Makale / Toplumsal Makaleler

Eklenme Tarihi : 1.11.2010
Okunma Sayısı : 2431
Yorum Sayısı : 0
 

Kültür, herşeyden önce insanla ilgili; yani mucidi insan. Kainatta tutunmaya çalışan insanın, maddi ve manevi ihtiyaçlarından oluşturduğu ve nesilden nesile devrettiği; hal, tavır, hareketler... İnsanlığın tarihi boyunca, düşündüğü ve hayatına uyguladığı; fikri, manevi norm ve değerler bütünü. Maddi olanı da taşımakla birlik, esasta manevi değerler toplamıdır. Diğer yüzü ile de insanlıkla ilgili olunca, insanın dünya dediğimiz gerçeklikte tarihi boyunca aldığı şekillerde önemli olmaktadır. Yani insanların dünyayı kullanma, ona hükmetme, verimli veya verimsiz kılma, mamur etme veya yoketme gibi davranışları da önem kazanmaktadır. Böyle olunca, her insan topluluğunun olduğu yerde kültür de sözkonusudur.

Dünyanın insanlarca paylaşımı, çeşitli gaye birlikleri sonucu, güç oluşturmak yoluyla malesef çoğunlukla savaşlar sonucu gerçekleşmiştir. Zaman zaman idealler değişse de asıl mücadelenin bu yüzyıldan geriye bakıldığında, milletler zemninde olduğu, bunun her çağda ağırlıklı olarak hissedildiği gerçektir. Elbette insanlığın tek gerçeği de değildir. Bu çokgenli bir ilişki biçimidir. Bu zeminden hareketle milletlerin de kültürleri sözkonusu olmaktadır. Yani bir milletin hafızasını dolduran bilgiler, inançlar bütünü; günümüze yansıyan, yaşanan, yaşanması tasarlanan bir bütün.

Konumuz Türkiye’de ki kültür değişmesi olunca da, sırf ve kesif olmamakla birlik, Türk Milli Kültürü sözkonusu olmaktadır. Bu coğrafyanın bin yıldan beri tartıştığımız hakim kültürü. Bu kültürün kazılı, yazılı, yaşantı yoluyla devreden canlı kaynakları bulunmaktadır. Kazılı kaynak diye karşıladığımız, yaygın tabiri ile Orhun ve Kültigin Abideleri, Ahlat’ta ki mezar taşları, son yüzyılımızda oluşturulan Çanakkale Şehitler Abidesi ve yüzlerce benzer anıt, cami, çeşme, medrese, türbe kitabeleri...Taşlara kazılmak ve taş kullanılarak devredilen kültür kaynaklarıdır.

Yazılı kaynakları; sayı çokluğu ve çeşitliliği nedeniyle bir kalemde anmamız güç, illa da örnek gerektiğinde; Atabetül Hakayık, Divan-ı Lugat-it Türk, Kudatgu Bilik, Divan-ı Hikmet, Mesnevi, Makalat, hadis külliyatımız, yüzlerce divan. Cumhuriyet dönemi oluşturduğumuz kültür dünyamız.

Yaşantımız yolu ile nesiller boyu devredilencanlı kaynaklarsa, yine hayatımızda birebir devam ettiğinden, kendi hayatımızdan bir örnek vererek konuyu açacağım; bir komşumuz ölmüştü, zaman akşamla yatsı arası, babam eve geldi, biraz sinirli yüzüme baktı; "Oğlum bak o kadının ateşi yakılmamış, en yakın komşu biziz, yanına bir arkadaş al ve kadının ocağını yakın" zifiri karanlık, biraz tezek, odun, gazyağı, alıp arkadaşımla bir km.mesafede bulunan mezarlığa gidip, mezarın baş kısmında ocağı tutuşturduk. Ocak sabaha kadar kısmen yanmaya devam etti. Sabahleyin babama nedenini sordum; bir kısım açıklamalar getirdiyse de beni tatminden uzaktı. Daha sonra Bahattin ÖGEL’in Türk Tarihine Giriş adlı eserinde konuya rastladım; aynı adetin ikibin yıl önce Isk Göl kenarında yaşayan türklerce uygulannış olduğunu gördüm. Bu yaşanan kültür, çağları aşarak Bayburt’un Söğütlü köyünde kendisine yer edinmişti. Birazcık değişim geçirmiş olsa da otantik haliyle devam ettiği kanaatimdir.

İnsanı olduğu yerde kültürde sözkonusudur. Kültürün sözkonusu olduğu yerde mutlak bir değişim de. Kazılı ve yazılı kaynaklar, her devre göre gerek içerik, gerek dil, gerek biçim bakımından değişiklik gösterir. Şöyleki; Orhun Abideleri Göktürkçe, Ahlattaki mezar taşları Arapça, Çanakkale Abideleri latince harflerle yazılmıştır. Bu uzun süreçte, Türk Milli Kültürü yazın hayatında; Göktürk, Soğ, Uygur, Mani, Brahmi, Arap, Süryani, Ermeni, Rum, Latin, Islav alfabelerini, coğrafya ve zamana uygun olarak kullanılmıştır. Yanlız bunlardan, Göktürk, Uygur, Arap, Latin alfabeleri genel milli alfabe özelliği kazanmıştır. Buna bağlı olarak Türkçe’de hem değişmiş, hem dönüşmüştür toplumla birlik; bu değişim sonucudur ki, Mesnevi Farsça yazılmıştır.

Evet, kültürün kaderi değişmektir. Değişme, eskiyi atıp yeniyi almak mıdır? Bir değişim-mübadele midir? Yoksa bir başkalaşım geçirmemi ? Yahut mecburiyet midir? Kültür değişimi milletlerde, toplumlarda, belki de bu saydıklarımızın tümünü içermektedir. Eskiyi atıp, yeniyi almayı hepimiz hergün yaparız. Eşyamızdan, elbiselerimize, makyajımıza kadar ve doğru bir harekettir. Toplumun bazı kesimlerinde sosyal tabakalaşma sonucu modaya dayalı değişimler olur. Kayıp ve kazanımları da vardır. Değişim bazen mübadeledir. Milletler arası yapılan kültür anlaşmaları bu tür bir değişimdir. Değişim acaba bir mecburiyet mi ? Kültür değişmelerinin tamamı için doğrudur denmese de, teknoloji yoluyla gelen değişimlerin bir mecburiyet olduğu,kayıp ve kazanımlarının da çoğu kez sarsıcı olduğu kanaatindeyim.
 
 
Devam edecek...
 
 
( Türkiyede Kültür Değişmeleri Matılılaşma Modernleşme Ve Erol Güngör-2 başlıklı yazı HayrettinYazcı tarafından 1.11.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu