Hikmet

Yaşam bir çizgi;
Bazen düz, bazen eğri...
Var olmanın nedir bedeli?
İşte onu iyi bilmeli.
Beyaz düşler mi?
Onlar da bazen gri, bazen siyah.

Yaşam hakikati , insanın kendi hakikatini çözmeden anlaşılmıyor.
Kainattaki hadiseleri da akıl kendince anlamak ister.
Her hadise gibi depremler de emir haricinde olamaz.
O halde bu azap neden?
Toplumun azgınlığı desem çok daha azgın toplumlarda fazlaca olması gerek.
Demek erteleniyor…
İnananların cezası ise bekaya bırakılmıyor. Burada tahsil ediliyor…
Ceza der isek umumi olması, masum çocukların telefi nasıl anlaşılacak?
Soy olarak da devralınan bir miras var sanırım. Bağlı bulunduğumuz soy ağacının yükünü de taşıyoruz. Yada bize uygun olan ruh ve beden ağacına asılmışız (alak/asılı).
“Dedesi ekşi yiyen torunun dişinin kamaşması” gibi zahire yansıyor. Aslında dede değil torunun dişinin kamaşmasına sebep; torun o soy ağacının o dalına uygun olduğu için oraya asılmış. Biz bunu anlamak için “her işte hikmet var” deriz.
Reenkarnasyon olsa dahi bir ilk var ve ilk üzerine bina ediliyor tüm ruhsal terakki veya tedenni.
İlk olanın mahiyeti ise sır.
Asıl olan soyut olan ruh, (bize göreceli) somut bedeni kullanarak terakki / tedenni eder.
Dünya hayatından yani göreceli somut hayatından önceki soyut aşamalar göz ardı edilmemeli. Gelecek bunun üzerine inşa ediliyor çünkü.
Teklif var, teklifi kabul var; sonuç var.
Geçmişi unutma , belki unutturma var.
Teklife verilen sözü unutmak…

Yaşananlar ya neticedir ya da başlangıçtır.
Netice ise neyin neticesi?
Önceden yapılan teklifin neticesi, iyi veya kötü (göreceli) somut olarak yaşamda yansıyor.
Teklifi kabul eden soyut ruh; bir nevi somut ortamda sınanıyor.
Yani soyut ortamda herkes aynı veya masum değil imiş demek ki. Somutlaşınca da aynı görünümü vermeyecektir. Eşitsizlik sırrı…

Reenkarnasyon yok ise ön eleme ne şekilde oldu?
Ön eleme (bize göreceli), nihai eleme ile aynı anda oluyor. Ön eleme yok yani tek eleme var.
Zaman ve mekan ile sınırlı olan insan; zaman ve mekandan münezzeh olmayı tam idrak edemiyor. Ön ve son olarak anca anlayabiliyor.
Ruhlar aleminde soyut ortamda yapılan değerlendirmenin somut alemde karşılığı bizi şoka sokuyor. Hikmetini idrak etmekte zorlanıyoruz. Duygularımızın aldatması ile hükümler vermeye başlıyoruz. Eksik algılarımızla vardığımız yargı aldatıcı ve zahiri oluyor. Duygusallığımız da devreye giriyor ve dehşete kapılıyoruz. Gözlemlerimiz adaletsiz bir ortamı algılıyor. Gerçekte adil olan her durumu göreceli olarak algıladığımızdan “Adaletin bu mu Dünya “ diyoruz.

Yaşananlar, yaşanması gerekenler ise cüzi iradenin fonksiyonu nedir?
İnsan cüzi iradesi ile sorumluluk altına girer.
Cüzi irade olmasa sorumluluk ortadan kalkardı.
Cüzi iradenin kullanılması da soyut olarak yapılmış zaten ; teklif aşaması ile somutlaşması Dünya hayatında oluyor. Yani soyut ve somut aslında aynı anda açığa çıkıyor, biz göreceli algımızla zaman ve mekanın sınırlaması yüzünden tam idrak edemiyoruz. Ve gözden kaçmaması gereken şu zamanın göreceli oluşu. İlk ve son kavramı bizi göreceli olarak etkiler. Zaman ve mekandan münezzeh olan ortamda sınır yoktur.
Cüzi iradenin gücü nedir?
Cüzi irade dahi bir yönüyle sınırsız , diğer yönüyle ise külli irade ile sınırlıdır. Yani cüzi irade külli iradeden bağımsız değildir.
O halde nasıl mesul olacak şekilde işliyor?
Tercih ederek… Özgür tercihi ile. Niyet ile.
“Ameller niyete göredir.”
Sadece tercih eder ve tercihini vücuda getirecek kudreti yoktur, külli irade devreye girer. O halde tercihi çok önemlidir.

Soyut alemde yapılan tercihin Dünya hayatı ile somutlaşmasına ne gerek var?
Soyut kalsa “data” olarak sabit kalırdı. Sınırlı olurdu. Somutlaşınca açığa çıkıyor ve gözlemlenebilir oluyor.
Bilinmek ister her varlık.
Bilinmek ise somut algılarla daha kapsamlı olur.
Soyut olan somutlaşınca gerçekler bütün çıplaklığıyla görünür, algılanır. Bu yüzden insan dehşete düşer ve itiraz eder somut görünene. Oysa zahir batına ayna olur. Zahire itiraz da aslında batına itiraz olacaktır. Bu kritik noktada kadere iman devreye girer.

Terakki ise sonsuza dek devam edecektir. Kabiliyet ölçüsünde…

Mükafat veya mücazat ise terakki içindir. Tercihleri yönlendirmek için.
Yine zaman ve mekandan söz etmeliyim; çünkü soyut ile somut aynı anda vücuda gelir. Zamandan münezzeh ortam açısından, sonuçlar malumdur. Biz ise sınırlı olduğumuzdan sonucu bilemeyiz. Yani Elestü (elest) bizim için devam ediyor. Teklife verdiğimiz cevap soyut ve somut olarak bizim açımızdan devam eder ölüm dediğimiz şey gelene kadar. Ölüm ise soyut ruhun, somut bedenden ayrılması ile gerçekleşir. Ruh “data” olarak mahfuzdur.
Elest: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna Ruhların “Evet Rabbimizsin” cevabını vermesi.
Yani başlangıç noktası…
Saygılar.
Ahmet Bektaş.


( Hikmet başlıklı yazı ahmet-bektas tarafından 14.05.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu