Aysız bir gece. Koyu bir karanlık çökmüş kentin üzerine. Buz gibi de bir soğuk var. İliklerime işleyen türünden.

Başım önde, bastığım yerleri görmeye çalışarak yürürken, ellerimi soğuktan korumak için paltomun cebine sokmuştum. Soğuktan omuzlarımı içeri çekmiş, nerdeyse bir yumak haline gelmiş durumda eve doğru yürüyordum. Son otobüsü de kaçırdığımdan bütün yolu yürümek zorundayım.

Yağmur da çiselemeye başladı. Olsun, dedim kendi kendime. Soğuğu keser.

 

Bütün dikkatimi üzerinde yürüdüğüm kaldırıma vermiş sessizliğe bürünmüş bu caddeden yürümekteydim. Herkes bu saatte çoktan uyumuş olmalı ki, evlerin pencerelerinden yansıyan ve kaldırımı aydınlatan bir tek ışık bile bulmak zordu. Ne geçen bir araba sesi, ne de kedi, köpek sesi. Sadece adımlarımın sesi ve temposu kulağıma gelen. Bir iki… Bir iki… Bir iki…. Evime varmak için henüz yürümem gereken yaklaşık bir kilometrelik yoldan başka bir şey düşünmeden yürüyordum.

Ayakkabılarımın tahta topuklarının çıkardığı ses tempolu ve düzgün seyirde yürümeme yardımcı oluyordu. Ben mi bu sesi yönlendiriyordum yoksa bu sesler mi yürüyüşümü yönlendiriyordu belli değildi.

 

Yaklaşık 20 metre kadar uzağımda birisinin evinden çıkıp kapıyı kilitlediğini duydum. Önümden, benim gittiğim yöne doğru yürümeye başladı. Karanlıkta çok net göremesem de, yürüyenin uzun boyu ve uzun saçlarının olduğunu fark edince onun bir kadın olduğunu anladım. Evinden çıkarken koca caddede sadece benim olduğumu mutlaka görmüştür ama o beni dikkate bile almadan, nerdeyse benimle aynı tempoda yürümeye başladı. Ben yine başım önde, bastığım yerlere dikkat ederek yürüyüşümü sürdürdüm.

Ama bir şey rahatsız ediyor kulağımı. Bir  iki… Bir  iki… Bir  iki… Benim tahta topuk seslerime kadının yüksek topuklu ayakkabılarının sesi de karışıyordu. Uzaktan da olsa çok net duyuluyordu. Hani neredeyse aynı tempoyla yürür gibiydik. Ama zaman geçtikçe bu uyum bozulmaya başladı.

 

Bozuk para sesi duyuyordum. Sanırım cebindeki bozuk paralarla oynuyor ya da onları sayıyordu. Önüne ilk gelen sokaktan sağa saptı. Benim de sapmam gereken sokaktı. Ben aldırmadan yoluma gidiyordum. Tüm dikkatimi adımlarıma vermiş olsam da aramızdaki mesafenin kısaldığını fark ettim. Bazen bir apartmanın önünden geçerken harekete duyarlı lambaları yandığında kadını daha iyi görebiliyordum. Genç ve alımlı biri olduğu arkadan bile belli oluyordu. Daha da yaklaştığımı son anda anladığımda kadının birden adımlarını hızlandırdığını duydum.

Bir an kadının benden korktuğunu ve bu yüzden adımlarını adeta koşar gibi sıklaştırdığını düşününce utandım kendimden. Onu korkutmuş olmaktan üzüldüm. Böyle bir niyetim olamazdı ki.

Belki de biraz daha yaklaşınca ona arkadan saldırıp, bağırmaması için ağzını kapatıp bir apartman boşluğuna çekeceğimi ve kendisine zarar vereceğimi düşünmüştü. Ben ki, bu türden insanların neden böyle davranıyor olabileceklerini bile anlamazken, böylelerinden biriymiş gibi algılanmam zoruma giderdi doğrusu.

Belki de tümden yanılıyordum. Belki de havanın soğukluğundan ve çiseleyen yağmurdan dolayı hızlanmak zorundaydı.

Yine de benim hakkımda sırf erkeğim diye, sırf fizik olarak ondan güçlüyüm diye böyle düşünüp korkmasını istemezdim. Bunun için de adımlarımı küçültüp tempomu düşürdüm.

 

Ne yapmalıyım diye düşünüyordum bir yandan. Sırf onun korkusu yüzünden, daha yavaş yürüyüp daha çok üşümenin ve daha çok ıslanmanın bir anlamı var mıydı? En iyisi aynı tempoda yürümeli, diye düşündüm. Ya da hızlanıp geçip gitmeliydim onu. Bunun için yolumu değiştirip daha da uzatamazdım. Geçip gitmeli en iyisi. Hatta benden korkmaması gerektiğini söyleyip ona iyi geceler dilemeliydim. Vazgeçtim bu düşüncelerimden ve aynı tempoyla yürümeye karar verdim.

 

İyi ama şimdi ne yapıyor? Resmen koşmaya başladı. Adeta kaçarcasına. Korkusu son haddine mi geldi?  Benim yüzümden olduğunu düşünerek kendimi kötü hissediyorum. Temponu da bozmadan yürümeye devam ediyordum.

Az ileride bir sokak lambasının ışığı altında bir adamla konuştuğunu gördüm. Belli ki adam oradaki büfenin sahibi ve kepenkleri kapatmakla meşguldü. Az sonra adam elindeki işi bırakıp büfenin lambalarını yaktı ve ikisi içeriye girdiler.

Ben büfenin yanına geldiğimde kadın elinde iki paket sigarayla büfeden çıkmak üzereydi ve paketlerden birini açmaya çalışıyordu. Bir an göz göze geldik. Gülümseyerek bana, “iyi geceler” dileğinde bulundu.

Ben de iyi geceler deyip yoluma devam ettim.

Geriye dönüp baktım. Kadın, sigarasının dumanını savurarak az önce koşarak geldiği yoldan çiseleyen yağmura aldırmadan uygun adımlarla geri gidiyordu…

( Karanlıkta Ayak Sesleri başlıklı yazı HüseyinAkdemir tarafından 2.12.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu