Ardında ölülerini bırakıp giden bir orduydum
Senden vazgeçerken.
Adından bile korkuyordum ve dokunmuyordum
Yüzüme kapattığın hayatının izlerine..
Beni korkutan
İçimdeki cehennemim zebanileri değil
Sözlerinin ruhumda açtığı mezarlardan çıkıp
Üzerime yürüyen heyulalardı.
Kederlerim ,
Buğulu camlardan süzülen damlalar gibi
Nefretine çarpıp önce ,usulca düşüyordu ellerime.
Senden sonra
Bir sürü resim karaladım içimde,
Önce kendi resmimi, gözlerimi
Sana bakmasın diye.
Sen duymuyordun ayak seslerimi
Hemen gidemedim
Kurşun dökülmüş gözlerlerimle
Dolaştım etrafında gecelerce,,,
Hep uzaktan seyrettim izlerinde kaybolan izzetimi.
İnsana kalemle yazmayı öğretene
Ve ona şiiri ilham edene and olsun ki
Ben sende kendimi yaktım.
Ölebilseydim eğer
Ve geri gelebilseydim
Toprağımdan bir avuç hüzün alıp,
Serpmek isterdim saçlarına.
Çocukça biliyorum ama rüyana girip
Sana gözlerimle dokunarak
Kalbimle konuşarak anlatmak isterdim
Ateşle yıkanan kalplerin, suskun revnakların
Ölürken geride bıraktıkları
O lal rengi bergüzarları.
Ruhumu huzura kavuşturmanın
Onu senden arındırmanın bir yolu olsaydı
Bunu mutlaka yapardım.
Falezlere çarpan dalgaların
Sürülen toprakların acısına ortak olur,
Kalem sızımı bastırırdım tenimde.
Ama yakılan bir büyücü
Lanetlenmiş bir şair
Diri diri gömülen bir kız çocuğuydum
Ve sen son bakışımı görmüyordun.
Görme! Beni bir daha görme
Daha yakılmamış kelimelerim var çünkü içimde.
Senden çevirip yalnızlığa astığım yüzüm
Bir şairin
Kendisinden aldığı intikamı olsun.