bulutlar,
ağır bir ebelemecilikle oyalanıyor
[başımız üstünde
asırlardır hiç bitmeyen oyunu
hiç son bulmayacakmış gibi görünüyor
mızıkçılık yapacak elbet birgün zaman
infilak edecek, tam o saatte
kımıldayamayacak
hem akrep hem yelkovan
sayfaları dürülecek;
oldukça ihtiyar
ödünç bir kitap olan dünyanın
bir anda
katman katman...
içlendikçe bulutlar
sağılacak kırmızı memelerinden asit bağırlı yağmurlar
bulutlar,
yere yakın bulutlar
gökdelenleşmiş yerleşkemizde oynaşacaklar
şimşekler kıskanıp
kellesini vuracak
minareden yükseğe taşınan yapıtların
üstelik parotenersizliğinin cezasını
çekecekler
mahdut kainat çekilecek
kendinden
buruştukça ipek bir kumaş gibi
bohçasını alıp giden bir gelin gibi
evreni karıştırıp bir çantada
çalkalayacak
ve güneş, ve ay, jüpiter, dünya...
bu minicik kutuda tutuşacak
gelin, alev alan bohçasını terkederek
fezasının kollarına geri dönecek
bulutlar zilzurna sarhoş
bulutlar, gözleri menevişli bulutlar!
koltuğunun altından üsâre köpürüyor
yutuyor boşluklarından ezerek iskeletini
röntgeni un ufak edilmiş renkli kemiklerini
zahmetsiz, slaytlara bürünecek yaşadığı
[her an
ansızın gözleri kendine şahit olacak
kanatsız kanatlar türeyip
selâmlerını duyuramayacak insanlara.
çoğu, zaten terketmiş yeryüzünü
yerin altına taşınmışlar bile
insan kılıklı robotlar ezbere söyleyecek
tahmin bulutları bulutluluğun yönünü değiştirecek
kendinin sonunu getirmiş insanlar
hiçbir zaman suçlarını öğrenemeyecekler
gümüş çehreli bebekler
çocuk olamadan _teneke elbiseleriyle_
yaşlı yaşayacaklar
bulutlar
bulutlar dalga geçer gibi
terli camını parçalayan
robotlara sarılacak
çığlığına izin vermeyecek, o vuruş
o yumruğu insanın.
bulutlar, bunca zaman sonra ters akacak
başı dönecek
üzerimize düşecekler.
Ekim 2010
Halime Erva KILIÇ