SARAYDA ARANAN HUZUR

Yazının başında yorum yapmadan Üstad’ın Veliler Ordusu’ndan aynen aşağıdaki
satırları aktarıyorum:
“Başlangıçta Belh sultanı... Ve nice memleketler buyruğu altında...
Dört bir tarafı, madde ihtişamının en ince nakışlarıyla bezeli...
Ava çıktığı zaman, önünde ve arkasında, sırma işleme, altın ve gümüş,
elmas ve inci, tel ve pul içinde bir maiyet... Minyatür rüyası atlar,
kelebek topuklu tazılar... Ve Belh Sultanı İbrahim Ethem...
Bir gece, en nadir kürklere ve ipeklere boğulmuş, yatağında uyurken,
sarayın damında bir takırtı duydu. Kulak verdi. Çatıda sert bir ayak sesi...
Haykırdı:
- Kimdir o? Kim var damda?
Ses geldi:
-Yabancı değil. Bir katar deve kaybettim, damda onları arıyorum!
Sultan daha keskin, daha kızgın bağırdı:
-Ey insan, kaybolan develeri sarayın damında mı arıyorsun?
Yine ses geldi; heybetli, derin ve tane tane:
-Ey gafil, sen de Allah’ı, ipek ve atlas kaftanlar içinde,
inci ve altın tahtlar üzerinde mi arıyorsun?
İbrahim Ethem yatağından sıçradı, adamlarını çağırdı,
her tarafı arattı; kimsecikler yok...
Sabaha kadar uykusuz, yatağında çırpındı durdu.
Sabahleyin divan kurulur kurulmaz, birdenbire içeriye heybetli bir adam girdi.
Kimse bu adama, kim olduğunu, ne istediğini sormadı.
Sultan, düşünceler içinde kendinden geçmiş, sordu:
-Ne istiyorsun, dileğin ne?
-Yolcuyum, buraya konmaya geldim.
-Burası benim sarayım, han değil.
-Senden evvel burada kim vardı?
-Babam...
-Ya ondan evvel, ondan da evvel?
-Atalarım...
-Birinin göçüp öbürünün konduğu yer han değil de nedir?
Ve heybetli adam, hızla geriye dönüp divan odasından çıktı,
gözden kayboldu. İbrahim Ethem, şaşkın bakışlar arasında yerinden fırladı;
sofalardan, divanhanelerden uçarak geçti,
mermer basamaklardan koşarak indi, somaki havuzların kenarından dolaştı,
yemyeşil tarhları çiğnedi, yakut renkli çakıl taşlarının üstünden sekti,
heybetli adamın izinden şimşek gibi aktı.
Nihayet adamı şehrin dışında, kırlarda tutabildi:
-Allah aşkına söyleyin, kimsiniz? içime ateş düşürdünüz! Kimsiniz siz?..
-Ben Hızır’ım!
Genç sultan, yangınlar içinde:
-Bana bir kaç saat izin verin, dedi; evime kadar gidip geleyim...
Beni buracıkta bekleyin!
-Hayır, ecel muhtaç olduğun mühletten daha yakın...
Unutmak zamanı değil, uyanmak zamanı!..
Ve İbrahim Ethem, genç çağında uyandı.
.........................
Bir gün de avda, gaiplerden bir ses duymuştu:
-Ya İbrahim, seni bu iş için yaratmadılar!
Artık ne saray, ne taht, ne sorguç, ne kamçı, ne çizme...
Hatta ne ayakkabı, ne külah, ne gömlek, ne mendil, ne bez, ne iplik...
İbrahim Ethem, sarayını, memleketini, dostlarını, her şeyi bıraktıktan sonra,
diyar diyar gezdi; helal ve güzel kazanç için dağlardan sırtıyla çalı çırpı
taşıyıp pazarlarda sattı; hamam larda Müslümanların kirlerini yıkayacak
kadar nefsini alçalttı. Oradan Kabe’ye gitti ve oradan gidişlerin sonsuzuna...”
Gerçek bu, hükümdarın hayatından küçücük bir çizgi.

Bu satırları niçin yazdım?. Önce kendi nefsime pay çıkartmak;
sonrada,

Dün (05.05.2009) Mardin –mazıdağı ilçesi –bilge köyünde gerçekleşen milletçe yüreğimize karabasanları sökün ettiren 44 insan (+3 hamile) olmak
üzere toplam 47 canın ölümü olayını tefekkür etmek,insanların kendi
nefislerinde sorgulamasını istedim.O kadar…

Ölenlere Allah(cc)tan Rahmet,yaralı olanlara acil şifalar ve Milletimize başsağlığı diliyorum.
( Sarayda Aranan Huzur (Mardin- Mazıdağı Olayı) başlıklı yazı resul-duman tarafından 6.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu