesini inceden inceye yapmamız, bu konuda çok tefekkür etmemiz lazım. Muhabbetin doruğuna erişebilmek için bu gibi Allah dostlarını kendimize rehber edinmeliyiz.
1678 yılında Hacc için yola çıkan Nâbî, devlet ricalinden oluşan bir kâfile ile Medine'ye doğru yaklaşmaktadır. Şair ruhlu ve aşk yüklü Nâbî, Medine'ye yaklaştıkça yolda hiç uyumamaktadır. Medine sınırına iyice yaklaştıkları gece, istirahat sırasında bir paşanın ayağını Medine tarafına doğru uzattığını görünce:
Sakın terk-i edebden kûy-i mahbûb-i Hudâdır bu
Nazargâhı-ı ilahîdir, makâm-ı Mustafa'dır bu.
(Cenab-ı Hakk'ın nazargâhı ve O'nun sevgili peygamberi Hz. Muhammed Mustafa'nın -aleyhisselatüvesselam- makamı ve beldesi olan bu yerde edebe riayetsizlikten sakın.)
Bir diğer Rasülullah aşığı ve adı asırlardır unutulmayan Fuzulî... Su Kasidesi’nde O’na olan muhabbetini şu mısralarında ne güzel dile getiriyor:
“Saçma ey göz eşkinden gönlümdeki odlara su
Kim bu denli tutuşan odlara kılmaz çare su…
(Ey göz, (Allah’ın Resulünün muhabbetiyle) gönlünde tutuşup alevlenmiş ateşlere gözyaşından su dökme! Çünkü bu son derece aşk hararetiyle tutuşmuş olan ateşlere su dökmek çare değildir. Bu aşk ateşi sönmez.) Fuzulî, ünlü Su Kasidesi’nin berceste mısrasında, Sevgilinin dudağına tüm varlığıyla sakilik etme arzusunu ifade eder. Kasidede Allah Rasülü –aleyhisselatü vesselam-’ne olan muhabbetin doruğuna ulaşarak diyor ki:
“Dest-bûsi arzusuyla ölürsem ger dostlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su”
“Sevgilinin (Hz. Muhammed-aleyhisselatüvesselam-)’ın elini öpmeden ölürsem eğer, toprağımdan testi eyleyin, Sevgiliye onunla su sunun.” Böylece bende O’nun elini öpmüş olayım. Aman Ya Rabbi ne müthiş bir muhabbet…
Asrımızın şairlerinden Nurullah Genç’ in, Kutlu Doğum Haftası ile ilgili açılan şiir yarışmasında birinci olan “Yağmur” adlı, Allah Resûlüne karşı dayanılmaz muhabbet kokan ve insanı cezbeden mısraları gönüllere ılgıt ılgıt esen rüzgâr misali ne güzel hitap ediyor:
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yas da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Efendim senin için geçmiş de ne yazılmışsa gelecekte de yazılmaya ve övülmeye devam edilecektir. Bir ben değil alem sana hayran. Seni övmekle haşa sen değil şiirler, nesirler ve sana aşıklar güzelleşir. Dünya var oldukça sensende var olacaktır. Öyleyse şöyle bitirelim:
Anam-babam fedadır sana kurban olayım
Nur damlayan yüzünden bir tebessüm alayım
Mest olsun kırık gönlüm doldukça ben dolayım
Fakir refref’in olsun al götür miracımız ol…
(
Efendim başlıklı yazı
fatih-yilmaz tarafından
4.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.